İşe geç kaldığını, caddeye çıkan yolu takip ederek yürümem gerektiğini aceleyle söyledi. Eşim bunu mu söyledi emin değilim. Elinde tuttuğu muza dikkatlice baktım. Onun muz olduğuna da emin değilim. Çok bilmesem de muzların maymunları sevmesinin önemli sebepleri vardı. ‘‘Muz ne alaka şimdi. Geç kalıyorsun acele et.’’ dediğini hatırlıyorum ama. Maymunların muzlar için ne kadar önemli olduğunu bilmemek elde değil. Peki neden önemli olduğunu bilmek?.. Bunu bilmiyorum. Bunu düşünürken köşebaşında Ethel halayı gördüm. Ama hala değil abla gibiydi. Bu çok garipti. Ethel hala benden yaklaşık yirmi yıl eskiydi.
‘’Merhaba seni yirmi yıl sonrasıyla hatırladığım Ethel hala.’’ Demek istedim ona. Bunu galiba sesli düşünmüşüm.
Onu böyle gördüğüne şaşıran ben ve buna şaşırmayan o gülerek birbirimize baktık.
Muzların maymunlarına dikkat etmem gerektiğini demek istedi, anladım onu. Gülerek bu muzların maymunlar için değil de filler için ne kadar önem arz ettiğini söyledim. Ethel hala ile yürümeye karar verdiğimde neden iş yerindekilere maymun, işlere de muz dediğimi düşünmeye başladım. Ben maymun muyum? Peki maymunlar geç kalmayı kendilerine sorun eder miydi? Ben etmeliyim. Ethel hala çok yavaş yürüyordu. Hatta kaplumbağa kadar yavaş… Uzun bir sürenin ardından beş dakikada dönmemiz gereken köşeden ancak dönebilmiştik. Burası büyük fillerin sokağı. Nerede yaşadığımızı zannediyorsunuz siz? Fil görünümlü garip insanların, ellerini onlarca muzla doldurduğu maymunlara hükmettiğini zannettiği yer. Fazla muzların sevilmediği yer. Manchester. Bu garip düzene şaşırmamak mümkün değil. Ben çok şaşırdım, Ethel hala değil. Hayır, bazen ‘ben nasıl ayak uydurdum’ diye de düşünüyorum. Bu sokakları tıkayacak daha bir sürü başka filler olacaktı. Maymuna doymayan filler. Hem geç kaldığım için beni yiyecek olan fil gözükmemişti. ‘’Acele etmeliyiz Ethel hala.’’ demeye çalıştım. Bana kaygılarımın, muzlardan önemli şeyler olduğunu söylemeye çalıştı. Uyanmam gerektiğini de.
Rahat nefes alamıyorum, içim daraldı. Halime şükretmeyi düşündüm, ettim de. Garip rüyalara benziyor düşüncelerim. Nasıl anlatacağımı merak ettiğim garip rüyalar. Rüyalarda muzlarla maymunlara hükmeden filler, eskimiş olması gereken yeni Ethal hala… Radyoyu neden açık bırakmışım ki? Zaten saat 7’de otomatik olarak açılacaktı radyo. Saat 7 mi diye baktım. Altıyı on dakika geçmiş, yedi olacak. Hemen radyonun sesini açmak için kalktım. Duşa girmeden önce radyoda verilecek haberleri dinlesem iyi olacaktı. Dışarıdan çok ses geliyor, iyi duyamıyorum. Ama haber hakkında birkaç başlık duydum; yerel sirk, filler, kaçmış, kaçırılmış… Neler olmuş anlamıyorum. Anlıyorum. İsyankâr maymunlara dayanamayıp kaçmış filler. Bu inanılmaz bir tesadüf, tesadüf işte. Acaba ben bu haberi uyurken rüyamda mı duymuştum yoksa onlar benim rüyamı mı duymuşlardı? Ama rüyamda filler bu yüzden kaçmazdı, maymunların kaçması gerekirdi. ‘Maymunlar geç kalmaz.’ İşe gitmek için hazırlanmadan önce hemen bir kahve içmeli ve öyle giyinmeliyim. İşe gitmeden önce bir film şirketi ile görüşmeliyim. Çılgınca filmler için rüyalarım ve düşüncelerim fikir olacaktır. Senaryoyu ben yazarım onlar da sonra film çekerler. Mesele ilk filmi aklıma takılan Manchester’daki fillerle ilgili yazmayı düşünüyorum.
Kahve yapmak için gittiğimde mutfak masasına bir not bıraktım. Karım için. ‘’İşten dönerken aldığın muzları işte bırakmış olmayı unutma. Unuttuysan kapıda da bırakabilirsin. İyi ki notu yazmak aklıma geldi çünkü o bunu tamamen unutacak kadar uğraşıyor, ben onu düşünüyorum. Çılgın gibi çalışan o ve çok muz sevmeyen ben çoğu zaman beraber yemek yiyemiyoruz. Dönüşte yorgun olduğu için hatırlamıyor çoğu şeyi, ben unutturmamaya çalışıyorum. Evden çıkıp yürümeye başladığım zaman telefon çalar, bu hep böyle oluyor. Bu sefer annem.
