Terlik, Kavanoz, Kuruntu
Ek zorluk kullanmadım.
NİLAY HEMŞİRENİN KIŞ HAZIRLIKLARI
Haftanın bir günü tatilim var. O günde de oturup evimde dinleneceğime yine uğraşacak bir şey buldum ya ne diyeyim kendime bilmem. Tüm hafta hastanede çalışmak yetmedi tabi. Nöbetler de az geldiyse demek ki. Gerçi ihtiyaçlarımı da almadan olmazdı şimdi. O kadar işten, yoğunluktan ancak vakit buluyor ya insan neyse.
Off yoruldum yahu. Bu yolun yokuşu hep böyle dik miydi? Zaten çakır çukur yol. Belediye ne iş yapar bilmem ki. Bu elimdeki poşetler de ne ağırmış böyle. Yol da uzadıkça daha bir ağırlaşıyorlar sanki. Ayaklarımda da hiç mecal kalmadı.
‘Tabi ağır olur. Yine kendini kaptırıp bir sürü şey aldın çarşıdan hemşire hanım. Hiç akıl yok sende de.’
‘Almayıp da ne yapacağım. Hepsi zaruri şeyler canım. Lüzumsuz bir şey almadım ki ’
‘Hıhı tabi. Patlıcan oyacağı da zaruriydi zaten.’
‘Ne yapayım yani. Patlıcan da mı kurutmayalım balkonda. Aç mı kalayım o çetin kış aylarında.'
'Bir bitiremedin zaten o çetin kış aylarının hazırlığını. Altı üstü üç ay sürecek. Bir sene değil. Hem durdukça kötü olacaklar, sen de atacaksın çöpe.'
'Bir kere ben bool bol turşu yapıyorum. Durdukça iyi olan tek şey canım bildin mi? Sağlık için de faydalı hem.’
‘Bol bol yapacağın menemene ne demeli peki? Ya da reçellere? O kadar yorulduğuna değse bari.’
İç sesimin susmayan çenesi yüzünden durup bir nefeslendim.
"Yok yok. Ben yine kendi kendime çemkirmeye başladığıma göre o kadar da yorulmamışım demek ki. Az daha yorulayım en iyisi."
Yine kendi kendime sesli konuştum herhalde. Yanımdan geçenler dönüp ‘Deli mi bu kız ne?’ bakışı attıklarına göre öyle olsa gerek. Neyse az yolum kaldı. Kendimi eve bir atayım da ayaklarımı uzatıp dinleneceğim. Hep yorgunluktan oluyor. Ama öncesinde şuradaki kaldırım kenarında biraz nefeslensem hiç fena olmayacak. Elimdeki poşetleri yavaşça yere bırakmalıyım. İçlerinde züccaciyeci Salim amcanın doldurduğu kavanozlar da var çünkü. O kadar taşımışım şimdi. Kırılırsa çok üzülürüm. Salim amca da doldurdukça doldurmuştu poşeti kavanozla. Gerçi hepsinin parasını da almamıştı ama sağ olsun pek severdi beni. Ben de ne zaman dükkanın önünden geçsem selam vermeden gitmezdim hiç. Ailemi de iyi tanırdı. Sık sık konuştuklarını bilirdim bizimkilerle. Tek başıma yaşadığım için ayrı ilgilenirdi benimle. Arada karısıyla gelir ziyaret ederlerdi. Çok tatlı insanlardı. "Kışlık menemen, reçel, turşu falan yapacağım Salim amca kavanoz lazım." deyince, poşetlerde sığdırdığı yere cam kavanozları sıkıştırıvermişti. Malum biraz sakar olduğum için kırmadan eve taşıyabilirsem tebrik edeceğim kendimi. Dikkatlice poşetleri elime alıp yokuşu çıkıp yürümeye devam etmeliyim artık. Yolun kenarında mahallenin çocukları top oynuyorlardı. Mazallah şimdi topu fırlatıp da elimdeki kavanozları kırar da ben de kışlık erzağımı hazırlayamazsam ortada kalırdım. Bir de kırılan camlar birinin -ki bu biri ben de olabilirim- bir yerine de batabilirdi. Hemen içinde kavanoz olan poşetleri gelecek toptan korumak için diğer elime aldım. Yürüdüğüm yol da çakır çukur bir yoldu. Hayır yani görmeden çukurun birine düşüp ayağımı mı burkmamı istiyorlar nedir?
‘Bence belediyenin senin kavanozlarınla bir derdi var. Ondan bu kadar çok çukur eşmişler.’
"Aaa vallahi bir tanesi kırılsın dayanırım belediyenin kapısına. Burunlarından getiririm vallahi."
Ayy tövbe tövbe ben yine kendi kendime sesli mi konuştum? Yalnız yaşaya yaşaya bir de bu huyum çıktı. Allahtan bu sefer etrafta kimseler yok da deli muamelesi görmeyeceğim. Evime de yaklaşmıştım.
‘Ya komşularım kendi kendime konuştuğumu görseydi. Herhalde kafayı yemiş bu kız diye yaklaşmazlardı yanıma. Bir de deli doktoruna falan haber veriyorlarmış. Tövbeee.’
