Sevgili Yargı

Sena Çelikçi

zorluk: https://docs.google.com/document/d/1YdvWQOJ3eHC8Hg1BqOpaaSkPLgJIYzfgJCvDmGDl4sQ/edit?usp=sharing (2)

şiir:https://www.youtube.com/watch?v=sMcsu7kjtPs

SEVGİLİ YARGI

Uzak nedir?

Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için

gidecek yer ne kadar uzak olabilir?

Başım açık, saçlarımı ikiye

ortadan ayırdım

kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

cesur ve onurlu diyecekler

halbuki suskun ve kederliyim

korsanlardan kaptığım gürlek nara

işime yaramıyor

rençberlerin o rahat

ve oturmuş lehçesinden tiksinirim

boynumda

bana yargı yükleyenlerin

utançlarından yapılma mücevherler

sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin

mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

Üstüme aldığım bu hükümle cesaretlice yola çıkmaya hazırım. Koştum, evde son bir dilim kalmış ekmeğimin ucundan bir parça alıp yedim. Masanın öteki yüzünde duran elmayla bakıştım. Elma sevmem. Çantama davrandım. Yük sevmem. Odamda asılı duran kat kat giysilerime davrandım. Kat kat giysi sevmem. Sonra yerde buruşturulmuş vaziyette dünkü öfkemden arta kalan izleri bas bas bağıran fotoğrafına davrandım. Davrandım. Sevmem diyemedim. Öfkemi de fotoğrafını da yanıma aldım ve çıktım. Kaçışımın bir sebebi yok. Şöyle bir önüme duracak olan olsa, “Hoop yolculuk nereye?” diyen çıksa susar kalırım, elim kolum bağlanır sanki. Bir cevap verememiş olmanın ezikliği ile karşımdakinin sözlerine ikna olur yolu geri dönerim herhalde. Ama hiç sanmıyorum. Hiç de ihtimal vermiyorum bu kaçışımın sebebini soracak birinin karşıma çıkacağına. Korkmuyorum. Bu yüzden cesaretlice cıktım o evden. Cesaretlice kaçıyorum. Esas çok cesur olanlar kaçar benim bildiğim. Benim bilip benim düşündüğüm ya da benim uydurduğum. Hakiki cesurlar doğruların her zaman kaçış yollarında gizli olduğunu bilir. Bu sebeple doğrulara ulaşmış olmak için, cesur haller içinde hallenmiş olmak için, ben de onlardan sayılmış olmak için gidiyorum. Uzun yola çıkmaya hüküm giydim. Dün ne düşünceyle o fotoğrafı fırlatıp attım ve ne oldu da kaçmam gerektiği fikrini zihnime yer ettim bilmiyorum.

Kafamda bir şeyler canlanıyor. Bizim köyün üç sokak ötesinde, Hacı Mehmet’ in evinin hemen yanında, deniz kenarında barakaya benzer bir yerde yaşayan ne idüğü belirsiz o adamdan dinlediklerim belki de beni bu kaçışa sürükledi. Üç gün evvel iş çıkışı aylak aylak mahallede yürürken sevdiğinden ayrılmış, anasından babasından uzakta gurbetin içinde çürümüş kalmış, hayatının arka fonunda meşhur bir arabesk şarkı rampiti rampiti çalarmış, kuşlar havalanmış, yar kanatlanmış vaziyette bendeniz yolun sonunda kendimi o barakada yaşayan adamla sohbet ederken buldum. Kaptık iki çay şu balıkların halinin ne yaman oluşundan yahut benim saçma sapan “Hakikaten balıklar geceleri gizli gizli ağladığından mı denizler tuzludur?” sorularımdan dem vurarak koyu bir muhabbetin içine cumburlop atladık. Bu atlayışın sonunda bana bir hikaye kaldı bir de derviş. Artık ona o barakada yaşayana ne idüğü belirsiz adam demiyor denizler dervişi diyordum. Bana öyle hikayeler anlattı, beni öyle sulara daldırdı ki içinden çıkılmaz bir hakikatler deryasında boğuldum sanki. O güne kadar hiç duymadığım esaslar beni o duvardan o duvara fırlattı, perperişan etti. Bu perişanlığın arasında o esasları bulacağım diye cıktım yola yani. Sözü oraya getirmek istiyorum. Kaçıyorum. Halimin tarifi “Ne elimde bir yük ne sırtımda bir azık yalnızca senin fotoğrafınla dımdızlak kalakalmışlık” sözleriyle verilebilir. Şimdi soracaksın “Aman o hikayeler ne idi de bu hale düştün sen? Bizim şu eskiden ona buna durduk yere çatan, mahallenin delisi gibi nerede ne yapacağı belli olmayan, bir halt olmamasına rağmen kendini iki halt sanan adam değil misin? Noldu da bir romantik havanın içine gömüldün de yok hikayeler dinledim yok denizler dervişini kendime yoldaş ettim hallerine giriyorsun” diyeceksin. Dersin. Çenen durmaz. Neyse. Çenen biraz durulsun, bu hikayenin sonu böyle değil. Sen dinleme. Köşede dur. Kulaklarını kapat. Anlatacağım sus.

