Zorluk kullanılmadı.
GÖÇ
Atalarının yüzlerce belki de binlerce yıldır katettikleri yolu tamamlamanın ferahlığıyla dinlenmeye çekildiler. Küçük gözleriyle olan bitene mana vermeye çalışan İbni Semek El Bahrî ilk seferine çıktığında iki yaşındaydı. Bu onun üçüncü seferiydi. kızıl okyanustan, büyük denizden ve irili ufaklı birkaç nehirden geçtikten sonra buraya gelmişlerdi. Yolda sayısız tehlike atlatmışlardı. İçlerinden bazıları buraya ulaşabilecek kadar şanslı değildi.
Atalarının kutsal saydıkları bu nehire geliyorlar, nesillerini sürdürmek için kendilerine eş seçiyorlardı. Nihayet eşleşme tamamlandıktan sonra aynı rota takip edilerek göç yeniden başlıyor, başlanılan yere geri dönülüyordu. Tüm hayatları bundan ibaretti.
Bahrî bu döngünün anlamsız olduğunu düşünüyordu. Hepi topu 40 yıllık yaşamları vardı. Onunda tamamını bu göç yolunda harcıyorlardı. Oysa geçtikleri yollarda gördüğü türlü güzelliklerin, hiç tatmadığı lezzetlerin, rengarenk elbiseli ve güzel sesli dilberlerin olduğu diyarlardan birine yerleşebilirlerdi
Bahrî 13. göçünü tamamladıktan birkaç gün sonra tüm koloninin bir arada bulunduğu bir gün bir taşın üstüne çıktı.
"Dostlarım! Neden tüm ömrümüzü hep aynı yolları kat etmek için harcıyoruz? Neden hala bu eski geleneklerin peşinden gidiyoruz? Ya daha büyük bir amaç için dünyaya geldiysek ya başka bir hayat mümkünse? "dedi. Yaşlılardan biri söz aldı. "Sen kendini ne sanıyorsun da atalarımızın geleneklerini ve bizim şerefli yolumuzu sorguluyorsun? Madem bu hayatı beğenmiyorsun kendi yoluna git o zaman!" dedi. Ardından koloninin lideri ayağa kalktı, "Yaşlı Alaca haklı eğer geleneklerimizi beğenmiyorsan gidebilirsin." dedi. Kalabalığa dönerek "İçinizde Bahrî gibi düşünen varsa onlar da gitmekte serbesttir." diye ekledi. Kalabalıktan hiçbir ses çıkmadı.
Bahrî artık sürüden ayrılıp yola çıktığında aklında tek bir düşünce vardı; göç yolunda gördüğü diyarları gezip kendisine yeni ve yüce bir amaç bulmak. Yedi denizi, üç okyanusu ve yüzlerce nehri gezdi ama aradığı yüce maksadı bulamadı. Tam ümidini kaybedecekken bir uçurumun eteğindeki büyük dergaha rastladı. Kapıya gelip metal tokmağı vurdu.
Kapıyı açan yaşlı derviş, "Söyle bakalım kimsin bizden ne istersin?" dedi
Bahrî, "Kolonimden kovuldum yahut onların eski adetlerinden kaçtım. Daha büyük bir gaye arayışındayım, derdime derman olursanız bu dergahın hizmetkarı olurum." dedi.
Yaşlı derviş onu içeri aldı ve ders halkasına kabul etti. Suların kimyasından, denizlerin sırlarına kadar tüm ilmini Bahri'ye aktardı. Ancak öğrendiği hiçbir şey Bahrî'yi tatmin etmiyordu. Vaziyetini şeyhine aktarınca "Son bir yol var." dedi şeyhi "Ben gösteremem ancak işaret edebilirim. Doğu kıyılarındaki parlak nesneleri yutanlar diğer alemin sırlarına vakıf olur. Sırra vakıf olan buraya bir daha dönmez geri dönende artık bir şey söyleyemez olur." dedi. Bahrî şeyhinin dediği gibi doğu kıyılarına geldiğinde parlak nesneleri gördü. Yaklaştı ve hiç beklemeden önüne ilk gelen nesneyi yutuverdi. İlk anda boğazında dayanılmaz bir acı hissetti. Buna katlanmalıyım dedi sırra vakıf olmak o kadar kolay olmasa gerek. Birkaç saniye geçince nefes alamadığını farketti buna da katlanmam gerek dedi sonuçta kolay değildi gerçeğe ermek.