‘Hiihh ya televizyondaki deliler gibi gömlek giydirip, kollarımı arkadan bağlayarak zorla götürmeye falan kalkarlarsa. Hele bir de çalıştığım hastaneye götürüyorlarmış. Mahallelinin arkamdan güldüğünü hayal bile edebiliyordum.’
Hoff! Yine aklıma olur olmadık kuruntular dolmaya başladı. Ay yine gidemem ben psikoloğa falan. Zaten ergenliğim hep bu kuruntularım yüzünden psikologlarda geçti. Tekrar tekrar aynı şeyleri yaşayamam doğrusu.
“Nilay hemşire! Huhuu nasılsın görüşmeyeli? Yüzünü gören cennetlik senin de.”
Karşı komşum Güler teyzeydi bu. Üç katlı bir aile apartmanında yaşıyordu. Kocası ve onun iki kardeşi, onların eşleri, çocukları hepsi bir binada oturuyorlardı. Güler teyze de onlardan birinin eşiydi işte. İkinci kattaki evinin mutfak camından bana sesleniyordu. ‘Yazık, kadın yine mutfaktaydı işte. Ne bahtsız kadınmış ayol bu Güler teyze de. Üç oğlu bir de kocası etti sana dört erkek, bir türlü doymak bilmezlerdi. Kadının ömrü mutfakta geçmişti.'
“Öyle oldu Güler teyze. Ne yapalım nöbetler bitmiyor ki bir türlü. Şimdi bir de şu corona belası çıktı daha bir yoğunlaştık.”
“Türkiye’de de artmış diyorlar. Doğru mu?”
“Doğru Güler teyze. Aman dikkat edin kendinize. Fazla kimseyle temas kurmayın.”
“Hiihh vah vaah. Kız kızım asıl sen kendine dikkat et. Sabahtan akşama kadar hastanedesin.”
“Biz alıyoruz önlemlerimizi. Sen merakta kalmayasın Güler teyze. Hadi ben kaçtım. Bu torbalarla daha fazla durmayayım kapıda. Çok ağırlar zaten. Baya yoruldum bugün.”
“İyi hadi Allah’a emanet.”
“Sağ olasın. Sen dee”
Güler teyzeyle konuşurken elimdeki torbaları kapımın önüne bırakmıştım. Kavanozların olduğu poşeti ne olur ne olmaz diye de ayrı koymuştum. Çantamdan zar zor bulduğum anahtarımla evimin kapısını açtım. Torbalarımı da alıp içeri girdim. Portmantonun hemen yanındaki terliklerimi ayağıma geçirdim. Evde zinhar terliksiz dolaşamazdım. Ayağıma cam mam, ne bileyim yanlışlıkla yere düşmüş bir iğne falan batabilirdi. Elimdeki poşetlerle önce salona geçtim. ‘Ay acaba ben çıkarken ütü fişte takılı kalmamıştı değil mi?’
‘Yok canım kalmamıştı. Çıkmadan üç kez kontrol etmiştim ya.’
‘Gazı?’
‘Onu da üç kez ütüyü kontrol edince etmiştim.’
‘Peki fırını?’
‘Çalıştırmamıştım ama onu da diğerleriyle birlikte üç kez kontrol etmiştim.’
'Hah güzel. Aferin bana.'
Salonun girişinde dikilip iç sesimle bunları tekrar tekrar konuşurken elimdekilerle birlikte mutfağa geçtim. Yalnız yürüdükçe terliklerimden şıpıdık şıpıdık sesler geliyordu. Benim terliklerim böyle sesler çıkarmazdı ki. Başımı eğip yere baktım. Ahşap parkenin üstünde küçük su birikintisi oluşmuştu.
“Aman Allahım olamazz!”
Evden çıkmadan önce mutfak tezgahındaki bulaşıkları yıkayıp tam durulamaya geçmiştim ki belediye suları kesmişti. Tabaklar köpüklü köpüklü kalmıştı. Tabi o sırada musluğu aç kapa yapınca da ne taraftan kapandığını karıştırmıştım. O sıra belediyeye saydırırken demek ki açık bırakmışım. Musluk şarıl şarıl akıyordu. Lavabodan taşan su yerde, ahşap parkemin üzerinde birikmişti. "Gitti canım parkeleriimmm." Hemen musluğu kapatmak için atıldım. Ancak yerdeki su birikintisi yüzünden ıslanan terliklerim kaymış, hala neden elimden tuttuğumu bilmediğim poşetlerle dengemi sağlayamadan yere kapaklanmıştım. Düştüğüm yerde toparlanıp oturdum. Neredeyse ağlayacaktım artık. Birden aklıma kavanozlarım geldi. Ağlanacak halime gülmeye başladım şimdi de. Poşetlerde kovanoz yoktu. Güler teyzeyle kapıda konuşurken ayırdığım kavanoz poşetlerini almayı unutmuştum anlaşılan. Kapıda kalmıştı. Neyse ki onları kırılmaktan kurtarabilmiştim. Menemenimi, reçellerimi, turşlarımı kurtarmış gibi sevindim. Kışlıklarıma bir zeval gelmeyecekti.