Yolculuk

Ahmet Can Altun

Bir akşamüstü. Ayşe teyze mutfağa gitti. Bir sürahiye su doldurdu. Sonra küçük bahçesindeki çiçekleri sulamak için kapıya doğru gitti. Kapıyı açar açmaz kediler geldi önüne. Çok severdi kedileri kediler de onu severdi. Onlara vurmamaya, kuyruklarına basmamaya çalışarak "Durun kuzularım size değil bu sefer sıra çiçeklerimde." diyerek bahçeye girdi. Çiçekleri suladı, çiçeklerin yapraklarını okşadı, toprağı havalanması için parmağıyla kazıdı, sanki onlarla son görüşmesiymiş gibi konuştu. Ayşe teyze çiçekleri de çok severdi. Çiçekler de onu severdi haliyle. Çok güzel açmışlardı. Evin önüne geçti. Oradaki çiçekleri de suladıktan sonra sandalyesine oturdu her akşamüstü yaptığı gibi. Yalnız yaşıyordu Ayşe teyze. Çocukları vardı da pek fazla uğramazlardı. Herkes kendine yaşıyordu. Haftada bir evin ihtiyaçlarını gidermek için gelirler bir saat oturur giderlerdi. Ayşe teyzenin ihtiyaçlarını görmezlerdi. O da ne yapsın kapı önüne çıkıp yoldan geçenleri izlerdi her akşamüstü. Hayaller kurardı.

Oturdu sandalyesine. Kediler etrafındaydı. Bir tanesi kucağına çıktı. Onu sevdi, onunla oynadı bir zaman. "Gideyim bir çay koyayım" deyip kalktı. Çayını demledi, çekirdeğini aldı tekrar sandalyesine geldi. Uzunca bir süre oturdu. Saat ilerledikçe üşümeye başladı Ayşe teyze. Hava soğuk değildi ama bir serinlik vardı. Biraz daha oturduktan sonra titremeye başladı. Kendini iyi hissetmiyordu. Çaydanlığı da çekirdeğin kabuklarını da orada bırakıp içeriye girdi. Bir koltuğa oturdu. Titremesi biraz azalmıştı ama hala üşüyordu. Odasına gidip bir battaniye aldı. Yatağına uzandı. Battaniyeyi kafasına kadar örttü. Öylece uyuyakaldı.

"Hava ne kadar güzel." Eliyle gözlerini perdeleyip "Ne kadar çok ışık var " diye söylenerek yolda yürümeye başladı. Biraz ilerledi. Önüne bir çocuk çıktı. Çocuk bir şey demeden Ayşe teyzenin elinden tutup onu bir başka yola soktu. Dik bir yokuş. Ucu görünmüyordu. Çocuk elini bırakıp aşağıya indi. Biraz gittikten sonra kayboldu. Ayşe teyze de arkasından inmeye başladı. Çok gitti. Ucunu bir türlü göremiyordu. Aşağıya iniyordu ama ilerledikçe gökyüzüne yaklaşıyordu. Yolda nur saçan çocuklar vardı. Kız çocukları çiçekten elbiseler giymişti. Kimisi top oynuyor kimisi ip atlıyor kimisi bisiklet sürüyordu. Mutlulardı. Yokuşu inmeye devam etti Ayşe teyze. Bulutlara kadar geldi. “Nasıl olur böyle bir şey. Aşağıya iniyordum nasıl gökyüzüne çıktım?” dedi. Bulutları geçti. Biraz daha ileride sisler arasından bir köşk gördü. Yoluna devam etti. Etrafında çocuklar hiç azalmadı. Farklı milletlerden çocuklar vardı, farklı dillerden konuşuyorlardı ama herkes birbirini anlıyordu. Huzurlu hissediyordu Ayşe teyze. Yürümeye devam etti. Köşkün kapısına geldi. İçeriye girdi. İçeride bir tarafta mahkeme vardı bir tarafta bir çocuk birilerini şikayet ediyordu. Gözünden yaşlar geliyordu, vakur bir duruşu vardı çocuğun. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Etrafına baktı biraz daha.

Uyandı Ayşe teyze. Yatağında doğruldu. Rüyasını düşündü. “Hayrolsun inşallah” dedi. Yorgun hissediyordu kendini. Battaniyeyi üzerinden attı. Banyoya gidip abdest aldı. Sabah namazına kalkamamıştı. Kazasını kıldı. Dua etti. Sonra mutfağa gitti. Çay koydu. Kahvaltılıkları çıkarıp salondaki orta sehpanın üzerine koydu. Mutfağa döndü. “Bir yumurta haşlayayım kendime. Çay demlenene kadar o da olur.” dedi. Bir yumurta çıkarıp cezveye koydu. Ara ara rüyası aklına geliyordu. “Çocuklar ne güzeldi öyle” diye geçirdi içinden. Dolaptan sütü aldı. Kapıya doğru ağır ağır gitti. Kedileri hemen kapının önünde bekliyordu. Kapıyı açar açmaz miyavlamaya başladılar. Sütü kedilerin yemek kabına doldurdu. Biraz sevdi onları. Sonra tekrar içeri girdi. Mutfağa geçti. Çay kaynıyordu. Altını kıstı. Yumurtası da olmak üzereydi. Ekmekliğe baktı. “Aa ekmeğim de kalmamış” dedi. Sonra odasına gidip üstüne bir şeyler giydi. Cüzdanını aldı. Mutfağa gidip çayın ve yumurtanın altını kapattı. Ekmek almak üzere dışarı çıktı. Bir süre geçti. Eve dönmedi. Birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta geçti dönmedi. Ayşe teyze ekmek almaya gittikten sonra bir daha eve geri dönemedi.

AhmetCan

Dipnot: Bu hikaye 8. Haftada yazdığım "İnsansız" hikayesine bir parantez olarak yazıldı. O da tavsiyedir :))