İki Mahalle Arası

Ayşenur Önler

Yirmi iki, yirmi üç, yirmi dört. Bir tanesi eksik. Tekrar sayayım.

Yine eksik.

Allah Allah! Daha bir saat önce yine saymıştım tam yirmi beş tane boncuk vardı. Bir tanesi nereye düşmüş olabilir? Koltuğun altına? Orada değil. Halının üzerinde midir, elimde kontrol edeyim. Yine yok! Bizim ufaklık buradaydı acaba o mu aldı? Ya yutmuşsa?

“Anneeeğğ” diyerek mutfağa koştum. Annem korkarak bana döndü. Bulaşık yıkıyordu.

“Noldu oğlum ne diye bağırıyorsun?”

“Anne boncuklarımdan birisi eksik. Ahmet yememiştir değil mi?”

“Ben sana kaç kere söyledim ortada küçük şeyler bırakma diye! Yerde görünce senin çekmecendeki kutuya götürdüm. Hem, nereden çıktı bu oyuncak silah sevdası? Boncuk alıp duruyorsun.”

“Anlatamam. Hilmiler söz verdirtti annene söyleme diye.”

“Hilmi kendi annesine her şeyi anlatıyor oğlum. Onun annesinden dinliyorum yaramazlıklarınızı.”

“Yaa, gerçekten mii?”

“Öyle tabi ya, söyle şimdi ne yapacaksınız?”

“Off tamam ya. Geçen gün Türkan teyzelerin evinin yanındaki boş arsada top oynuyorduk. Aşağı mahalleden Burak abinin kardeşi var ya, neydi adı?”

“Sevgi Hanım’ın kızı olan mı?”

“Evet evet.”

“Tuğçe.”

“İşte o Tuğçe denen kız da arkadaşlarını toplamış, babasının İstanbul’dan getirdiği bir şeyleri gösteriyormuş. O kızlar salak işte anne. O gün gelmişler bizim top oynadığımız yerin yakınına oturmuşlar. Köşede bi tümsek var ya oraya. Ben de bilmiyordum anne yemin ederim bilmiyordum, kızın arkası dönüktü. Elinde de ayna varmış. İşte ben tam kaleye doğru koşarken –top da ayağımda- birden yüklendim topa. Bi vurdum, güüm kızın kafasına. Kafasını elindeki aynaya çarpmış. Ayna kırılmış alnına girmiş.”

“Oğlum niye haberim yok benim bundan! Siz zaten ne zaman yaramazlık yapmadan bir gün geçirirsiniz ki? Yazık günah değil mi kıza? Şimdi nasılmış durumu?”

“Dikiş atmışlar galiba. Bizimkiler iyi dedi. Anne yemiiin ederiiim kii bilerek olmadıııı. Neden bilerek yapayım annee.”

“Bilerek yaptın demedim zaten oğlum. Kontrolsüz oynuyorsunuz çoğu zaman. Bugün gidip özür dileyin tamam mı?”

“Iıı şey.. Yapamayız anne. Nedenini söylerim ama kızma.”

“Sen önce söyle bakalım.”

“Bugün ikindi ezanından sonra Burak abi mahalleye baskın yapacakmış. Mühimmat hazırladık biz de savaş yapacağız.”

“Nee!!” annem terliğini çıkarıp bana koşmaya başladı.

İkindi Ezanından Sonra

Burak abiyi iki üç kişiyle birlikte beklerken bütün mahallenin bozuk çocuklarını toplayıp adeta bir orduyla geldiğini görünce nereye kaçacağımızı bilemedik. Çocukların ellerinde kırık aynalar vardı. Her biri alınlarımıza bir çizik atmaya ant içmişler. Şinanay da yavrum şinanay olduk yani.

Topa ben vurduğum için bütün arkadaşlarım kaçtılar. Onca serseriyle başa çıkamazdık tabii. Ben de en yakın apartman girişine koştum. Kapıyı tam kapatamadan belalı çocuklardan biri kapıyı tutmayı başardı. Merdivenlerden yukarı koşmaya başladım. O da arkamdan geliyordu. Beşinci katta beni köşeye sıkıştırdı. Avucunda tuttuğu ayna parçası yüzüme doğru yaklaşırken attığım kız çığlığı beni bile şaşırttı.

Arkadaşlar bu kötü öykümü okuduğunuz için teşekkür ederim (: Zihnimin kalabalıklığından kurtulursam sonraki haftaya daha az kötü bir öykü yazacağım inşallah.