Kelimeler: Gemi, deve, kan
Ek zorluk: hiç var olmamış bir ülke KULLANILMADI
Kurban bayramında babam ile gerçekten baba oğul oluruz, onun elinde keskin bir bıçak, benim omzumda kanlı bir urgan. Temiz ama hırpani kıyafetlerle yürür bana doğru. Omzumdaki yükün altında eğilmemek için zorlarım kendimi. Güneş çoktan doğmuş olur. Yine de uyku mahmurluğu ile elinde parlayan bıçak, bir nur denizinden yürür gibi gelir. Yaklaştığında bıçağı hafifçe arkasına saklar başımı okşar göz hizama kadar eğilerek. Elimi uzatsam tutar belki. Ama hiç denemedim. Bir adım gerisinden yürürüm. Bıçağını uygun bir yere koyar omzumdan urganı besmele alır. Ortaklar ve seyirciler yerlerini alana bir çocuğu sever gibi sever kurbanı. O sevdikçe ben de mutlu olurum. Şefkatle, özenle dokunur. Yavrum, yiğidim, kuzum, güzelim der. Gecikenlere kızmamak için elleriyle bir güzel temizler. Göstermelik bir sevgi değil. Apaçık görünür. Hazırlıklar tamamlanınca kendi usulüne göre bağlar urganı. İmam gibi her sene yeniden anlatır neler yapılması gerektiğini. Sonra bir elden, hep beraber. Ufak bir iki debelenme. Hareketsiz kalır kurban. Burnundan kızgın kızgın solur. Nerde olsam, gözleri arar bulur beni. Çatıktık kaşları şimdi. Yüzü gergin. Her seferinde kızılacak bir şey yapmışımdır. İllaki yanlış yerde duruyorumdur. Veya ne işim vardır orada. Kurbanın başını okşar. Görevini aksatan herkesi görmüştür. Yüzlerine hızlıca bakar. Ama şimdi bozulmaz ağız. Sırası var. Dua eder, içten ve yüksek sesle. Besmele çeker. Tekbir alır. Tekbir alır besmele çeker. Saymadım hiç. Kalp atışlarım normale döner, kaslarım gevşer. Sesinde ufak bir titreme sezilir. En fazla üç darbe ile biter her şey. Kısa bir süre sonra kovalar gibi seslenir herkese. Rahatsız edilsin istemez kurban. Geçer yığılır köşeye. Elleri, yüzü, üstü kan içinde. Titreyen elleriyle alır uzattığım bardağı. Üç yudumda içer suyunu. İkinci bardağı ister. Vakti gelince urganı gevşetir. Tamam olunca ben çözer ve toplarım. Bir adım geriden takip ederim. Bekleyenler usulca fısıldamışlardır kulağıma. Ben de arkadan usulca söylerim hangi yöne gideceğimizi.
Bir gün kulağıma ilginç bir şey fısıldandı. Bir deve bekliyordu bizi. Akıl baliğ olduğumu, mükellef olduğumu hissediyordum. Büyük bir heyecan duydum. İlk defa babamla görmüştüm. Bir hafta sonu elimden tutup Gülhane’ye götürmüştü. Korkutucu hayvanlar arasında dikkatimi çok çekmemişti o vakit. Hayal meyal hatırladığım bir silüet. Urganı toplayıp omzuma attığımda babam bıçağını yıkıyordu. Yaklaşıp haberi verdim. Kaşlarını çattı. Gerildi yüzü. Neşe mi vardı yüzümde, emin olamadım. Kasap değildik, para almıyorduk. Yardım ediyorduk insanların ibadet etmesine. Babam. O adam, bu günlerde hep sessiz ve sakin oluyordu. İnsanlar ikiye bölünmüş. Kimi bayram neşesi ile gülüp eğleniyor, kimi vahşiler diye ileniyor. Babam ikisinden de uzak. Fısıldadığım rotadan şaşmadı gene de. Ramazan Abi’nin evine vardık. Binadan içeri girip alt kata indik. Bahçeye açılan bir arka kapıdan geçtik. Bahçenin ortasında, bizim mahallenin ortasında bir garip kurban. Nazlı mı şapşal mı anlayamıyorum. Ramazan Abi de garip bir adam. Çocuklar bile biliyoruz. Karaköy’de iki tane evi var. Çalışanların bir kısmı bizim sokakta. İki binası var. Aile gibi oturuyorlar. Ama herkes biliyor. Yine de kimsenin kimseyle derdi yok. Onlar sokağın sıradan insanları. Kadınlar birbirlerine oturmaya gidiyorlar. Çocuklar beraber oynuyoruz boş arsalarda. Mevlütler, cenazeler, düğünler ortak. Babam ile Ramazan Abi eskiden tanışlar. Kimse yokken bu sokakta ikisi varmış. Tek katlı iki gecekondu. Babam hamal. Oradan mı tanışırlar, sokaktan mı, bilmem.
