Mevsimlerden sonbahardı. Büyüklerimizi ziyaret etmek için çıktığımız köy yolculuğunu, camın kenarında köye dair hafızamda neleri anımsadığımı düşünerek geçiriyordum. Babamla çıktığımız bu yolculuk eğlenceli ve uzun süreceğe benziyordu. Bir süre yolculuğumuza gülüşmelerimiz ve konuşmalarımız eşlik etti.
Tüm günü yolda, direksiyon başında geçiren babam beni uyandırarak geldiğimizin haberini verdi. Uzun süreceğini beklediğim yolculuk benim için bir anda bitmiş gibiydi. Sohbetimiz bittikten kısa süre sonra uyuyakalmıştım. Arabadan inerken güneşli güzel havayı hissettim, esnedim, kollarımı göğe kaldırıp gerinerek kendime gelmeye çalıştım. Etrafıma bakıp nelerin hafızamda aynı kalmış olduğunu anlamaya çalıştım. Büyük büyük dedemlerin elleriyle yapmış olduğu tahta köy evimiz ve onu çeviren büyük, yeşil otluk ve çeşitli çiçeklerle bezenmiş bahçemiz aynı görünüyordu. Tabii biraz daha eskimiş, yeni tanıştığım farklı çiçeklerle bezenmiş bir halde.
Köy evimizde kimlerin bizi karşılayacağını düşünerek büyük adımlarla otluklara basa basa evin üst katına bizi çıkaracak olan tahta merdivenlerine yöneldim. Babam arkamda kalmış, arabadan eşyalarımızı boşaltıyordu. Merdivenlere adımımı attığım anda sanki kocaman bir insan üzerine çıkmış gibi gıcırtı sesleri kulağımıza nakşetti. Sesi duyan çocukluk arkadaşım Emel, kapıyı açıp karşısında beni görünce büyük bir sevinçle karşıladı.
‘Ne iyi ettin de geldin! Seni görmeyeli çok uzun zaman olmuştu!’
Ben de onu ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Gerçekten çok uzun zaman olmuştu. Sarılıp özlem giderirken aklımdan bunlar geçti.
Eve girip herkesin selamını alıp hoş sohbetler ederek saatler geçirmiştik. Babam yol yorgunluğunu üzerinden atmak için önce balkona çıkıp biraz temiz hava almış ancak yetmediğini fark edince büyüklerimizden müsaade isteyip dinlenmek üzere kendi odasına çekilmişti.
Emel ile mutfağa geçip kendimize orta şekerli Türk kahvesi pişirip balkona çıktık. Ardı arkası kesilmeyen konuşmalarımızdan sonra dışarı çıkıp etrafta biraz yürümeye karar kıldık. Buralara gelmeyeli uzun zaman olmuştu ve bu bana kendimi yabancı hissettiriyordu. Emel bana köydeki değişikliklerden bahsediyor, etraftaki yerleri, yeşillikleri gösteriyordu. Sürekli yürüyor ve yürürken de konuşup eğleniyorduk. Çok geçmeden hava değişti, gökyüzünde bulutlar çoğaldı. Gökten burnuma ve alnıma yağmurun gelişini müjdeleyen minik damlalar düşmeye başladı. Hızlı adımlarla ıslanmamak için geldiğimiz yöne doğru yöneldik.
Köy evinin bahçesine girdiğimizde yağmur hızlanmaya ve bizi ıslatmaya başlamıştı bile! Çocukluğumuzdaki gibi tahta merdivenlerden en hızlı kimin çıkacağı yarışına girmiştik. Merdivenleri koşarak çıkıp, yağan yağmuru izlemek ve yağmurla beraber oluşan toprak kokusunu içimize çekmek için balkona vardık. Gözlerimi kapayıp havayı içime çektim. Huzur kapladı içimi. Gözümü açtığım sırada fark ettim evin karşısındaki küçük köy okulunu. Sonrasında ise bahçesinde koşup oyunlar oynayan okulun küçük çocuklarını. Hızlanan yağmurun altında ıslanmış birçoğu çil yavruları gibi sağa sola koşturuyorlardı.
Hava iyice serinlemişti. Kollarımızı ovuşturup ısınmaya çalışıyorduk. Üşümüştük. İçimizi ısıtmak için mutfağa geçip kendimize birer bardak çay koyduk. Büyükler içeride bir odada doluşmuş kah sohbet ediyor kah gülüşüp anılarını yad ediyorlardı. Güzel sohbetlerine biraz kulak kabarttık ve katılmak için yanlarına gittik…
Artık akşam olmuş koca bir günü geçirmiştik. Yağmur dinmiş, açık gökyüzünde dolunay ışığı iyice belirginleşmiş, etrafı hafif bir serinlik kaplamıştı. Emel ile dışarıda biraz yürümenin ve bu havanın tadını çıkarmanın güzel olacağı konusunda karara varmıştık. Hazırlanıp dışarı çıktık. Gerçekten de ay büyüleyiciydi. Işığının altında ona bakıyorduk. Etrafını saran yıldızları inceledik. Gökyüzü gece rengine boyanmıştı. Sabah yürüdüğümüz yolun tersine, dereye doğru yürüyorduk. Biz yürüdükçe dolunay bizi takip ediyor, yıldızlar bize eşlik ediyordu. Derenin yanına vardığımızda, etrafta yalnızca suyun sesi duyuluyor ve biz de sesimizi çıkarmadan dinliyorduk. Bir süre öylece dinledik ve izledik. Dinlendik. Eğilip suya dikkatle baktım. Suyun üstüne dolunayın silüeti yansımış, dalgalanıyordu.
İki koca gövdeli ağacın arasında, çocukluktan kalma hamağımda gördüğüm rüyadan gözlerimi gökyüzüne dolunayın dalgalanan ışığı ve bana göz kırpan yıldızlarına karşı açtım. Özlemişim böyle güzel rüyalar görmeyi…