Mahkeme

Mehmet Faruk Kurt

MAHKEME (Usta - Çırak Öyküleri 6)

Mehmet Faruk Kurt

Usta Sasipu bastonundan destek alarak adım atarken, çırağı Kortef ustasının adımlarını takip ediyordu. Dolunayın gökyüzündeki geçici hükümranlığını ilan eden şavkında sessiz sessiz tırmanıyorlardı yokuşu. Akşamüstü yağan kırağının hafifçe ıslattığı toprak, ayakkabılarına zaman zaman onu bir kayaya sürterek sıyırmaları gereken çamurlar olarak yapışıyordu. İçinde ne olduğun bilmediği ağır çantasının yönünü omuzlarından biri ağrıdıkça diğerine çeviren Çırak Kortef, bu yolculuğun sebebini tepeye varıncaya kadar öğrenemeyeceğini biliyordu. Ustasının akşamüzeri eve gelen mektubu okuduğunda alnında çıkan damarların hâlâ yüzünde durduğunu bildiğinden, onun sessizliğine eşlik etmekten başka bir şansı yoktu. Tepeye varıncaya kadar kâh adımlarını sıklaştırıp nefes nefese kalarak, kâh durup soluklanarak ilerlediler.

Tepeye vardıklarında çember oluşturacak şekilde dizilmiş on bir direğin ikisi hariç her birinin dibinde, görünüşlerinden usta ve çırak oldukları anlaşılan iki kişiyi bağdaş kurmuş oturuyor olarak buldular. Usta Sasipu çırağından çantasını açmasını istedi. Çantanın içinden on bir tane beyaz porselen kâse çıktı. Ustasının isteğiyle Çırak Kortef kâselerin her birini ağzı aşağı gelecek şekilde direğin üstüne yerleştirdi. Usta Sasipu boştaki bir direğin dibine oturdu. Çırağına eliyle yanına oturmasını işaret etti. Çırak omzundaki boş çantayı indirdikten sonra ustasının sağına bağdaş kurup oturdu. Usta elini şıklattı ve direklerin tepesinden gözleri birkaç saniyeliğine kör eden ışıklar parladı.

İlk şok atlatılıp geçici körlük son bulunca ustalar ve çıraklar bir yandan gözleri hayretler içinde ışıkları inceliyor, diğer yandan geçici körlükleri esnasında son direğin dibinde ve çemberin ortasında bitiveren ikişer kişiye bakıyordu.

Beyaz ve pasparlak ışıklar ayın bütün ışıltısını gölgelemişti. Öyle ki geçici körlükleri geçse de ustalar ve çıraklar gözleri bu parlaklığa alışıncaya kadar bir eliyle gözlerine siper yapmak zorunda kalmışlardı. Gözler alıştıkça fark ediliyordu ki bu ışıklar baş aşağı yanan bembeyaz birer ateşti. Sanki gökyüzündeki yıldızlar yere indirilip uzun direklere takılmış gibiydi. Bütün bir tepe güneşin öğle vaktindeki hâlinden farksız aydınlanıyordu.

On bir direğin dibindeki on bir usta ve on bir çırağın yüzleri, çemberin ortasında yüz yüze oturan ve yine hallerinden usta ve çırak oldukları anlaşılan iki kişiye bakıyordu. Sessizliğin kısa süreli hâkimiyetini, direklerin dibinde oturan ustalardan biri ellerini dizlerine dayayıp kalktıktan sonra konuşmaya başlayarak bozdu: “Saygıdeğer usta dostlarım ve onların kıymetli çırakları! Yıllar sonra ilk kez bir mahkeme için bir araya gelmiş bulunmaktayız. Bütün davetliler teşrif ettiklerine göre yargılamaya başlayabiliriz. Öncelikle çırağım Ogifa mahkemenin neden toplandığını sizlere anlatacak. Söz sende Ogifa.”

