Tahta Barakanın Gizemi

Halit Aydemir

Kelimeler Hamak,Tahta,Gece

Mutlaka birisi hamakta geceleri uyuyacak yada sallanmayı sevecek. Tahtayı nasıl kullanabilirim onu bilmiyorum. Hikaye köyde geçsin. Hamakta yatan felçli bir çocuk. Tek hayali yürüyebilmek. Karşı dağda tahtalarla yapılmış bir baraka olsun. Tahta barakaya her baktığında gülsün. Hikayenin sonunu şimdi yazmak ne kadar mantıksız oldu şuan farkettim biraz gizem olmalı bu yüzden burayı sileyim. (Yazdıkça aklıma farklı senaryolar geliyor örgüden çıkmamak için kendimi zor tutuyorum.Ne kadar tutsam da istemsizce değişiyor bazı yerler.) Yazalım bakalım bu yolculukta aklımıza neler gelecek.

Tahta Barakanın Gizemi

Başını hamaktan aşağı doğru uzatmış sallanıyordu gecenin en koyu,en serin ve en ıssız anında Ali. Belki düşündükleri üzerindeki ağırlığın binde biri kadardı. Ama masumdu, akıllıydı. Belki bir adım atsa kazanacaktı tüm savaşları, belki de yığılıp kalacaktı bir köşede öylece. Ama bu denemeden bilinemezdi. Acizlik değildi ona engel olan, tek umuduydu bu. Umudunun kırılmasıydı belki de onu korkutan bu da büyük bir bilinmezlikle doluydu; bunu sadece Ali bilebilirdi. Her gece hamaktaki yerine baş aşağı uzanır ve seyrederdi karşı dağdaki tahta barakayı. Üzerindeki lamba aydınlatsa da bir yanı karanlık bir yanı ışık zor seçiliyordu baraka olduğu. Sürekli oraya bakar baktıkça da gülümserdi. Neye gülüyordu anlamıyordu Ali’nin babası Mehmet Amca, onu gülümseten Ali’nin gülümsemesiydi sadece. Tahta barakaya bakıp gülecek hali yoktu elbette. Alt tarafı baraka neyine güler bu çocuk diye düşündüp dururdu Mehmet Amca, fakat önemi yoktu; yeter ki o gülsün. Gidip aynı barakayı aynı yere ben yaparım diyordu hep düşünüp bir sonuca varamayınca. Belki gündüzleri de izliyordu karşıdaki tahta barakayı, ama sabah işleri olduğu için yanında kalamıyordu. Ali küçük yaşta kaza geçirmiş traktörün altında kalmış ve belinden aşağısı felç kalmıştı. En sevdiği şey karşı dağdaki tahta barakayı izlemekti. Ona güler, ona bakarak düşünürdü hayatın anlamı oydu belki de onun için. Komşunun oğlu Cemil bazen oynamaya gelirdi yanına ama Ali bazen oynar bazen huysuzluk eder gözlerini ayırmazdı tahta barakadan. Bir gün dürbün getirmeyi akıl etti Mehmet amca. O gün eve geldiğinde önce kendisi baktı barakaya doğru dürbünü kontrol etmek için. Fakat sanki tahta barakanın bir yere kaybolmasından korkuyordu. Baraka yıkılsa yerine aynısını gider yapardı. Artık o tahta baraka hayatlarının bir parçası olmuş sürekli konuşulur olmuştu ev ahalisinin dilinde. Dürbünü yavaşça Ali’ye uzattı. İlk başta oralı olmasa da, al tahta barakaya bakarsın dediğinde; elini bir hızla uzatarak kaptı hemen dürbünü dayadı gözüne izlemeye başladı. Fakat şaşırmaya başladı şaşırdıkça sevindi sevindikçe orada bulunan herkes şaşırdı. Mehmet Amca daha önce dürbünü akıl edemediğine yakındı içinden. Fakat olan olmuştu ve mutluydu Ali hemde o güne dek öyle mutlu olduğu görülmemiştir. Bir yandan eli ile işaret ediyor bir yandan geldi geldi diye bağırıyordu. Bir umuttu onunkisi o umudun farkında bile olmadan yaşıyordu sevinci. Babası kulübenin yakınlaşmasına sevindiğini görünce hemen bir plan düşündü; aynı renkte tahtalar alıp her ay daha yakına baraka yapacak ve barakanın yaklaştığını gören Ali sevinecekti en sonunda kendi bahçelerine hamağın biraz ötesine yapacaktı tahta barakayı. Hemen işe koyuldu; günler günleri kovalıyordu. Bir iki baraka yaptıktan sonra 3.ay gelmişti. Artık Ali 3.ay yapılan barakayı umursamıyor dürbünü ile diğer tahta barakaları izlemeye devam ediyordu. Mehmet Amca ne olduğunu çözemiyor, sorduğunda da cevap alamıyordu. Fakat bir ay sonra yine aynı şey olunca artık barakaların yakınlaştıkça ilgisini çekmediğini düşündü. Bir gece Ali içerde uyumaya gittiğinde. Mehmet Amca aldı eline dürbünü uzandı hamağa Ali’nin uzandığı gibi. Belki onu anlaması için onun gibi bakmalıydı hayata. Öyle de oldu; uzandığı gibi gördüğü manzara karşısında donakaldı. Orada baraka olarak gördükleri şeyin geceleri ışık vurunca deniz yüzeyinde ters şekilde yüzen bir gemiye benzediğini o zamana dek fark etmemişlerdi. Ali o gemiyi bekliyordu belki de. Dürbünle bakınca; geldi, geldi diye sevinmesi bu yüzdendi elbette! Geminin ters yüzüşüydü ona kahkaha attıran. Ne kadar anlam verilemesede bir o kadar anlamlıydı kendi içinde yaşananlar. Anlam katan da bizdik; anlamsız kılan da! Sahi anlam neydi? Atfettiklerimiz mi? Yoksa gerçekte bulunan mı? Mehmet Amca’nın tek hayaliydi oğlunu sevindirmek. Evinin bahçesine tahtadan bir gemi yaptı. Ali de geminin yapılışını izledi sürekli gözünü bile kırpmadan. Hikaye burada bitti ama hayat hikayesi bitmedi Ali’nin ve Mehmet Amca’nın. İsimsiz kahramanlardan birisiydi Mehmet Amca. Ali ve Mehmet Amcanın hayatı üç kelimeyle özetlenecek olsaydı bu kelimeler şunlar olurdu; Gece, Hamak ve Tahta Baraka...