Buraya öylesine yabancıydı ki asla uyum sağlayamayacak diye düşündüm bir an. Nasıl unutulmuştu hala aklım almıyordu. Tek bir insan, günlerdir, aylardır, yıllardır bir fanusun içinde...
"Merhaba."
Ağzını geveledi. Merhaba demeye çalıştı sanırım. Uzun zamandır kasları hareket etmediği için biraz zamana ihtiyacı vardı.
"Şu an zorlanıyorsun biliyorum. Hepimiz zorlandık uyandırıldığımız zaman. Ama ilerleme kaydettik bu konuda. Bir hafta gibi kısa bir sürede kendine geleceksin. Aslında şanslısın geç uyandırıldığın için. Tecrübelerimiz sayesinde en az zorlanan kişi olacaksın."
Gülümsedim. Ondan bir tepki yoktu. Hala anlamlandırmaya çalışıyordu. En son hatırladığı muhtemelen bizim fanuslara yerleştirildiğimiz gündür. Dünyanın hala var olduğu, korkunç yıkımın yaşanmadığı zamanlar. Hepsini anlatacağız ona, her ne yaşandıysa. Ancak zamanı var, şimdi değil.
"Ben şimdi gidiyorum. Fizyoterapistlerimiz seninle ilgilenecekler. Görüşmek üzere."
Kapıdan çıkınca derin bir nefes aldım. İyi görünüyordu.
Eve geldiğimde oğlum karşıladı kapıda. Biraz bıkkın duruyordu.
"Anneciğim. Okula gitmesek olmaz mı?"
Ufak bir kahkaha attım. Evrenin neresinde hangi düzende olursan ol bu soru hep sorulacak sanırım. Oğlum severdi okulu aslında. Ciddileştim.
"Bir sorun mu var?"
"Derste dünyayı işledik bugün. Neden ki ama? Dünya artık yok. Çok gereksiz geliyor bana."
"Biliyor musun biz de dünyada okulda iken dinazorları işliyorduk derste. Onlarda yoktu. Şu an var olmasalar da bir zamanlar olduklarını bilmek güzel değil mi? Sen hiç merak etmiyor musun dünyayı?"
Biraz düşünür gibi yaptı.
"Merak ediyorum ama öğrendikçe üzülüyorum. Orası çok güzelmiş. Orayı tanıdıkça burayı beğenmemekten korkuyorum."
Oğlum konuşurken bir an duygulanıp ona sarıldım. Gerçekten çok güzeldi. Dünya güzeldi de insanlar güzel davranmadı ona. İlk yıkımı 2020 yılında almıştık. Covid19 adındaki bir virüs bir kısmımızın fizyolojik, bir çoğunun da psikolojik sağlığını bozmuştu. Vizyona girse 3.sınıf bir bilim kurgu filmi diyeceğimiz bir hayatı yaşar olmuştuk. İlk uyarıydı.
Oğlum bana bir hediyesi olduğunu söyleyerek beni odaya sürükledi.
"Gözlerini kapat. Şimdi ellerini uzat."
Koluma bir şey taktığını hissettim. Gözlerimi açtığımda bunun dünya şeklinde boncuklardan oluşmuş bir bileklik olduğunu gördüm. Canım oğlum özlemimi hissediyordu. Burası da evimizdi artık. Dünyadan bilmem ne kadar uzaklıkta başka bir gezegen. Biz kaçabilen şanslı insanlardık. Bir çoğu böyle değildi.
Bir hafta sonra geç uyandırılan hastamızı ziyarete gittiğimde artık konuşabiliyordu.
"Merhaba."
"Merhaba. Siz geçen gün gelen hanımsınız."
"Evet Feride ben. Grubuma liderlik etmek üzere seçildim. Siz de artık bu grubun bir üyesisiniz. Aramıza hoş geldiniz."
"Hoş buldum demek isterdim ama daha çok korku doluyum. Vücudumdaki yaraları görebiliyorum. Yüzüm ne halde bilmiyorum. Ayna istedim ama vermiyorlar. Kim bilir ne kadar korkunç görünüyorum. En son hatırladığım ya dondurulacağım ya da öleceğimdi. Dünyadaydık. Dün gibi. Burası neresi bilmiyorum."
"Endişelerinizde çok haklısınız. Şu an vücudunuzda ve yüzünüzde yaralar mevcut evet ama bir aya onlar da iyileşecek. O zaman istediğiniz aynaya kavuşabilirsiniz. Bundan daha önemli olan yaşıyor olmanız. Bence buna odaklanalım. Evet maalesef nasıl olduğunu benim de anlayamadığım bir sebepten geç uyandırıldığın için uyum sağlaman biraz zor olacak. Ama olacak. Güven bana. Bu hafta psikolojik danışma oturumlarına da başlayacağız."
"Eve dönüş mümkün mü?"
"Ev?"
"Dünya."
Dünya derken sesi titredi. Sonrasında da hıçkırarak ağlamaya başladı. Teselli vermek istedim ama ben de kalakaldım olduğum yerde. Ev dediği anda içimde bir dünya kuruldu sanki yeniden. İhtimali bile sarstı. Eve dönüş. Hayır mümkün değil. Biraz kendime gelince yanına gidip elini tuttum. Bilekliğime baktım. Boncuklarını severken derin bir iç çekti.
"Biliyorum imkansız ama alıştık biz her felaketten sonra düzeleceğine inanmaya. Şimdi sanki öyle olacak yine. Birisi çıkıp bir gemi inşa edecek. Dünyaya gideceğiz ve bir bakacağız ki dünya kendini yeniden toparlamış. Ağaçlar yeşillenmiş, çiçekler açmış. Sular berrak akıyor. Hatta belki yaşayan canlılar var. Yeni bir düzen kurarız. Bu kez mükemmel bir şekilde. İyi insanlar yetiştiririz. Kötülük olmaz, suç olmaz."
"Dünyanın ilk zamanları da eminim böyleydi. Ama Habil varsa Kabil de olacak. Biz yeniden bir düzen kursak bile. Buradaki düzen anlattığına benziyor aslında. Kurtarılmak üzere mesleğinde uzman ve vicdanlı kişiler gönderildi dünyadan. Mükemmel bir düzen kurulacağına inanarak. Araya kötü insanlar girmek istedi evet ama bir şekilde fark edildiler engellendi. Ama bu demek değil ki bu düzen böyle devam eder. Mükemmel yoktur."
"Eve dönüş de yoktur diyorsun yani."
Kolumdaki bilekliğe baktım.
"Maalesef."
Buraya gelip düzen kuralı 30 yıl oldu. 30 yıldır suç işlenmedi. Baktığın zaman mucize gibi. Özellikle de dünya gibi bir düzenden geldiyseniz. Güzel olmasının yanında suç oranı da yüksekti. Şimdi burada güvenilir bir yaşam. Tam bunu düşünürken bir gün lazım olursa diye kurduğumuz ama asla kullanmak istemediğimiz alarm sistemi çalmaya başladı. Hemen odadan çıkıp acil durum odasına koştum. İçeri giren son kişiydim. Nefes nefese kalmıştım. Ne oldu diye soran bir bakış attım.
"?"
"5 dakika önce ilk suç işlendi."
İrem İlayda Doğan