Ağır Ceza

Melike Sülev Aydın

Bir zamanlar Gazi Kaptan adında ünlü bir gemici vardı. İstanbul’dan, başka ülkelerdeki limanlara yük taşıyan gemilerde geçmişti hayatı. Bir ailesi yoktu, hiç âşık olmamıştı. Gemi yuvası, güneş ve ay en yakın dostları idi. Yine bir gün, gemi, Libya'nın Sirte şehrindeki limana yanaştı. Gazi Kaptan bu gemiyle İstanbul'dan getirmiş olduğu malları limana indirecek, ertesi gün Tunus’a doğru yola koyulacaktı. Fakat sanılan olmadı. Limanda onları, başlarında gri miğfer bulunan, lacivert üniformalı polisler bekliyordu. Tayfasında birçok milletten insan bulunan ve yıllardır hiçbir sorunla karşılaşmamış olan Gazi Kaptan, tedirgin gözlerle etrafına baktı. Gemiden iner inmez, yanına yaklaşıp bağıra bağıra bir şeyler söyleyen polis amirin dediklerini anlamaya çalışıyordu. Kaçakçılık şubesine gelen bir ihbar vardı ve gemi için arama emri çıkarılmıştı. Bu, gururuna oldukça düşkün olan Gazi kaptan için utanç vericiydi. Çok geçmeden ellerinde, zincire bağlı köpeklerle birlikte gemiye bindi polisler. Beş altı dakika geçmişti ki, ellerinde sandıklı bir kanepe bulunan polisler, çılgınca havlayan köpekleri sakinleştirmeye çalışarak kanepeyi limana indirmeye uğraşıyorlardı. Tam o anda, ellerinden kayıp düşerek kırılan kanepenin sandığından sararmış gazete kâğıtları ile kaplı bir sürü paket saçıldı etrafa. Gazi Kaptan, gömleğinin ilk iki düğmesini çözmeye çalışarak, sık sık nefes almaya başladı. Kalbi sıkışıyordu. Bayılmamak için tutunacak bir yer aradı ama bulamadı. Sendeleyerek yere kapandı…

"Her gün" diye söze girdi pos bıyıklı, iri gövdeli adam. Gözlerini aralamaya çalıştığında duyduğu ilk söz bu olmuştu. Karanlık, havasız bir odaydı burası. İçerideki kuru hava boğazını gıcıkladı ve kesik kesik öksürmeye başladı. Gömleği sırılsıklamdı terden. Sirte’ye yıllardan beri gelip giderdi ama böyle bir sıcakla karşılaşmamıştı hiç. Son hatırladığı şey limanda bayıldığı andı. Kapıda iki tane üniformalı adam bekliyordu. Karşısındaki adam sözlerine kaldığı yerden devam etti: “Her gün benim için bir aşk mektubu yazacaksın… Bir diğerinin aynısı olmayan üç yüz altmış beş mektup… Mektupta isim ve imza kesinlikle olmayacak… Ve bu üç yüz altmış beş gün sonunda seni özgürlüğüne kavuşturacağım” diye ekledi. “Neredeyim ben” diye sordu Gazi Kaptan, “Sen de kimsin?” “Burası Sebha şehri. Libya'nın güneybatısında kalır ve Sahra çöllerine giden yolcuların geçiş noktasıdır. Şu an mahkûmların kaçma fikrine karşılık çölün ortasında inşa edilmiş bir hapishanede bulunmaktasın. Geminde çok sayıda kaçak mal ele geçirildi ve bunun cezasını elbette ki çekeceksin. Teklifimi kabul edersen sana, her günün şafak vaktinde bir kalem, bir kâğıt, bir de zarf verilecek. Gün batımında ise içinde mektup bulunan zarfı görevli gardiyana teslim edeceksin.”

Bir gün, ismini bile bilmediği bir şehirde gözlerini açıp, mahkûm hayatı süreceğini söyleseler, buna asla inanmazdı. Kaderinde suçsuz yere hapis yatmak vardı demek; hem de böyle bir çölün ortasında. İçinden bunları düşünüyor, bir yandan da bu karanlık hapishanede geçirecek olduğu yüzlerce günün hesabını yapıyordu. Teklifi kabul etmekten başka çaresi yoktu Gazi Kaptan’ın. Bir kaptana verilebilecek en ağır ceza, onu gökyüzünden mahrum etmekti şüphesiz. Suçsuz olsa da bunun bir bedeli vardı ve ödeyecekti. İçinde kaldığı ve insanların hapishane diye bahsettiği bina, aslında bir otelden farksızdı. Her odada bir yatak, bir masa ve sandalye ile banyo bulunuyordu. Odalarda kalan kişilerin birbirleriyle görüşmesi kesinlikle yasaktı.

Bu sayede hayatta kalabilmişti işte… Her gün bir mektup yazarak. Hem de hiç tanımadığı birine. Hem de hiç tanımadığı birinin ağzından. O insanın duygularına, etine, kemiğine bürünerek… İlk günün sabahında verilen kâğıda saatlerce bakıp bir kelime bile yazamamıştı. Vaktin dolmasına yarım saat kala mektubu tamamlayıp, zarfı, odaya gelen gardiyana teslim ederek, rahat bir uyku uyumuştu. İlk günkü tutukluğunu atlatmış olarak sabahladı ertesi gün.