Usta tekrar bağdaş kurup otururken çırağı ayağa kalktı. Çatılmış kaşı, haşin bakan gözleri ve her soluk alıp verişinde küçülüp büyüyen burnuyla tam bir ciddiyet hâlinde konuşmaya başladı: “Sayın ustalarım ve değerli çırak dostlarım! Çırak Rubuli’nin, ustası Medarun’u ustalar heyetine şikâyeti üzerine burada toplanmış bulunmaktayız. Bu durum ilk kez yaşanmıyor ama son kez bizden beş nesil önceki ustalarımız zamanında yaşandı. Yani pek sık karşılaşmadığımız bir durumla karşı karşıyayız. Sizin de bildiğiniz gibi heyetimizin birtakım kuralları vardır. Bu kurallara riayet etmeyen usta ve çıraklara yönelik çeşitli yaptırımlarda bulunmak da adaletten sorumlu ustam Yorsif başkanlığında siz değerli heyet üyelerimizin sorumluluğundadır. İsnat edilen suçu açıklamadan önce birtakım kuralları hatırlatmak istiyorum. Sanık ve tanık dinlendikten sonra dileyen ustalar sanığa ve tanığa çeşitli sorular sorma hakkına sahiptirler. Çıraklar sorularını ve görüşlerini ustaları vasıtasıyla iletebilirler, bunun dışında sessiz kalmakla yükümlüdürler. Yargılamanın sonunda her bir usta, sanığın suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğunu düşündüğünü sebep göstermeden belirtecektir. Beş ya da altı kişinin mutabakatı karar mekanizmasının işlemesine engel olacak, ustalar kararlarının sebeplerini açıklamak için söz alacaklardır. Yedi, sekiz veya dokuz ustanın ortak bir kanaate varması hâlinde mahkeme başkanı Usta Yorsif ortak kanaat yönünde karar almak ya da ustalardan verdikleri kararların sebeplerini açıklamayı istemek hakkına sahiptir. On üyenin ortak kanaati mahkeme başkanının onayına gerek kalmadan geçerli olacaktır. Sanığın suçluluğu ya da suçsuzluğu tespit edildikten sonra varsa suçun nasıl cezalandırılacağı konuşulacaktır. Bu kısma geçtiğimizde size tekrar açıklama yapacağım. Şimdi Çırak Rubuli’nin Usta Medarun’a isnat ettiği suçu açıklıyorum: Gökyüzünü kırmızıya boyamaya yeltenmek. Biliyorsunuz ki ustaların tabiatın işleyişine müdahale hakları oldukça kısıtlıdır. Çok zaruri durumlarda zamanı yavaşlatmak, bulutlar vasıtasıyla havayı karartmak, kendi şehirlerindeki kısıtlı bir alanda olmak kaydıyla ihtiyaç duydukları müdahalelerde bulunmak gibi birtakım hakları bulunmakla beraber, canı istediği için doğaya kalıcı ya da geçici olarak müdahale hakları bulunmamaktadır. Sözü ustam Yorsif’e bırakıyorum.”

Usta Yorsif oturduğu yerden “Bu bilgiler ışığında tanık Çırak Rubuli’yi ayağa kalkıp şahitlik etmeye davet ediyorum.” diyerek sözü çırağa verdi.

Çırak Rubuli ayağa kalktı, heyete selam vererek konuşmaya başladı: “Saygıdeğer ustalarım, sevgili çırak dostlarım! Bundan bir ay kadar önceydi. Bulunduğumuz şehrin hemen her evinde en az bir tane elleriyle boyadığı eşya olan ustam en büyük hayalinden bahsetti: gökyüzünü boyamak. İlk başta bunun heyecan ve hevesle söylenmiş olduğunu düşündüm. Hatta ne renge boyamak istediğini sorarak ustamın hayal kurmasına eşlik ettim. Kırmızıya boyayacağını söyledi. Bugüne kadar boyanması güç birçok şeyi boyamıştık. Saçları turuncu olduğu için dalga geçilen adamın saçını kahverengiye, şehrimizde su kıtlığı çekildiği sıralarda göçmen kuşlar göremesinler diye suyu toprak rengine, kral herkesi süt vergisine bağladığında fakirlerin üç yudum sütünü kırmızı şarap rengine boyadık. Ama bütün bunların bir gayesi vardı. Oysa gökyüzünü boyamak bizim için ancak hayali kurulabilecek bir şeydi. Yapılmasının nasıl bir amacı olabilirdi ki? Bu yüzden ustamın böyle bir işe kalkışacağına ihtimal vermiyordum. Oysa o birkaç gün sonra beni evde bırakıp çıkmaya, saatler sonra ellerinde kırmızı boya tozlarıyla geri gelmeye başladı. Benimle de hiçbir şey konuşmuyor, ne söylesem çok güzel olacak diyip kahkahalarla gülüyordu. Aklını kaçırmış gibiydi. İlk başta ne yapacağımı bilemedim, sadece izledim. Ancak bir oda dolusu kırmızı boya tozu biriktikten sonra bu durumu heyetinize bildirme ihtiyacı hissettim. Heyet ilk başta eve çeşitli sebeplerle uğrayarak durumu inceledi. Ustam ona bu kadar kırmızı tozla ne yapacağı sorulduğunda yakında bunlara ihtiyacı olacağını, bunun ne olduğunu söylemesinin mümkün olmadığını söylüyordu. İkinci oda da kırmızı tozlarla dolduğunda heyet bu meseleyi mahkemeye taşımaya karar verdi. Ustam ve ben bu yüzden buradayız.”