Kalabalığa aldırmadan açtı babam ağzını. Nereden çıktı bu diye sordu. O güne kadar efendiliğini bozduğunu hiç görmedim Ramazan Abi’nin. Yine bozmadı. Kaza yapmış bir gemi boğazda. Kurban için taşınıyormuş hayvanlar. Çoğu telef olmuş. Bu garip nasıl olduysa kurtulmuş. Boğaz’da kurtulmak ne demek, belli değil. Koruma altına alınması gerekirken elden ele dolaşmaya başlamış. İlkin yalı sahiplerinden biri oynasın diye çocuklarına almış. Bakmış ki saldırgan hemen gününde iade etmiş. Kasapların eline düşse eşekler, katırlar ile karışacak etleri. Nasıl olduysa denk gelmiş Ramazan Abi almış. Daha ilk günden kurbana niyet etmiş. Dönmek olmaz.
Deniz dedi gemi dedi kaza dedi deve dedi. Bir şeye kızmıştı babam. Kimse ne olduğunu anlamadı. O da söylemedi. İçinde ne varsa söylemedi, anlamadığını, yapamayacağını söyleyip kestirip attı. Alışkındım aksiliğine. Dönüp gideceğiz diye düşündüm. Olduğu yere çöktü babam. Tabakasını istedi. Getirmemiştim. Urganı indirmeden omzumdan, bir koşu tutturdum. Ramazan Abi de yanına oturmuştu döndüğümde. Aralarında kanı tam temizlenmemiş bıçak. Susuyorlardı. Tabakayı uzattım. İkisi aynı tabakan yaktılar. Çok geçmedi bir kasap getirdiler. Usulünce yapıldı her şey. Yalnız babam ve Ramazan Abi uzaktan seyrettiler olan biteni. Babam bıçağa davranmış, Ramazan Abi sıkıca elini tutmuştu. Beni unutmuşlardı. Urganın üzerindeki kan elbiseme işlemiş tenimde süzülüyordu. Babam adımı çağırdı. Ardında görünce şaşırdı biraz. Kasabı çağırmamı istedi. Adam geldi. Bana kaç kişinin bizi beklediğini sordu. Kasaba parasını Ramazan Abi vermek istedi. Babam dik dik baktı. Israr etmedi Ramazan Abi. Mahcup yere bakıyordu. Kasabı bana emanet ettiler.
Kurbana bakmadan doğrudan eve yollandı babam. Döndüğümde yoktu. Banyo yapıp mezarlığa gitmişti. Beni almadan. Bensiz hiç gitmezdi oysa. Daha mahalle Kur’an kursuna giderken öğrenmiştim Yasin okumayı. Babam bensiz gidemez diye düşünürdüm. Gitmişti. Yıl dönüp Ramazan ayı geldiğinde son kez beraber gittik mezarlığa babamla. Ben döndüm. O kaldı.
* https://www.youtube.com/watch?v=3D6saHewzP0