‘’Merhaba.’’ dedim. ‘’Bu saatte neden aradın anne?’’
‘’Üzücü bir haberim var sana.’’ dedi. ‘’Küçükken seninle ilgilenen Ethel halayı hatırlıyor musun?’’
‘’Biraz anımsıyorum.’’ dedim. ‘’Ama ben yirmi yıldır görmedim onu, yüzünü unutmuş olabilirim. Neden ki?’’
‘’Çok yaşlandı Ethel hala. Bir gece ansızın ölecek diye korkuyorum. Hastaydı, çok kötü oldu. Birkaç hafta önce senden bahsetti, seni sordu.’’
‘’Üzücü bu anne.’’ dedim, kapattım.
Orada ben de olmalıydım. Düşünerek sokakta yürümeye devam ettim. İşe geç kalmıştım bile. Düşünmek zamanı unutturdu. Tekrar rüyamda gördüğüm Ethal halayı, muzları ve filleri düşünmeye başladım. Bu düşündüklerimin aynısının gerçekliğini de düşündüm. Ethel hala gibi, olduğundan daha yavaş yürüyerek ilerlediğimi fark ettim. Yeni dökülmüş sıcak asfaltta yapışkan bir şekerleme gördüm. Galiba gördüğüm şekerlemenin benzeri ayakkabıma yapıştı. Daha hızlı yürümem gerekirken sanki daha da yavaş yürüyorum, ilerleyemiyorum. Geçtiğim yollara baktım. Saat terse ilerlese belki de geri dönebilirdim eski zamanlara. ‘’İyi olurdu.’’ dedi düşüncem. ‘’Saat terse gitse, çok geç zamana değil, biraz erkene de olur. İşe geç kaldığım zamanlara değil mesela, erken gittiğime de. Geç kalmak ya da kalmamak, mesele değil.’’ Bu nasıl saçma rüyaydı böyle. Ne zaman uyudum sonra tekrar uyandım.
Garip. Çok garip. Bir an önce kalkmam lazım ve uyandığıma emin olmak için kendimi çimdiklemem de. ‘’Ah’’ çimdikleyince canım yandı. Demek ki uyanıkmışım. Saat mi erkendi acaba? Radyonun saat 7 alarmı daha çalmadı. Saat altı buçuk. Karım birazdan eve gelir.
‘’Yeterince muz bitirdin mi bugün?’’ diye sordum ona. Ben bunu dediğimde o da deliymişim gibi baktı bana.
‘’Ne demek muz bitirdin mi?’’ diye sordu.
‘’Diyetin sana yaramadığını düşünüyorum. Muz falan, hiçbir mantıklı cümlen yok.’’ Diye ekledi.
‘’Ne demek hiçbir mantıklı cümlen yok!’’ dedi aklım. ‘’Sence diyete ihtiyacı var mı bu aklın? Ben var diyorum, şişirilmiş bu akıl!’’
‘’Hayır hiç de değil, hastaneden yeni geldin iyi değilsin. Bugün filler hakkında olan haberleri duydun mu?’’
‘Filler?’’
‘’Evet, sirkten kaçan filler.’’
‘’Manchester’da sirk? Hayır sirk yok ki. Fil de yok. Stresten sen de muzdarip bir hal aldın. Yeni film için çok çalışıyorsun. En azından evde sakin mi kalsan?’’
‘’Galiba sen haklısın’’. ‘’Annen altı buçukta telefonla onu aramanı istemişti.’’
‘’Neden altı buçuk?’’
‘’Aslında önemli değil, sorarsın.’’
‘’İşe geçmem lazım. Bugün sakin bir kafayla tekrar görüşürüz.’’
‘’Tamam.’’
Aradım, böyle dedi.
‘’Can. Neden bu kadar geç aradın, erken aramanı istemiştim.’’
‘’Ethal halayı hatırladım, onu düşünürken unutmuşum.’’
‘’Tabi yaklaşık yirmi yıl oldu, zor hatırlarsın.’’
‘’Anlamadım, nasıl?’’
“Fikir yok. Yirmi yıldır Ethel hala yalnız, endişeli misin onun için?”
“Hiçbir şey bilmiyorum. Hoş hiç sormadım.”
Çay içtim. Yatakta dönmekten uyuyamadım. Karım haklıydı, galiba kafayı yedim. Rahat sakin bir bugün için uyumam şart. Yarın patronu arayacağım.
“Bugün çok iyi değildim gelemedim. Çok stresli geçiyor günler, projeye de yeni fikirlerim var..”
“Yazık. Yeni fikirin heyecanı sende kalacak. Bu garip bir durum, açıklamama hak ver. Aksiyon gibi fikirlerin var. Harika. Dinlemesi eğlenceli ama büyükşehir, fil, sirk bunlar ilgi çekmiyor artık. Radyoaktif muz delirmiş olmalı diye film adı mı olur?. Yapışkan şekerler muzları durduruyor falan.”
“Ben anlamakta güçlük çekiyorum. Peki Ethel hala filmim?”
“?”
Yüzüne kapattım. Uyanmasını ümid ederek.