İbrahim Selami Bey'in Hafıza-Ğrafya Albümü

Yakup Karahan

Dört minikbacağı olan kanatlı kanatlı bir hayvan. Bacağını kaldırıp havayı eşeler gibi çırpıyor. Evet. Sanırım biiirr… Sinek. Sağı solu kolacan ederek dura dura ilerliyor kolumda. Doğrulup duvara gömülü raftan siyah ciltli defteri çekiyorum. Ama böyle gecelikle olmaz. Kapının üstündeki çiviye asılı takımımı indirip tahta paravanın arkasında üstümü değiştiriyorum. Balkona çıkıp hamağa uzansam. Gece ritüelimin ciddiyetini zedeleyebilir bu. Ama bir dakika, ben yaşlı bir adamımı, uzun süre oturmak rahatsız eder beni. Hoşuma gidiyor bu düşünce. Kararımı değişmesin diye hızlıca balkona çıkıp hamağa atıyorum kendimi.

Defterin kapağını açıp boş bıraktığım ilk üç sayfayı çeviriyorum.

BEN (vesikalık)

Foto esmer

28-29 yaşları.

Dur be ihtiyar. Açılış müziğini unuttun. Defteri kapadım. Önce bir ısınma turu yapsam iyi olacaktı. Evim… hatırlamıyorum ne zaman taşındığımı. Üzerinde uzandığım hamağı Beşikçi Zafer'den almıştım. Neydi o müziğin adı. Dın dın dın dın dı-nı-nı nığğnı. Hah. Lav sıtori. Annemin sandıkta sakladığı albümü açınca bu müzik çalardı. Bu arada adım İbrahim Selami

Açılış müziğini ıslıkla çalıp defteri tekrar açıyorum.

BEN

Foto Esmer

28-29 yaşları. Kahverengi saçlarım dalgalı. Sol yanağımda yanık izi. Fotoşopa izin vermemiştim. Üstümde yeşil lakost.

YAKUP USTA ve BEN

Altın Kürek Ekmek Fırını. Fırındaki ilk iş günümüz.

Annemin, “bırak artık bu işleri,” deyip elime tutuşturduğu Hacc parasıyla açmıştım burayı. Sonunda ben de sermayedar olmuştum.

Yakup Usta: Esmer, ortadan uzunca boylu, gözlüklü. Üzerinde beyaz iş elbiseleri var. Yanında ben gri boğazlı kazak ve kahverengi ceketle. Tezgaha döktüğümüz ilk ekmeklerin başındayız. Fotoğrafın arkasına şöyle yazmıştı Yakup Usta: "işte ilk ekmekler. İşte Karahan ustanın farkı. İşte nurlu ufuklar."

ANNEM ve BEN

F. Cezaevi, görüş salonu. Arkadaki duvarda miki maus çizimi. Annemle ayakta yanyanayız. Annemin eli sırtımda, diğer elinde, parmaklarının ucunda düştü düşecek çantası. Yüzünde heyecan, hasret, hüzün sıkış tepiş. Saçlarım bir numara tıraşlı, kaşımın kenarında yara bandı.

AYTEN ve BEN

Ayten gelinlikli. Başını önündeki deftere eğmiş, elinde kalem. Ben siyah takım elbiseli, damadın şahidi.

KIZIM ve BEN

iki boğum kundakta gözüken şekilsiz bir yüz. Kendimi kucağıma almışım gibi neşeli bir şaşkınlıkla makineye doğru kahkaha atan ben.

BÜLENT, OSMAN, DOĞUKAN ve BEN

Okul duvarının önü. Üniversitenin ilk yılı. Eriğe çiçek açtıran davete bırakmıştık kendimizi. Osman dersin ortasında çıktı sınıftan. Ardısıra yollandık.

Tişörtümün omzu yırtık. Az önce üstünden indiğim ağacın dalına takılmıştı.

BÜLENT, DOĞUKAN ve BEN

Sultan Camii avlusu. Yeşil örtülü tabut. Osman’ın cenazesindeyiz.

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİM, BABAMIN KOLU ve BEN

Ortaokulun tören kapısının önü. Boynumda iki yüz metrede kazandığım madalya. Sırtımda babamın çizgili beyaz gömleğinin kolu, eli sol omzumda. Ortadaki oyuğun solunda Refik Hoca, eşofmanlı, elleri arkasında, ciddi.

ANNEM ve BEN

Annemin kucağında kundaktayım. Dudağı şiş. Dudağımın kenarına kırmız tükenmez kalemle bir yara izi koymaya çalışırken, yüzümü seçilmez hale getirmiştim.

YAKUP USTA ve BEN

Körfez, sahil kahvesi.

-Geriye hiçbir hatıra kalmadı be Usta.

Bana böyle bir defter tutma fikrini o gün Yakup Usta verdi. Tıpkı bir fotoğraf albümü gibi ama görseli yok. Başta kabul etmedim ama çok ısrar etti. “Hatta ilk bu anı yaz,” demişti.

Maviye boyalı sandalyelerde karşılıklı oturuyoruz. Üstümde beyaz, ütüsüz gömlek, çizgili siyah ceket. Yakup Usta kot pantolonlu, paçaları sıvalı, ayağında emaneten gibi duran terlikler, üstünde beyaz tişört.

KENTHABER GAZETESİ KÜPÜRÜ

Buradaki fotoğrafı kendim yaktım.

Evim. Ağzından, gözlerinden, burnundan alevler kusarak çığlık atan bir mahluk gibi.

Fotoğrafın altındaki yazıda kızımla karımın isimlerinin baş harfleri ve parantez içinde yaşları geçiyor.

Zaman zaman hafızamla kalbim arasındaki irtibat kesiliyor. Yüreğimi neyin daralttığını hatırlayamıyorum. Bu defter en çok böyle zamanlarda işime yarıyor. Acının adını koyabilmek çok önemli.

Unutmadan. Birgün Yakup Usta falan çıkıp gelirse mezar taşıma yalnızca adımın soyadımın baş harflerinin yazılmasını vasiyet edeceğim.