Gökyüzü, Yokuş, Mahkeme
HAKİMİN CEZASI
Ne büyük, ne küçük. Şirin denebilecek bir mahalle burası. Cumbalı ahşap ve taş evleri yan yana ve bitişik. Şimdilerdeyse yeni yapılan binalarla çoğunluğunu apartmanlar oluşturmaya başladı bu evlerin. Renk renk boyanmış apartmanlar. Gürültüleri de hiç eksik olmaz bu binaların. Ara ara bakımsızlıktan çürümüş eski evleriyle de tam bir İstanbul mahallesi burası. Karşılıklı dairelerin yakınlığından olsa gerek, neredeyse her bina arasında yıkanmış çamaşırlar bir balkondan diğerine uzanıyor. Yolun üstünde gelip geçeni selamlıyorlar. Pencereye çıkmış kadınlar karşılıklı laflaşıyorlar birbirleriyle.
Yolunu çıkmak zor bu mahallenin. İnişli çıkışlı uzayıp giden bir yokuşu var. Az çektirmemiştir bu yokuş mahallenin ihtiyarlarına. Belediyenin parke taşı döşemesi de çok olmamıştır. Öncesinde çakır çukur bir yolu vardı. Sokak başlarında bekleyen genç delikanlılar yumurta topuklu, sivri uçlu kunduralarıyla bu yolda yürüdükçe zemine sertçe basıyor, çıkan sesle de memnun oluyorlardı. “Açılın! Mahallenin abileri geliyor.” der gibi ara sıra sokağı bir baştan bir başa turlalayıp, camdan sarkan bir güzele de bıyık bükerlerse keyiflerine diyecek olmazdı. Mahallenin çocuklarını ne zaman top oynarken görseler oyuna dahil olurlar, bazen de içlerinden birinin minibüsüne atlayıp şehrin altını üstüne getirirlerdi. Çoğunlukla boş oldukları için de toplanıp kavgaya gitmek adetleri olmuştu.
Arada yokuşunu çıkmayı göze alan bir de dondurmacı gelirdi. Hemen takılıverirdi çocuklar arabasının peşine. Kavgası da eksik olmazdı bu mahallenin. Çoğunlukla ya çocuklar yüzünden, ya kırılan pencere camları, kirletilen çamaşırlar ya da ağız dalaşıyla mutlaka bir sebepten kavga çıkar, tüm mahalleyi sarardı gürültüleri.
Yaklaşık on beş gün kadar önce benzer kavgalardan biri yaşanmıştı bile. Evlerden birinde yeni yetme bir çocuk yüksek sesle şarkı açıp dinleyince, karşısındaki babadan kalma ahşap evde oturan mahallenin delikanlılarından Şevki bu sese daha fazla dayanamamış, üstünde beyaz fanilası, balkona fırlayıvermişti. Ne hikmetse dizini kırıp da bir gün evde oturmayan Şevki’nin o gün de evde pinekleyesi tutmuştu. Yaşlı annesi "Dur oğlum, yapma. Genç, cahil çocuk işte" dese de Şevki’nin tepesi atmıştı bir kere. Ağzına geleni saydı karşı komşunun oğluna. Siniri biraz yatışıverince girdi içeri. Solundan kalkmıştı herhalde bugün. Tüm gün evde terslenip durdu. Annesine yaka silktirir olmuştu artık. Bir işe yarayıp eli ekmek tutsa hemen evlendirecekti oğlunu ama işsiz güçsüz adama da kız mız vermiyorlardı ki.
Akşama doğru karşı apartmandaki gürültüyü çıkaran çocuğun babası dayanıverdi Şevkilerin kapısına. Karısı işten gelen kocasını iyi doldurmuş olacak ki adam elini yüzünü yıkamadan fırlayıvermisti evinden. Tüm hırsıyla vurdu evin kapısına. Şevki de annesinin yapma etme demesini dinlemeyip kavgaya hazır vaziyette açtı kapıyı. Belli ki komşusu oğluna bağırdığı için hesap soracaktı.
Önce hararetli bir şekilde ağız dalaşıyla başlayan tartışma sonra el kol hareketleri derken iyice şiddetlendi. Kadınlar araya girince koca koca adamlar ancak sakinleşebildiler. Yine de birbirlerine parmak sallayıp tehdit etmeleri devam etti tabi. En son Şevki adamın kendisini dava edeceğini mahkemeye vereceğini işitmişti. O ediyorsa Şevki de ederdi. Bugüne bugün mahallenin delikanlısıydı. Altta kalmazdı. Kalmazdı da… annesi vardı tabii. Yatana kadar başının etini yemişti oğlunun. Arada bir oturduğu koltukta fenalaşıyor sonra birden sinirle doğrulup ağzına geleni saydırıyordu. Ne haytalığı kalmıştı Şevki’nin ne serseriliği. Yaşlı kadın laflarının arasında ölmüş eşine de giydirmeyi ihmal etmiyordu yalnız. Şevki de aynı babası gibi boş gezenin boş kalfasıymış da bir baltaya sap olamazmış.
Aradan geçen zamanda karşı taraf şikayetçi olup olayı mahkemeye taşıyınca Şevki de yediremedi kendine. Başta durumun bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemişti tabi. Küçücük olay ne de büyümüştü. O kadar kavga olurdu mahallede daha kimse kimseyle davalık olmamıştı.
