Zeynep Şahin
Kelimeler: Ayna, dönüş, boncuk.
Ek zorluk: Dünyanın yok olmasının ertesinde geçen bir öykü yazmak.
GERİ DÖNÜŞE DOĞRU
K. herkesle birlikte taşıyıcıya bindi. Bugünlerde kendini pek iyi hissettiği söylenemezdi. Yine de aynadaki aksine gülümsemeye çalıştı. Çalışanlarının sağlık durumu konusunda çok hassas olan Phoenix’de olması gerekenin dışına çıkan her şey düzeltilmek üzere bakıma alınırdı. Şimdilik yeni bir sağlık kontrolünden geçmek istemiyordu. Oldu olası o kabloların beyninde dolaşmasını sevmezdi. Zihninin en kuytu köşelerine kadar tetkik edildiğini bilmek ona çok çıplak hissettiriyordu. Burada her şey için kayıt oluşturmak gerekirdi. Tarayıcı yüklemeniz gereken bilgileri derleyip sizi ilgili birime gönderirdi. Aslına bakarsanız zaten nasıl biri olduğunuz ve olacağınız, hangi bilgileri yüklemeniz gerektiği ve hangilerinin en iyi verimle kullanılacağı bütün ihtimalleriyle sistemde mevcuttu.
“Klik” sesiyle irkildi. Onunla aynı üniformayı giymiş bir grupla uzun koridorda yürümeye başladı. Kendi aralarında konuşuyorlardı. “2.13 birim sonra başlayacak. O zamana kadar bitirmemiz gerek.” “Bugün ne kadar uykuda kaldın?” “4.37 birim. Ek paket aldığımdan beri gördüklerim bana öyle iyi geliyor ki kesinlikle denemelisin, böyle bir şeyi daha önce gördüğünü sanmıyorum.” Geçidin sonundaki kapıya geldiklerinde yüzlerini algılamak için gönderilen ışıkla her biri doğrulandı. “Atmosferle temas etmek üzeresiniz, lütfen koruyucu ekipmanlarınızı giydiğinizden emin olun.”
K., yüzeyi meteor yağmurlarından korumak için Phoenix’in etrafına çekilen seti güçlendirmekle görevli ekipte yer alıyordu. Sürenin dolduğunu haber veren sireni duyduklarında ara verdiler. “Phoenix’e dönüş için radyoaktif arınma kapsülüne girdiğinizden emin olun.” K. kıyafetlerini değiştirip dedektörden geçtikten sonra topluluk merkezine doğru yöneldi. Thaio’ya geldiğini haber veren bir gönderi yolladı. O, içinden gelenleri pek konuşmadan bile anlatabileceği biriydi. K.'ya kalırsa Thaio’nun doğuştan keskin bir zekası vardı. Birini tanımak için tarayıcı kullanmaya ihtiyaç duymazdı, sadece soru sorardı.
“Bugün nasılsınız Sayın K.?” derken başını hafifçe eğip göz kırptı. Selamlaştılar. Makineden iki adet gazlı protein sıvısı alıp her zamanki bölmelerine geçtiler. “Bugünlerde beni düşündüren bir şeyler var. Fakat silip kurtulmak istediğimi sanmıyorum.” Bunları söyledikten sonra Thaio’nun yüzüne baktı. Siyah gözleri merakla ona yönelmişti. “Yani... Neyin doğru olduğunu merak ediyorum. Neden burada kalmak konusunda ısrar edip sera mahsülleri, sentetik besinlerle beslenip, karbondioksit ayrıştırarak nefes almaya çalışıyoruz? Neden zihnimizi başka bir gerçekliğe yükleyip orada kalmıyoruz?” “Çünkü gerçek değil K., rüya paketlerini kullanıyor musun? Felaketler. Neye zaafın varsa onu kullanıyorlar işte, o rüyada sonsuza dek kalmak istiyorsun.” “Artık neyin gerçek olduğunu bilmiyorum.” İçecekleri bitip de, oturmadan önce ayna gibi gözüken ekranda Phoenix’in kozmetik biriminin ürettiği, atmosferin etkilerinden koruyacak etkili krem reklamları oynamaya başlayınca kalktılar.
Şehrin büyük bilgi paylaşım-merkezinin geniş ekranında Phoenix projesinin mimarı, “Geleceği inşa ediyoruz.” sloganıyla son teknolojik gelişmeler hakkındaki adımları anlatıyordu. Başlarıyla selamlaşarak birbirlerinden ayrıldılar. K., evine uzanan geçite doğru yürürken onu gördü. Yani sadece onu gördü denemez, birçok insan geçiyordu yanından, önünden, etrafından ama K., onu fark etti. Sade görünüşünün ardında çocuksu bir gülümsemeyle parlayan gözler ona doğru geliyordu. Boynunda yuvarlak, beyaz boncuklardan oluşan bir kolye vardı. Hızlı adımlarından onun bir yere yetişmeye çalıştığını anladı. Önünden çekildi ve gittiği yere baktı. Faydası yok, şimdi ne yapsa saçma duracaktı. Yoluna devam etti. Sadece, boynundaki o kolye, beyaz yuvarlak taşlar öyle tanıdık geliyordu ki...
