500 Kişilik İmparatorluk

İrem İlayda Karkı

Koşa koşa geldi, nefes nefese kalmıştı. Sarındığı örtüyü üzerinden atıp sarıldı. Ayrılmak istemiyorduk ama buna mecburduk.

"Deve hazır."

Gözyaşını silip gülerek aynaya doğru döndü.

"Bir gün yeniden kavuşacağız. Sen başka dünyalara anlattıktan sonra..."

İnanıyor muyduk gerçekten buradan kaçabileceğimize? İnanmak zorundaydık.

"Bir gün bu gerçek olacak. Şimdi gitmeliyim. Döndüğümde hepimiz özgür olacağız."

Gözlerine son bir defa bakamadan uzaklaştım oradan. Benim için hazırladığı deveye doğru yönelip yola çıktım. Kafamda bir milyon düşünce diğer bir milyon düşünce ile savaşıyordu. Bizi kimsenin bulamadığı ve bizim kaçamadığımız bir ülkede mahsurduk yıllardır. Ama şimdi bir umudumuz vardı. Burhan geçen yıl yanlışlıkla yolunu kaybedip denize ulaşmıştı. Eğer bir gemi yapabilirsek kurtuluruz demişti. O günden sonra bir şekilde fark edilmeden kaybolup gemi yapmaya başladık. Gece uyumamız için ayrılan vakitlerde gidip gemi için uğraşıyorduk. Günlerdir çok az uykuyla ayaktaydık. Umudun insana yaptırabileceklerini hiç de hafife almamak gerekiyor.

Denizi ilk keşfettiğimizde bunun yıllardır efsanelerde anlatılan deniz olduğunu anlamamız zaman almıştı. Denize gitmeden önce bir alan ağaçlıktı. Yasak olduğu için kimse oraya gitmeye cesaret edememişti yıllardır. Sonrasının deniz olduğunu bilseler bu yasak uygulanabilir miydi?

Ormanlık alan dışında her yer çöldü. Öyle keskin geçişler vardı ki. Çöl, orman ve deniz. Çölü geçmek için deveye ihtiyacım vardı, ormanlık alana girince sonrası çok kolay olacaktı. Gemi hazırdı, gerekli malzemeleri dünden koymuştuk içerisine. Ben yalnız gidecektim. Böylelikle birkaç gün fark etmezlerdi yokluğumu ve ben bu sürede bir yere varabilmeyi umuyordum. Elimde çocukluğumda dedemin bana emanet ettiği bir harita vardı. Öyle sıkı tutmuştu ki ellerimden. Bunu ne olursa olsun saklamam gerektiğini, nedenini bir gün anlayacağımı söylemişti. Nedenini bir yıl önce anladım. Hep merak etmiştim dedem neden muhafızlar tarafından götürülüp öldürüldü diye. Korkumdan sesimi çıkaramamıştım. Yıllardır bize uygulanan zulüm son bulmalıydı. Hiçbir çocuk gözleri yaşlı bırakılmamalıydı.

Dünyanın bizden haberi yoktu, bizim dünyadan. 500 kişilik bu imparatorluğun adını söylememiz bile yasaktı. Burası dışında bir dünyanın olduğundan bir çoğunun haberi yoktu. Biz dedem sayesinde biliyorduk. Dedem babası ona gizli gizli hikayeleri anlattığı için biliyordu. Bitecekti bu düzen. Çocukların ağlatılmadığı, insanların öldürülmediği dünyalara ulaşacaktık.

Elim kalbimde atıyordum her adımı. Kurduğumuz planın, bir yıllık emeğin boşa çıkmasından korkuyordum. Yıllar önce dedemin babasının yakalanması ve planını tamamlayamaması aklımdaydı hep. Korkuyordum evet. Umutlarım biterse yaşayamazdım, yakalanırsam zaten yaşayamazdım. Hayır, kötü düşünmeyeceğim. Ben gideceğim ve anlatacağım dünyaya. Dünyanın kendisinden daha tehlikeli olduğuna inanan bir psikopat tarafından tutulduğumuzu, günlük bir kaç saatlik uykuyla 20 saat çalıştırıldığımızı, çalışmasak bile ev benzeri bir yerde kimseyle konuşmadan yalnız başımıza hapsedildiğimizi. Anlatacağım.

Birazdan hava aydınlanmaya başlayacaktı. Karanlık dağılmadan çölü geçmeliydim. O sırada bir ses duydum. Bekleyip dinledim. Rüzgar dışında bir ses vardı. Elim kalbimdeydi. Yıllar önce dedemin ve babasının hissettiği bu muydu?

Biraz ilerde ağaçlık alanı gördüm ama kıpırdayamıyordum. Neyseki gemiyi sakladığımız yeri ve haritanın bir kopyasını çizip Bensu'ya bırakmıştım. Belki bir gün henüz doğmamış evladım... Belki de bilmemeliydi. Yaşaması için, yaşatması için. Umut tohumunu ekmeksek içine, ölen umudunun acısına dayanmak zorunda kalmazdı. Ses yaklaşmaya başladı. Saklanmaktan yoruldum, üzerimdeki yükler ağır gelmeye başladı. Çıkıp ben buradayım demek üzereydim. Tam o sırada daha önce görmediğim bir hayvan hızlıca yanımdan geçti. Geçerken bıçağıma sıkıca sarıldığım için elimi kestim. Acısını hissedemiyordum ama fazla kan akıyordu. Havaya baktım çok az vaktim vardı. Deveyi orada bırakıp arkama bakmadan koşmaya başladım. Elimdeki kan yüreğime sızmaya başlamıştı. Bir kere umut ettiysem tutunmak zorundaydım ona. Yüreğimden sızan kana tutundum. Renkler seçilmeye başlamıştı, ağaçlara son bir adım kalmıştı. Yaşamak için, yaşatmak için.

İrem İlayda Doğan