Sevgisiz değilmiş hiç. Herkes aksini söyler dedi. Sevmenin insanın yüzüne yansıması gerektiğini, sevginin daha bin türlü halini. Hatırlamıyormuş şimdi. Bin türlü hali varmış sevmenin. O nasıl oluyorsa. Neyse. Bir gün yorgun düşmüş, denizi seyre dalmışken bir balık bir anda kıyıya vurmuş. Henüz canlıymış, ölmemiş. Koşmuş. Balık onun o güne kadar hiç görmediği bir güzellikte hiç görmediği bir heybette diğerlerinden çok çok farklı bir balıkmış. Kıyamamış. Onu ne geri göndermeye ne de birkaç saniye içinde ölmesine izin vermeye gönlü razı gelmemiş. Kıyamamış. Sevmek istemiş. İncitmek de istememiş. Sevmek istemiş, ayrılmak da istememiş. Sevmek istemiş, konuşmak, halinden anlamayacak olana, bir balığa halini anlatmak istemiş, o eşsiz güzelliği hep yanında taşımak, hakkında türlü hikayeler uydurmak, resmini çizmek, barakasında saklamak istemiş. Sevmek istemiş, ama öteki söylediklerini de istemiş. Nihayetinde kendi isteğine saygısızca balığı birkaç saniye içerisinde ölmeden denize sürüklemiş. Ona daha uzun bir ömrü bahşetmiş. Onu incitmemiş, yaralamamış. Bana anlatırken o olaydan sonra sevmenin nasıl olduğunu çok daha iyi anladığını söyledi. Eğer yanında kalsaydı onu hırpalayacaktı belki de. Bazı yakınlıklar büyük yaralar doğurur. O yaraları açarken de incitmiş olacaktı. Konuşacaktı her gün, dert yanacaktı ama bunu yaparken belki de kendini tamamen ona adayacak, esasları unutacaktı. Sorumluluklarını onu hayatta tutacak bir takım işleri. Yine de bu hataları işlerken “Ama ben sevdim, sevdim de yanıma aldım baksanıza” diyecekti. Esas sevginin bazen salık vermiş olmaktan geçtiğini, onun denizlerde özgürken daha büyük sevgilere rast gelebileceğini düşündüğünü söyledi. Senin yanında olsun ama incit, konuş ama incit, öp hatta ama yine incit. Sonra, sonra sevdim de. Yok öyle. Bazen bazı sevgilerin hiç karşısına çıkmamak bile çok büyük bir sevginin göstergesidir. Sev ama incitme. Yara alma. Yaralama. Bunları dinledim denizler dervişinden. Sevgiyi dinledim. Şimdi bu şehirde kalmanın seni de beni de yaralayıp yaralar almamıza sebep olacağını çok iyi bildiğimden kaçmak mecburiyetindeyim. Şimdi beni iyi dinle. O sözlerin devamını söyleyeceğim.

Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum

görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta

askerken kantinden satın aldığım cep aynası

bazı geceler çıkarken

uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta

gibi lükslerim de burda kalacak

siparişi yargıcılar tarafından verilmiş

bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya

taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım

burada bitti artık işim, ocağım yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

SenaÇ.