Odasına döndü. Yatağına uzanıp sevdiği simülasyonlardan birini ayarladı: genlerinde bulunan kolektif bilinçaltının analiz edilerek atalarının yaşadığı hatıraların yansıtıldığı, eski yaşama dair görüntüler... Sonuçta kimse Phoenix’le ilgili rüya görmek istemezdi değil mi? 4.45 birim. Başlat. Şimdi bir kafedeydi. Burnuna gelen kurabiye ve çeşit çeşit bitkiyle harmanlanmış çay kokularını takip ederek bordo duvarları olan koridordan geçti. Kabanını vestiyere bırakıp kenarları antika oymalarla süslenmiş aynada kendine şöyle bir baktı. Ortamın sıcaklığı yüzüne bir yumuşaklık veriyordu. İyi giyimli insanların olduğu, kadınların şapka taktıkları bir dönemdeydi. Burada nezaket kurallarına uyarak porselen fincanlarda çay içmek ve klasik müzik dinlemek K.’ya zevk veriyordu. Kahverengi takım elbisesinin cebinden eski usül bir dolma kalem ve küçük bir not defteri çıkarıp sanki aklına zeka ve duygunun sentezinden oluşmuş dahiyane bir sone gelmiş gibi düşünceli düşünceli bir şeyler yazmaya başladı. Yazdıkça mürekkebin kağıdın üzerinde süzülüşüne hayran kalıyordu. Sonra da büyük bir keyifle etrafını izlemeye başladı; loş ışığın altında etekler, süveterler, kristal bardaklar, fırfırlı manşetlerden çıkıp oradan oraya bir kuğu gibi uzanan eller, koyu kırmızı dudaklar, bıyıklar ve birbirine bakan gözler... Cılız bir çan sesiyle kapının açıldığını duydu. İşte o... Demek bu yüzden bu kadar tanıdık geldi. Herhalde onu daha önce de aynı rüya simülasyonunda görmüş olmalıydı. Yağmura yakalanmış olacak ki ıslak şemsiyesi ve başının üzerinde öylece duran şapkasını vestiyere bırakıp salona geçti. Bu kıyafet onu o kadar değiştirmişti ki boynunda yine aynı kolye olmasa o olduğundan emin olamayacaktı. Garsona bir fincan çay sipariş ettikten sonra arkasına yaslandı. Sıcacık gülümsemesiyle bu hatıranın kokusunu içine çeker gibi görünüyordu.”
Birden gözlerini açtı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Thaio karşısında duruyordu.
“Böldüğüm için gerçekten üzgünüm ama bildiğin gibi şu an 3647 senesindeyiz K., 1928 değil.” Thaio tarayıcının odadaki erişimini durdurdu. “Oyalanacak vakit yok, buraya seninle bir şey paylaşmaya geldim. Şimdi bunu izle. Ekrandaki yazılara ve ambleme dikkat et.” K’nın bir şey demesine fırsat vermeden elindeki arayüzü yerleştirip başlattı. Yine kendini binlerce birim önceki bir mekanda buldu. Burası bir maç sahasıydı. Thaio’nun onu neden buraya getirdiğini anlamlandıramasa da etrafını inceleyerek maçı izlemeye başladı. “Ne kadar basitçe kurulmuş bir oyun, herkes ne büyük ilgiyle izliyor.” Ekranda 13:8 yazıyordu. Başında şapka olan birinin düdük çalmasıyla oyuna ara verildi. Ekranlarda motosiklet reklamları gösterilmeye başlandı. Kendi kullandıklarının epey ilkel versiyonuna benzeyen, PP logolu bir motosikletti bu. Maç devam etmeye başlayınca biraz daha bekleyip sandviç almak için büfeye doğru gidiyordu ki yeniden uyandı. Thaio’nun cevap bekleyen bir hali vardı. “Gördün mü?” “Neyi?” “İnanmıyorum, gerçekten görmedin mi? Sana yazılara dikkat etmeni söylemiştim. Tekrar bak. Göreceksin.” “Dur, dur. Dur bir dakika. Motosiklet reklamından bahsediyorsan gördüm. Üzerinde PP yazıyordu.” “Reklamın altındaki şerite bak, onu oku. Gözlerinle görmeni istiyorum.” Yine sahaya doğru bakan koltuktaydı. Hava hafif yağmurlu gözüküyordu. İzleyicilerin coşkuyla seyrettiği oyun düdükle birlikte araya girdi ve reklam tekrar başladı. Kırmızı motosikletin tekerleklerinden, iç motoruna kadar her şey yakınlaştırılarak gösteriliyordu. Reklamın altındaki yazılara odaklanmaya çalıştı. Bu şekilde okumak öyle zordu ki... Az kalsın “Phoenix Projesi ürünüdür.” yazısını kaçıracaktı. Bunu kafasında anlamlandırmaya çalışırken Thaio dönüş için düğmeye çoktan basmıştı bile. Uyandı.