Sonra şöyle oldu… Her sabah şafak vakti eline aldığı kalemle kâğıda, binlerce kelime, yüzlerce cümle yazdı. İşin kötüsü kalemle birlikte verilen bir silginin olmamasıydı. Bu işini daha da zorlaştırıyordu. Başlarda zor gelen bu ceza ona, neredeyse ödül olmuştu. Her mektupta kendinden bir şeyler buluyor, yıllardır göz ardı ettiği duygularını yeniden düşünme fırsatını bulmuş olmanın inanılmaz güzelliğini keşfediyordu.

En sonunda üç yüz altmış beşinci gün gelip çattı. Sol elinin işaret parmağı kalem tutmaktan su toplamıştı Gazi Kaptan’ın. Son mektubu tamamlayıp, özenle zarfına koydu. Özgürlüğe bir adım daha yakındı şimdi. Demir kapıyı tıklatıp mektubun hazır olduğunu söyledi. Gardiyan zarfı alıp, “Burada bekle” diyerek odadan ayrıldı. Çok geçmeden diğer bir gardiyan gelip, onu, tam bir yıl önce, gözlerini açtığı odaya götürdü. Hapishane müdürü, masanın üzerindeki dosyalarla uğraşmaktaydı. Gözlüklerinin üzerinden bakarak: “Ooo Gazi Kaptan, hoş geldin” diye karşıladı onu. Gazi Kaptan sessiz kaldı. Cevap vermedi. Yüzlerce gündür kullanmış olduğu kelimeler tükenmişti belki de. O an, masanın kenarında duran bir sandık dikkatini çekti. Sandığın üzeri ince bir zincirle bağlanmıştı. “Artık özgürsün” diye seslendi müdür, Gazi Kaptan’ın sandığı süzdüğünü fark ederek. Bugün üç yüz altmış beşinci gün. Gemin seni Sirte limanında bekliyor olacak. “Özgürüm öyle mi” diye mırıldandı Gazi Kaptan. Odadan çıkmaya hazırlanırken, hapishane müdürü arkasından seslendi: “Ya sandık? Onu yanına almayacak mısın?”

Melike Aydın

Güzel bir ceza olmuş :)

Hikaye gayet güzel ve akıcıydı.Geliştirilebilirse bence bir novella çıkabilir bu kurgudan. Gazi Kaptan'ın hapis olması ve sonrasında yazdığı mektuplardan oluşan bir uzun hikaye çok güzel olur.

Teşekkür ederim.

Kurgusu epey hoşuma gitti bu öykünün. Biraz daha derinlikli cümlelerle bir basamak daha atlayabilecek bir öykü. Kaleminize sağlık.

Teşekkür ederim yorumunuz için.

bunun yerine farklı bir kullanım daha iyi olurdu sanki. ‘planlanılan’ mesela🤔

Katlıyorum

Ben de katılıyorum :)

Beklenilen de olabilirdi, ek bir tavsiye olarak :)

amirinin

Burada boşluk var. Bu olay misal bu durum olabilir.

Olablir ;)

Sandıklı kanepenin düşmesi ve sandığın saçılması aynı cümlede virgülsüz verilince anlamakta güçlük çektim. Şöyle olabilirdi: Tam o anda, sandıklı kanepe ellerinden kayıp düşerek kırıldı. Kanepenin sandığından, sararmış gazete kağıtlarıyla kaplı birçok paket etrafa saçıldı.

sanırım okuduğum ilk öykünüz. bu kısma kadar gayet akıcıydı, beğendim :)

Evet, ilk.

bu kelime fazla. Mesela iki tane kalem deriz ama iki tane adam demeyiz. İki adam deriz.

Hmmm...

ilginç ceza;)

Buradaki "benim için" kelimesini değiştirmeye çalıştım ama olmadı, tekrar düşünmem lazım galiba.

evet, benim için diye okuduğumuzda, acaba öyküde bir şeyleri mi kaçırdım düşüncesi hasıl oluyor :)

bu ifade bi garip geldi. ansiklopedi bilgisi gibi durmuş. bu yüzden akıcılığı biraz saratı bence.

Haklısınız.

Değiştirmek yerine direk silebilirsiniz bence.

paragrafı biraz daha uzatıp adamın tepkisini ya da bunları söyleyen adamın yanından ayrılışını vs anlatsanız iyi olurdu.

Tekrar bakacağım.

bir yıl için yüzlerce demek yerine günler demeyi tercih ederim. eğer bir yıl kalacağını belirtmeseydiniz bu sırıtmazdı gözümde.

neyin bedeli? buradaki bu zamiri neye karşılık geliyor

onun ağzından mı yazıyor onun adına mı?

