Not:Ek zorluk kullanılmıştır.
BENİ YA SEVMELİ YA ÖLDÜRMELİ
Bugün sabah içimde bir sıkıntıyla uyanmış, 10 kilo domatesle bakışmış ve sonunda türlü kuruntulardan kurtulmak için kışlık domates yapmaya karar vermiştim. Bu en az 3 saatlik bir düşünme süreci demekti. 3 saatin sonunda bir karar verilecek demekti.
İlk önce kavanozları saydım. 15 tane vardı, yetmezse kalan domatesi yemek yaparım diye düşündüm. İkinci bakışımda köşedeki bir kavanozu saymadığımı fark ettim. O kadar oraya ait değil gibi duruyordu ki istemsiz bir empati kurdum onunla. Kavanozların da ruhları var mıydı? Kavanozu bilemiyorum ama yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep, bunu çok iyi biliyorum. Empati kurmam bundan. Durdum bir an, baktım tekrardan ve o kavanozu almamaya karar verdim. İncinmiş midir? Ben incinirdim. Beni ya sevmeli ya öldürmeli. Bir köşede bırakıldığımda çok inciniyorum. Öpülürken ve öldürülürken sessiz kalacağıma söz veriyorum. Yeter ki beni o köşede bırakmayın. Geri döndüm ve bıraktığım kavanozu da kattım diğerlerinin yanına. Bir deliydim, elementlerin de ruhları olduğuna inanıyordum.
Domatesleri yıkama aşamasına geçtiğimde dün izlediğim bir dizide kadının her şeyi sabunla tek tek yıkaması geldi aklıma. Kadının içinde geçmeyen bir yara vardı. Hangi güneşlerden kaçınmak zorunda kaldı, hangi yağmurlarda ıslandı kim bilir? Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda. Belki de bu yüzdendir suyla olan münasebeti diye düşündüm. Suyu düşünürken terliğime su döküldü. İrkildim. Çocukken şiddetli bir yağmurda terliğimle sokağa fırladığımı hatırladım o an. Ağlıyordum. Bu yüzden mi bilmem terlikler bana hep gidememeyi ve aynı zamanda kalamamayı hatırlatır. Gitmek için varlar ama uzak mesafe gitmeyeceğini de anlatırlar. Garip şey.
Bir karar vermeliydim. Ben nereye aitim, evim, yuvam neresi? Nereye gitsem daha mutlu olurum? Yoksa kalmalı mıyım belirsizliklerden kaçıp? Aslında şu an kışlık domates yapıyor olmam zihnimin otur oturduğun yerde nereye gidiyorsun demesi. Vazgeçirmeye çalışıyor beni, türlü türlü kuruntular uyduruyor. Ya şöyle korkunç şeyler olursa ya böyle felaketler olursa diye diye kalbimi kemiriyor. Çünkü korkuyor zihnim. Yerini yadırgayan bir eşya da olsa bildiği yerde kalmak istiyor. Yerini yadırgamamanın ne olduğunu bilmiyor. Bilinmeyen korkutur, belirsizlik hapseder insanı. Ama sevgili zihnim, ben bunları da biliyorum. O yüzden yaşadığım bu karmaşa. Artık hapsolmak istemiyorum.
Tam gitmeye karar vermişken kapı çaldı. Komşum Naciye abla, küçük kızıyla gelmiş. Benim minik öğrencim, ruh yaşıtım. Ona baktıkça, onunla zaman geçirdikçe çocukluğumun yaralarını sarıyordum sanki ben de.
