Tarih:...
Yazı yok oldu. Hiçbir araç insanların yazı yazma çabasına cevap vermiyor. Kalemler, bilgisayarlar, daktilolar… Hiçbiri çalışmıyor. Şişede duran mürekkebi yazıya çevirmeye kimse muktedir değil. İnsanlık çaresiz.
Bir grup bilim adamı ve yazıya gönül vermiş yazardan oluşan bir ekip kuruldu.
Bu ekip yazı yazmanın yollarını aramaya devam etse de dünya bundan ümidini kesip yeni bir sisteme geçiş yapmaya başladı. Eğitim sadece ezber sistemi ile devam ediyordu artık. Kur’anlar korumaya alınmış, kitaplar karaborsaya çıkmıştı. Vaazlar sürekli ezberin önemini vurgularken yeni sistem yüzünden öğrencilerin gözüne uyku girmiyordu.
Yazı yazılamadığı için çocuklar yazmayı öğrenemiyorlardı. Böylelikle birkaç nesil sonra yazı yazmayı bilen kimse kalmamıştı. Yazı artık yok olduğu için de neredeyse kimse okuma öğretmek ve öğrenmek ile uğraşmıyordu.
Bazı aileler ve öğretmenler çocuklara eski kitaplardan okuma öğretsede bu pek yaygın bir durum değildi. İnsanların çoğunluğu çocuklara okuma öğretmenin gereksiz hatta vakit kaybı olduğunu düşünüyorlardı.
İnsanlar bu yeni dünya düzenine ayak uydurmuş yahut uydurmaya çalışmış durumdaydılar. Garipsemek zaman kaybıydı. Yazıdan ümit kesilmişti. Hayat devam ediyordu ne de olsa.
Derken dervişin biri, bir gün bir rüya gördü. Her biri farklı bir malzemeden yapılmış yüz binlerce kalemin arasındaydı. Her biri ile yazmayı deniyor, yazamadıkça telaşla bir diğerine koşuyordu. Yağmur yağmaya başladı. Yağmuru fark ettiğinde elinde bir sayfa dolusu yazı vardı ve parmaklarından kan damlıyordu.
Gece yarısı terleyerek uyandı. Abdest alıp iki rekat namaz kıldı. Tespih çekerken hayırdır inşallahlarla tekrar uykuya daldı.
Sabah erken saatlerde yola çıktı. Eski bir dostunun yanında aldı soluğu. Selam verdikten sonra yapmak istediği şey için yardım istedi.
"Başım üstüne dostum, isteğini boynuma borç bilirim fakat sen hikmetsiz iş yapmazsın De hele bana bunun hikmeti nedir?" Derviş anlık bir tereddüte düşse de, kadim dostuna anlatmanın doğru olacağını düşünüp rüyasını anlattı.
Uzunca bir süre sonra, bir seher vakti iki dostun yüzü de gülüyordu."Artık" dedi biri "Artık yağmur duasına başlayabiliriz"
Ellerinde kaktüsten yapılmış bir kalem ile seher vakti başlayan yağmurla yüreklerine su serpildi iki kadim dostun. Kaktüsten kalemi yağan yağmurda beklettikten sonra yeni kalemleriyle ilk defa yazı yazmayı başardılar.
Artık yazı kaktüsten yapılmış ve yağmurda ıslatılmış kalemlerle yazılıyor sadece. Yağmurda ne kadar beklerse o kadar uzun süre yazı yazılabiliyor. Tekrar yazmak için yeni bir yağmur beklemek şart.
Bu yeni yüzyılda sadece yağmur beklemeye sabrı olan ve elinde diken yarası olmasına razı olan yazarlar yazabiliyor.
Elinde ve yüreğinde yazının izini taşımayanlar yazı yazamıyor artık. Yazı ehline kaldı vesselam.
Rabia Hilal Bilgin.