Gidip o da şikayetçi oldu sonra. Polisler bile olayı dinlerken arada esniyor, suratını büzüp "bu mu şimdi meseleniz" der gibi bakıyordu. Mahkeme günü hakim bey iki tarafı da dinledi. Dava basitti. Sıradan mahalle kavgası işte. Belli ki sinirler gerilmiş. İki tarafı da suçlu buldu hakim. İçeri atsa ikisini de, hapse girecek durum değil. Akıllarını başlarına getirecek onlara uygun bir cezanın iyi olacağını düşündü.
Sonra vurdu tokmağını masaya.
✏️
Mahallenin yolu yokuşlu olunca, hâliyle çocuklar da aşağı sokakta futbol maçı oynuyorlardı. Bir tanesi elle oynayınca oyun kısa süre durdu. İtirazlar yükseldi elle oynanmadığına dair ama nafile. Topun sahibi karşı takımdaydı sonuçta. Ne derse o oluyordu biraz. O sırada uzaktan kendilerine doğru gelen birini fark edince tartışmayı kestiler.
- Oğlum Şevki abi geliyor lan.
- Üzgün görünüyor sankim. Hâkim amca kesin Şevki abiye ceza verdi.
Şevki mahkemede giydiği ceketini omuzlarına atmış, ellerini de arkadan bağlamış, yürüyerek geliyordu uzaktan. Ayağına giydiği kunduraları gökyüzünün aydınlığında cam gibi parıldıyordu. Çocukların yanına gelince durdu.
- Ne bakıyonuz lan. Hiç mi görmediniz Şevki abinizi? Atın da topu, nasıl gol atılır bir kere daha göstereyim size hayde.
Önüne atılan topa kendince bir iki artistik hareket yapıp kaleye gönderdi. Başka zaman olsa yeni boyadığı ayakkabılarının toz olmasına dahi katlanamazdı. Ama bugün umursamadı. Çocukları kendine imrendirerek çıktı sonra mahallenin yokuşlu yolunu.
Sokağın başında arkadaşları duruyordu yine. Kiminin elinde tesbih, sallayıp duruyor, meraklı gözlerle Şevki'nin yanlarına gelmesini bekliyorlardı. Çoğunun üstünde zamanın modasına uygun renkli desenli gömlekler vardı. Ayaklarına kundura, içine de beyaz çorap giymişlerdi. İçlerinden biri tesbihini sallaya sallaya öne çıktı.
- Hayrola Şevkim, pek bir düşünceli gördük seni?
- Mahkemen kötü mü sonuçlandı yoksa Şevki abi?
Şevki arkadaşlarının yanına gelince meraklı bakışlarına arkasını dönüp karşıya dikti gözlerini. Bu mahallenin bir güzel yanı daha vardı elbet. Yokuşlu yolu meşakkatliydi ama sonu güzeldi bir kere. Denize açılıyordu yolu. Şevkinin gözlerini diktiği yere. Arkadaşlarını daha fazla meraklandırmak istemedi sonra.
- Hâkim iki tarafı da suçlu buldu arkadaşlar. Komşum olacak o adam da ben de ceza yedik anlayacağınız.
- Ne ceza verdi hâkim, abi?
- Neymiş, ikimizin de akıllanması gerekiyormuş. Saçma saçma olayları büyütüp de hâkimin karşısına çıkamazmışız. Bize ders olsunmuş.
- Eee, ceza ne verdi peki?
- Baya ağır bir ceza verdi bence. Hem komşum olacak adam bile kabul etti cezanın zorluğunu. Nasıl yaparız bilmem.
- Ee ne yapacaksınız yani?
- İkimiz de beşer tane kitap okuyacakmışız. Aha işte bu da okuyacaklarımın listesi.
Ceketinin cebinden mahkemede hâkimin verdiği kağıdı çıkarıp uzattı. Beş maddelik bir kitap listesiydi bu.
- Ben ömrümde kitap okumamışım. Nasıl okuyacağım şimdi bunları bilmem. Polis takip edecekmiş bir de. Yahu ben hâkime dedim ki ' Sayın Hâkimim, ben Cin Ali serisinden başka kitap okumamışım. Onu bile tam bitirdiğimden emin değilim ya gerçi. Roman kapağı dahi açmamışım. Başka ceza verseniz sizce de daha münasip olmaz mı? Birkaç gün nezarethane de olurdu yani' dedim ama Hakim bu dediğime iyice öfkelendi. Anlayacağınız hepsini alıp okuyacağız mecbur.
Arkadaşlarına tekrar önünü döndüğünde sıkmaktan kızarmış yüzlerini gördü. Ardından dayanamayıp kahkaha atmaları bir olmuştu. Şevki iyice bozuldu tabi. Adamlara da eğlence çıkmıştı iyi mi?
Hakimin verdiği listeyi elinde tutan başladı okumaya.
- Reşat Nuri Güntekin' den Çalıkuşu,
Peyami Safa'dan Dokuzuncusu Hariciye Koğuşu,
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan Kiralık Konak,
Yaşar Kemal'den İnce Memed,
Mehmet Rauf'dan Eylül.
💮Gözde Yılmaz