"Filiz, oyuncuğına bayıldım. Bak bende de var benzeri." Koştum odamdan onun maymununa benzer peluş bir oyuncak getirdim. Naciye abla bize bakıp güldü. Aramızda 4 yaş var sadece. Herhalde hayatımı bilmese annemi sorardı. Annem yanımda olsa o, annemle kahve içip muhabbet eder, biz Filiz ile oyun oynardık. Annem... Sevgisini çok nadir hissettiğim kadın. Teorik olarak sevdiğini bildiğim ama pratikte bunu hissedemediğim. Şimdi bu yaşımda kabullendim bunu ama çocukluğum ona kızmakla geçti. Ruhumun yaşının büyümemesi bundandır belki. Hala bir sevgi beklentisiyle zamanı durdurmaya çalışıyorumdur.
Ben sevgiyi sonradan öğrendim. Kardeşim bildiğim arkadaşlarım oldu. Onlara sarıldığımda hissettim. Bir gün anneme neredeyse "ben sevgiyi bile başkalarından öğrendim" diyecektim kızgınlıkla. Çok acıtırdı, biliyorum. Acıtmak istemedim. Bazı sözler karanlıkta söylenir, bazı sözler hiçbir zaman.
Filiz ile biraz oyun oynayıp gönlünü aldıktan sonra Naciye abla ile kendime kahve yaptım. Minik arkadaşıma da süt ısıttım. Şimdi 30 yaşında olgun bir birey rolünde komşumla muhabbet ediyordum.
"Domates yapıyordun sanırım, yardım edeyim mi?"
"Sağol ablacım, az zaten kendim yaparım."
"Peki o zaman. Sana ne diyeceğim. Bizim beyin bir arkadaşı seninle fotoğrafımızı görmüş sosyal medyada."
Bunu der demez kahkahayı patlattım. Öyle ki o da benimle beraber gülmeye başladı. Evlilerin bekarları evlendirmeye yönelik çabaları hiçbir çağda bitmeyecekti anlaşılan. Biraz kendimi toparlayınca zor olsa da ona gideceğimden bahsetmeye karar verdim.
"Abla ben gidiyorum."
Adam öldürdüm demişim gibi baktı yüzüme.
"Nereye?"
"Tayin istemiştim. Olacağına inanmıyordum ama çıktı. Bursa'ya gidiyorum."
"Sen bilmezsin ki oraları. Ne yaparsın bir başına?"
Öylesine sahiplenmiş ki beni, aramızda 4 yaş olmasına rağmen kızı gibi davranıyordu bana. Gözlerim doldu bu sevgi karşısında.
"Ben de korktum biraz ilk başta. Hatta tayinimi iptal ettirmeyi bile düşündüm. Ama gitmem gerek abla. 30 yaşındayım ama hala bir yere konup da benim evim burası diyemedim. Kendime gelmem için yeni bir şeyler denemem lazım. Zorlanmam, konfor alanımdan çıkmam lazım."
Yüzüme şefkatle baktı. Benim bu aitsizliğimi en iyi anlayan oydu. En çok ona anlattım ben; çocukluğumu, yaralarımı, bunca zaman ağladıklarımı. Filiz ile oynar, Naciye abla ile dertleşirdim.
"Sizi çok özleyeceğim. Gitmeyi düşündüğümde ilk siz geldiniz aklıma. Bu kararı vermek zor oldu."
Gittiğim her yerde kocaman özlemler bırakıyordum. Sevmek güzel şey, aynı zamanda zor. Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım diyorum zaman zaman. Toprağını yurdu bellemiş, sadece gölgesi olan ve onunla mutlu. Sevgi ve ilgi beklememiş büyürken, yarası olmamış ve beklentisi de. Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım. Ama değilim. Hamurum sevgi benim. Beni ya sevmeli ya öldürmeli.
İrem İlayda Doğan
Mısralar;
Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep. Birhan Keskin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli. Gülten Akın
Öpülürken ve öldürülürken sessiz kalacağıma söz veriyorum. Osman Konuk
Bir deliydim, elementlerin de ruhları olduğuna inanıyordum. Birhan Keskin.
Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda. İsmet Özel
Bazı sözler karanlıkta söylenir, bazı sözler hiçbir zaman. Murathan Mungan
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olsaydım. Didem Madak.