"Görüyorsunuz evlatlarım" diyerek yüzlerce küçük boncuğu andıran gök cisimlerini işaret ediyordu yaşlı vaiz. Önünde durduğu konik burunlu büyük silindir tapınaklardan yankılanan sesi vaazını daha etkileyici kılıyordu.
"İşte siz, seçilmiş ve temiz olanlar, kurtulanların evlatları, size yeni bir dünya verildi. Eskilerin düştüğü hatalara düşmeyin. Eğer sizde onların yaptıkları gibi tanrılarımızdan yüz çevirirseniz sizin de sonunuz oradakiler gibi olacaktır. İşte bu yüzden şuradaki kafirleri Ulu Sa'nın hiddetini gidermek için kurban edeceğiz." dedi ve ayini sonlandırmak için büyük Esa tapınağına doğru yöneldi.
Haftanın kurbanları sunulup, dualar edilirken Orion'un aklında sadece bir düşünce vardı, madene dönmek. Çalışmayı çok seven biri değildi ama insanların arasında bulunmayı hele ki bu saçma ayinlere katılmayı saatlerce çalışmaya tercih ederdi.
Orion madene dönüp 10 saat sürecek vardiyasına yeni başlamıştı. Her ne kadar uzayda koloni kurulacak bir gelişmişlik seviyesine ulaşılsa da bazı işler hala iptidai şartlarda yapılıyordu. Hem büyük göçün üzerinden yüzlerce yıl geçmiş, hem de eskiye dair herhangi bir kayıt veya kitap kalmamıştı. Yaptığı işten şikayetçi olacak biri değildi Orion. Yalnızca vaizin zırvaları onun için bir şikayet konusu olabilirdi. Her zamanki gibi elindeki kazmayla çıkardığı tuz bloklarını yük vagonuna yüklüyordu. Biraz önce çıkardığı bloğun yerinde daha önce hiç görmediği civaya benzer boncuklar parlıyordu. Kazmasını duvara vurduğunda yere dökülen gri renkte, ne katı ne sıvı denebilecek kıvamdaki boncuklar birbirine yanaştığında dümdüz, aynaya benzer bir yüzey dönüşmüştü. Çekinerek de olsa uzattığı eli, cismin içine doğru girdi, elini çektiğinde hiçbir değişiklik olmamış gibi ayna eski haline geri döndü. İyice artan merakı korkusunun önüne geçti. Yüzünü aynaya doğru yaklaştırdı. Önce burnu değdi. Soğuktu. Yaklaşmaya devam etti. Yüzünün tamamı aynanın içerisine gömülmüştü. Gördüğü manzara şu an yaşadıkları gezegendi. Fakat çevrede hiçbir yerleşim yoktu. Gökyüzüne baktığında şu an tapınak olarak bildikleri yapıların yavaşça yüzeye yaklaştığını görmüştü. Biraz sonra yere inmişti tapınaklar, içinden çıkan garip kıyafetli adamlar etrafı inceliyorlardı. Vaizin anlattığı gibi hiç de tanrılara benzemiyorlardı.