Belirsiz evet?

hımm

tanımadığı birinin ağzından mı? neden? garip değil mi burası

Bu cümleyi diğer paragrafın başında görmek isterdim çünkü ertesi gün bağlantısı orada başlıyor

güzel

var olmanın dayanılmaz hafifliği :))

:)

(-me.) Merhabalar. Hikayeyi hikaye edişiniz güzel. Okurken olacakları bilemiyoruz ki bu da güzel. Pixar yöntemi geçişleri biraz makaslaştırmış ama bazı yerlere de tam olmuş. Sait Faik hikâyelerine uzanan bir tarafı var gibime geldi ayrıca. Özellikle lüzumsuz adam'ı hatırladım okurken. Benim tavsiyem okumadıysanız okumanız. Bir de genel anlamda bir yeteneğiniz var, bilmiyorum nasıl bir plânınız vardır ileriye dair yazarlıkla ilgili ama üslubunuz güzel ve kitabınızı okumak isterim. Selâmlar.

Çok teşekkür ederim güzel dilekleriniz için. Öykü yazmaya bu atölye ile başladım ciddi anlamda. Atölyeye katılma sebebim karantina günlerini güzel geçirmek içindi aslında. Kitap çıkarmak... Bunlar bana uzak şeyler ama nasip diyelim ;)

Dil degişir zamanla, yani tecrübe de edinirsiniz zaten. Ama meseleyi hikaye edebilmek ya da hikayeyi görebilmek önemli. Zamanla diliniz de oturur. Umarım atölye de buna vesile olur.

Çok teşekkürler.

burda ‘mektupta kullandığı kelimelerden dolayı söyleyecek kelimeleri tükenmişti’ anlamı mı çıkarmalıyız?

Kurguyu daha da uzatarak yazsanız zevkle okunurdu herhalde. Emeğinize sağlık.

Teşekkür ederim.

:)) Ah şu bekleyen gemiler. Elinize sağlık. Güzel olmuş

Teşekkürler Derya hanımcım ;)

bence oldukça olmuş bir metin, tek tük yakaladığım hataları da işaretledim. tekrar üzerinden geçtiğinizde, pixar kısıtına bağlı kalmadan, bazı yerlere yeni paragraflar eklemelisiniz. aklınızda bütün bu olanların neye işaret ettiğine dair bir hikaye varsa, metni geliştirebilirsiniz de.

Bütün yorumlariniz için teşekkür ederim hocam. Geliştirmeye çalışacağım.

Kurgu çok ilginç sevdim kalemize sağlık 🌿 özellikle cezası çok hoşuma gitti. :)

emeğinize sağlık güzel olmuş. biraz daha geliştirilirse şahane olabilir;)

Teşekkür ederim.

Hikâyenizin konusu farklı olmuş, karaktere verilen ceza da gayet farklı. Ama yazılan mektuplardan bir kesit verseydiniz ve ceza evindeki süreçten biraz bahsetseydiniz iyi olabilirdi. Emeğinize sağlık😊

Daha uzun vakitte düşünülebilir aslında Büşra Hanım. Teşekkür ederim.

Zorluğu da kelimeleri de kullandığınız için tebrik ediyorum bu haftanın zorluğu baya uğraştırıcıydı. Bu öyküyü geliştirerek upuzun bir öykü çıkarabilirsiniz bence. Güzel yerlere götürüyor insanı öykünüz.

Teşekkür ederim öncelikle. Evet, önceki haftalarda kolaya kaçıp ek zorluğu kullanmadığım zamanlar oldu ama bu hafta inat edip kullanmaya çalıştım :) İnşallah başarabilmişimdir..

Mektupları çok merak ettim açıkçası. Yazarken yaşadığı değişimi biraz daha okumak isterdim. Özellikle duyguları ve düşünceleri ile yüzleştiği kısımları. Okumak çok keyifliydi, hikayeniz akıcı olmuş. Kelimeleri ve ek zorluğu başarılı bir şekilde kullanmışsınız. Kaleminize sağlık. :)

Yorumunuz için çok teşekkürler. Mektupları ben de merak ediyorum. Belki hikaye uzar bir gün, kimbilir. ;)

Elinize sağlık. Diliniz akıcı gayet. Öykünün sonu güzeldi. Acaba ne yaptı sandığı? Alıp okudu ve tepkileri ne oldu diye düşünmeden edemedim. Paragraf geçişleri biraz keskin olmuş gibi. Verilen kalıplardan dolayıdır. Yazacağınız diğer öyküleri merak ediyorum :) Tekrar elinize sağlık.

Evet elimden geldiğince yumuşatmaya çalıştım ama yapamadım sanırım geçişleri :) Bütün güzel yorumlarınız için teşekkür ederim.

Ben ilk öykünüzü çok beğendim. Yetenekli olduğunuz cümlelerinizden belli. Atölyeye devam ettiğimiz zaman diğer öykülerinizi bekliyor olacağım, selamlar.

Gerçekten çok keyifli bir öykü okudum.Emeğinize sağlık..

Yorumunuz için teşekkür ederim.

vayy (: sürpriz final. Çok güzel bir öyküydü, kaleminize sağlık.

Bana da sürpriz olmadı değil aslında ;) Yorumunuz için teşekkürler...