Bir sonbahar sabahı. Sert bir rüzgâr var dışarda. Beni incitmek
İstemiyor, hafifçe okşuyor yanağımı. Yerdeki sonbaharın kalıntıları pis sokağımızı süslüyor. Yorgun sokak lambaları… Yanlarından geçiyorum. Yorgun olsalar bile selam veriyorum. Yürüyorum, sokağımın keder dolu kaldırımlarında. Her bir adımımda acı acı inliyorlar. Kaldırımların acı dolu inlemeleri çığlık oluyor, karışıyor sokağın ruhuna. Etrafıma bakıyorum, sanki her gün gelip geçtiğim sokak bugün farklı. Küsmüş müdür bana diye geçiriyorum içimden. Oysa sokak lambalarına bile selam vermiştim darılmasınlar diye. Derin bir nefes alıyorum. Birkaç dakika ayakta bekliyorum. Gözlerim yırtık ayakkabılarıma ilişiyor. Giyilmez haldeler ama ben giyiyorum. Gözlerim doluyor. Gözyaşlarımın akmaması için büyük bir savaş veriyorum. O an her şeyden nefret ediyorum. Bu sokaktan, insanlardan, kendimden… İçimi bir ürperti sarıyor. Üşüyorum. Çünkü bu sefer rüzgâr bana acımıyor. Sert esiyor, yüzüme vuruyor tüm yaşanmışlıkları. Ruhum zincire vurulmuş özgürleşmek istiyor sanki. Kuşların kanat çırpışlarına özeniyor. Düşüncelerim çölde su arayan bir bedevi gibi arıyor huzuru. Hangi kalemin hüzünüyüm? Hangi aklın karmaşasıyım? Nasıl olur da omuzlarım bu denli kederli gözükür? Zehirliyordum yine kendimi, sonunu tamamlayamayacağım cümlelerle.
Abi diye bir ses duyuyorum. İçim cız ediyor, yüreğim burkuluyor. Arkamı dönemiyorum. Kardeşim geliyor yanıma usulca. Nerede kaldın diyor hayat veren sesiyle. Sokak canlanıyor ve birden tüm her şey bana odaklanıyor. Korkuyorum, çok korkuyorum. Hemen ayağımın altına alıyorum tüm korkularımı. Eziyorum onları, çırpınıyorlar. Sokak lambaları öfkeyle bakıyorlar bana. Katil diyorlar, bağırıyorlar. Susuyorum. Minik kardeşim tutuyor elimi. Her şey pür dikkat bizi izliyor. Kafamdaki düşünceler el ele verip beni terk ediyorlar. Yüreğim acıyor. Kardeşimin gözlerine bakıyorum. Zor da olsa bir şeyler söylüyorum. ”Sen git hele anamın yanına. Ben buldum ilaçları, gelirim şimdi. Rıfat abi çağırdı bir yanına uğrayayım” diyorum. Ellerimden öpüyor miniğim. Koşarak eve gidiyor. Terliyorum, acı acı. Kaldırımlar bağırıyorlar bana. Yalancı, sen tam bir yalancı pisliksin. Sinirleniyorum, yumruk yapıyorum ellerimi. Beni terk eden düşüncelerim ağlayarak ellerimi çözüyor. Binalar, hepsi kahkaha atıyor. Ezik diyorlar bana, aciz diyorlar. Susuyorum. Hiçbir cevap veremiyorum. Sokak lambaları üzerime doğru geliyorlar. Katil, katilsin sen deyip zehirliyorlar beni. Rüzgâr öyle bir tokat savuruyor ki bana ağlıyorum. Yapmayın diyorum, dinlemiyorlar. Binalar en korkulu rüyalarını atıyorlar üstüme. Dayanamıyorum kaçmak istiyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Nasırlaşmış bir el dürtüyor beni. “Hayırdır evlat derdin nedir, neden ağlarsın sokağın ortasında “diyor. Gözlerimi zor da olsa açıyorum. Her şey yerli yerinde. Sokak lambası, kaldırımlar, binalar. Rüzgâr hafifçe esiyor, beni incitmemek için. Yutkunuyorum. Sağ ol amca diyorum bir şey yok. Etrafıma bakıyorum şaşkınca. Binamızı görüyorum. Kederli ama gülümsüyor. Koşuyorum ona doğru tüm gücümle. Tek umudum oymuş gibi.