Usta Yorsif eliyle Rubuli’ye oturmasını işaret etti. “Usta Medarun’u savunmasını yapmaya davet ediyorum.” dedi.

Usta Medarun ayağa kalktı. “Öncelikle,” dedi, “heyetinizi buraya kadar yorduğum için çok üzgünüm. Olay tamamen bir yanlış anlaşılmadan ibaret. Evet, gökyüzünü boyamak gibi bir hayal kurdum ama bu sadece bir hayaldi. Benim kırmızı boyalarla yapmaya niyetlendiğim şey şehrin bütün evlerinin bütün dış duvarlarını, pencere pervazlarını, kapılarını, çatılarını, şehrin bütün yollarını kırmızıya boyamaktı. Şehri kırmızı şehir yapacaktım. Gökyüzünü boyamak gibi bir maharet, başka ustalardan yardım almadan tek başıma sahip olabileceğim bir şey değil. Ancak bir şehri boyayabilirdim. Hem bu şehir bunu hak ediyor. Rastgele renklere sahip evler gözüme o kadar rahatsız edici görünüyorlar ki bu şehirde içim daralıyor. Bu soluk, ruhsuz şehre bir ruh vermek istiyordum. Mesele bundan ibaretti. Eğer bununla alakalı bir ceza vereceksiniz yüce heyetin kararına karşılık boynum kıldan incedir.”

Usta Yorsif eliyle Usta Medarun’a oturmasını işaret etti. Sonra diğer ustalara soru sormak isteyip istemediklerini sordu. Ustalardan biri elini kaldırdı, söz aldı: “Dostum Usta Yorsif, böyle önemli bir kararı tek başına almaktansa ustalar heyetine danışmayı niçin tercih etmediğini öğrenebilir miyiz?”

“Bunu yapmam gerektiğini düşünmedim.” dedi Usta Yorsif, “Bu durumun benim inisiyatif alanımın içinde olduğunu zannediyordum, ki hâlâ öyle düşünüyorum.”

Bir başka usta böyle olsa bile niyetini neden gelen heyet üyelerine açmadığını sordu. “Bunu bilmeleri gerektiğini de bilmiyorum. Hürriyet alanımızın düşündüğünüzden daha geniş olduğunu zannediyorum. Öyle değil mi Usta Yorsif?” diyerek kendini savundu Usta Medarun.

Usta Yorsif bunu ancak heyetin kararlarını bildirmesinden sonra cevaplayabileceğini söyledi. Başka söz isteyen olmadığı için karar aşamasına geçildi. Altı ustanın ortak kanaati Usta Medarun’un suçsuz olduğuyken, üç usta suçlu olduğu yönünde görüş beyan ettiler. Son söz hakkı Usta Sasipu’nundu. Usta Sasipu da altı ustanın ortak kanaatine iştirak edince sözü Usta Yorsif aldı.

Usta Yorsif, kendisi olsa böyle bir kararı heyete danışmadan vermeyeceğini söyledikten sonra “Her ne kadar ben danışılmasını tercih edecek olsam da danışmamanın bir suç olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca eve gelen heyet üyeleri gerçek niyetlerini belli etmiş olmadıkları için Usta Medarun’un niyetini açık etmemesini de haklı buluyorum. Yedi üyenin ortak kararına uyarak Usta Medarun’un suçsuzluğuna hükmediyorum. Mahkeme bitmiştir.”

Usta Yorsif son cümlesini söylediği anda Usta Sasipu elini şıklattı. Direklerdeki parlak ışıklar birden söndü. Ustalar ve çırakların gözleri karanlığa alıştığında Usta Yorsif ve Çırak Ogifa ile sanık Usta Medarun ve tanık Çırak Rubuli gitmişlerdi. Usta Sasipu çırağından kâseleri toplamasını istedi. Çırak Kortef kâseleri topladığında dokuz usta ile çırakları tepeden ayrılmışlardı. Usta Sasipu’yla Çırak Kortef de geldikleri yoldan yokuş aşağı yürümeye başladılar.

(Merak edenler için ilk usta-çırak öyküsü: https://docs.google.com/document/d/1AmDR4ygEzVKOjMAeOqfjaCeqyIH9mc0vF6l7cdoZ3yk/edit )