“Phoenix'in zannettiğimiz gibi insanlığı kurtarıp burada yaşam kuran bir şirket olduğundan şüphelendiğim için bir süredir rüya simülasyonunu kullanarak araştırmalar yapıyordum K.. Bu yazıyla ilk burada karşılaştım. Her yerden kendilerini silmelerine rağmen onları bulabilmek için bir yazılım kullandım. Phoenix'in o yıllardaki projeleri hakkındaki dökümanlara erişmek hiç kolay olmadı ama buraya yerleşip bir komün kurmak zaten patlamadan önce planlanıyormuş. Buradaki en ürkütücü şeyse, bu gezegende bir atom bombası sayesinde atmosferi yaşanabilir hale getirebileceklerini iddia etmiş olmaları. Daha sonra ne olduğuyla ilgili kanıtlara ulaşamadım ama...” Sessizce birbirlerine baktılar. “Biz cennetten kovulmadık, biz kendi ellerimizle cehenneme geldik.” dedi Thaio. Tüm bunları bir anda öğrenmek K.’yı sarsmıştı. İkisi de içinde büyük bir ağırlık ve boşluk hissediyordu. Thaio ayağa kalkıp biraz odada gezindi. Şimdilik yalnızca boş bir ayna olan ekrandan arkadaşının yansımasına baktı. “Güvendiğim kişilerden gizli bir grup oluşturmayı planlıyorum. Ne yapabileceğimizi hep birlikte konuşacağız. Yapmayacağını biliyorum ama ben haber verene kadar olanlardan kimseye bahsetme.” dedi ve gitti.
K. sabah olduğu gibi üniformasını giyip taşıyıcıya bindi. İş arkadaşlarıyla yüzeydeki hava durumu hakkında biraz sohbet etti. İşini tam da olması gerektiği birim zamanda tamamladı. Çıkarken vücudunu radyoaktif maddelerden arındıran kapsüle girdi. Kıyafetlerini değiştirdi. Fakat bu sefer evine uzanan geçide değil şehrin büyük bilgi merkezine doğru, sanki yürümüyor da boşlukta süzülüyormuş gibi yöneldi. Zihnini alternatif hayat simülasyonuna bağlamak için bir başvuru yaptı: tam olarak 1928 birim zamanına. Yaka kartında Phoenix Bilgi Erişim Personeli yazan görevli onu görüşme odasına aldı. Herhalde etik sebeplerden dolayı bir onay alınmalıydı. Masada ellerini kavuşturarak bekledi. Kapı açılınca içeri onun girdiğini gördü. Kahverengi kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırınca zarif boynu gözüktü. Dudaklarında mahcubiyetle dolu bir gülümsemeyle masaya doğru ilerledi, “Beklettiğim için kusura bakmayın lütfen.” K. şaşkınlığı ve heyecanını gizlemek için masaya, ellerine ve bulundukları düzleme baktı. “Prosedürü biliyorsunuzdur. Onayınız alındıktan sonra, zihniniz daha önce tercih ettiğiniz yaşamı gerçekliği olarak algılamaya başlayacak ve bu dönüşüm yapılırken herhangi bir acı hissetmeyeceksiniz. Yalnızca, Phoenix’e dönmek isterseniz bir daha mümkün olmayacağını belirtmeliyim. Hatırlamayacaksınız bile… Eğer her şey sizin için uygunsa bazı ayarlamalar yapabiliriz. Simülasyonu’nu yeni yaşamınıza eklemek istediğiniz biri var mı Sayın K.?”
UYARI: Bu öykü yazarın tahayyülünde kalmış anlatılardan bağımsız değildir. Kendisi bu konudaki rahatsızlığını pek çok defa sesli bir şekilde "Neden özgün olmuyor, neden zihnimde yer etmiş bilim kurgu filmlerinden bağımsız bir öykü çıkmıyor?" diyerek dile getirse de, şimdilik bu öykü için yapılacak bir şey yok gibi gözüküyor. Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederiz.