Ne Anlatıyor Bu Hikâye?
[1]
Düşünceler kafamın içinde uçuşuyor. Her şey ne kadar karışık. Her şey neden bu kadar üst üste geldi ki? Dünyada yaşanan olaylar hiçbir zaman bitmiyor; savaşlar, hastalıklar, kavgalar,gürültüler; kendi sorumluluklarım yapmam gereken tonlarca iş var. Bir de bunların üstüne kedim kaçmış, balığım da ölmüş. İkisi de aynı gün oldu hem de.
Derviş. Benim kedim veya ben onun insanıyım. Sahiplenme ifadelerini hiç sevmem. Ben bile kendimin değilim ki kedi benim olsun. Neyse işte ismi gibi bir kedi Derviş. Bir gün yolda giderken gördüm. Aç susuz kalmış. Az biraz kemikleri görünüyordu. Sekiz canı gitmiş de bir canının gitmesini bekliyordu sanki öylece. Aldım eve getirdim. Banyosunu yaptırdım, yemeğini verdim, takip eden günlerde aşılarını yaptırdım. Gel zaman git zaman diğer sekiz canı da yerine geldi. Hiç sesini çıkarmaz, verdiğim her yemeği yer, suyunu içer bazen kucağıma bazen bir yere kıvrılır uyurdu. Sessiz sakin kendinden geçmiş, her şeyi güzel gören hiç şikayet mızmızlık etmeyen bir kediydi. Tam bir dervişliğe layıktı Derviş.
Dün işten eve geldim. Eşyalarımı bırakmak için odama geçtim. Derviş çoğu zaman benim yatağımda uyurdu. Odama girdiğimde hemen onu görürdüm. Bu sefer yatağımda değildi. Herhâlde salondadır deyip üstümü değiştirdim, elimi yüzümü yıkadım. Sonra salona geçtim. Biraz gözümle aradım göremedim. Bazen koltukların altına girerdi. Eğilip “Derviş oğlum neredesin?” diye diye koltukların altlarına baktım. Yoktu. Sonra evin diğer odalarına; Dervişin girebileceği yerlere baktım yoktu. Pencereden bahçeye baktım. Atlayacak bir kedi değildi aslında ama işte… “Allah Allah nerede bu oğlan nereye gitmiş olabilir?” diye düşünürken fanusu gördüm. Mandalin; balığım veya ben onun insanıyım. Amaan neyse işte. Suyun yüzeyinde kıpırdamıyordu. Yaklaştım. Ters dönmüştü. Biraz fanusu salladım, Mandalin’e dokundum. Hareket etmedi. Hâlâ anlamış değilim bu evde neler oldu, Derviş nerede Mandalin neden öldü? Zaten yalnızdım artık daha çok yalnızım. Bunları size Dervişin fotoğrafının basılı olduğu kâğıtları direklere, duvarlara asarken anlatıyorum.
Üzgünüm. Onu çok seviyordum. Ben onun vesilesiyle kendime geldim. Herkes pis ve çirkin olduğum için yanımdan geçip giderken hatta bazen bit pire gelmesini istemedikleri için kovarken o geçmedi. Eğildi güzel sesiyle hatırımı sordu, beni aldı yıkadı, yemeğimi verdi, aşılarımı yaptırdı. Benim de sizin gibi tek canım var. Dokuz canım falan yok yani ama sizin gibi birçok kez ölüyorum. Ölüyorum demeyeyim de kırılıyorum diyeyim. Yolda giderken bir miyavıma cevap vermediğinizde, kovduğunuzda, ayağınıza dolandığımda kafamı bile sevmediğinizde, taş attığınızda, köpeklerle korkuttuğunuzda kırılıyorum. Neyse hesap soracak ve sorulacak ben değilim. Ali geçmedi beni. Ali yani benim insanım veya ben onun kedisiyim veya ikimizde birbirimiziniz veya biz birbirimizin değiliz. Benim tüm kırıklarımı onardı. Derviş ismini verdi bana. Dervişlere benziyormuşum öyle söylerdi.
Dün çok kötü bir şey oldu. Mandalin’i öldürdüm. Mandalin Ali’nin balığı veya Ali Mandalin’in insanı veya… amaan neyse. Ben çok hareketli bir kedi değilim. Çoğu zaman uyurum veya öyle dururum tavanı izlerim bahçeye bakarım. Bazen içimde bir enerji birikir ve bir gün patlar. Evin içinde koştururum. Masadaki tuzlukla, kabloyla oynarım. Dün de bu enerji patlamalarından birini yaşadım.
Odadan odaya koştururken bir ara salonda durdum. Mandalin’i gördüm. Biraz onunla da oynamak istedim. O da tek başına küçük bir fanusta dönüp duruyor. O da eğlensin istedim aslında. Masaya yanına gittim. Patimi suyun içine koydum. Biraz oynadım onunla. O da benimle oynuyor gibiydi. Ben öyle sandım. Biraz daha oynadıktan sonra bıraktım. Sonra masadan aşağıya indim. Biraz uzandım. Kalkıp su içmeye gidecektim ki Mandalin’in kıpırdamadığını gördüm. Suyun yüzeyine çıkmıştı ve tersti. Patimle bir kere dokundum azıcık batıp tekrar suyun yüzeyine çıktı. Öldürmüştüm onu. Ne yapacağımı düşündüm ama patilerimden bir şey gelmedi. “Ali çok üzülecek” diye geçirdim içimden. Bunu Ali’ye yapmamalıydım diye düşündüm ve en doğrusunun buradan gitmek olduğuna karar verdim. Ali’nin üzüntüsünü görmemeliydim. Görsem sizin için dokuz kendim için tek canımı kaybederdim. Ve sonra çok yüksek olmayan pencereden bahçeye atladım. Bunları size Ali’nin astığı üzerinde fotoğrafım bulunan kağıtlara bakarken anlatıyorum.
Üzgünüm.
Kullanılan Zorluklar:
1-Öyküyü insan dışında bir varlığın gözünden anlatmak. Bir hayvan veya bir eşyanın gözünden izleyelim hikayeyi. Belki bir organ dile gelsin, kıyamet provası gibi :)
2-Öykünüzde aynı zamanı üç farklı karakterin yaşadıklarından veya gözünden anlatıp bir yerde kesişmelerini istiyoruz. Yani örneğin;
Ahmet Cuma günü saat 3 te elmaları topladı yarım saat sonra sepete koydu. Can Cuma günü 3 te salatalık topladı ve yarım saat sonra sepete koydu ve baska biri de saat 3 te yola çıktı yarım saat sonra sepetin yakınında geçti. Herkesin yaşadıkları farklı ama bir zaman üçü de aynı yere geliyor veya oradan geçiyor.
( Sadece iki karakterde yaptım yarım zorluk kabul edilebilir :)) )
________________
[1]