Ethel Hala’yı Ararken

Ayşe Nur Ünal

İş yerimin olduğu caddede, yol boyunca aceleyle yürüdüm. Neyi aradığımdan emin değildim. Manav tezgahında durup, bir muzu elime aldım. İstediği bu muydu, emin değildim. Bir muzun ehemmiyetine dair pek çok sebep vardır, bilirsiniz. Ya muz yüzünden geç kalırsam? Acele etmeliyim. Muzun neden çok mühim olduğunu şu an bilmemiz gerekmiyor. Bilhassa köşebaşında Ethal Hala’yla karşılaşmışken. Çok garip. Kaç yıl oldu; on mu, yirmi mi? Neredeyse…

Merhaba dedi, yirmi yıl oldu seni görmeyeli.

Ben şaşkındım fakat o hiç de şaşırmışa benzemiyordu.

Muz mühim tabii dedi. Elimde muz, mahcup bir şekilde, evet dedim biliyorum muzun ne kadar mühim olduğunu. Ethel Hala benimle beraber yürümeye karar verdi. İşe geç kalıyordum. Çok yavaş yürüyordum ve bu kadar yavaş yürümem sorun olacaktı. Beraberce köşeden dönüp içinde yavru fillerin olduğu bir sokağa girdik. Nerede yaşıyorsunuz dedi Ethel Hala, Manchester ne kadar da garip bir yer. O esnada bizim döndüğümüz köşeyi yetişkin bir fil tıkıyordu. Evet garipti ama nedense ben pek şaşırmadım. Sokağın diğer ucunu başka bir fil tıkıyordu. Ethel Hala yüzünden bu sabah hem geç kalmıştım hem de her zamankinden daha fazla acele ediyordum. Elimdeki muzun ehemmiyeti sebebiyle biraz gergindim. Gözlerimi açtım.

Derin bir nefes aldım, rahatlamıştım. Ne garip rüyaydı, şükür ki uyandım. Filler, muzlar, Ethel Hala; tüm bunlar neye delalet ediyordu acaba? Radyoyu açık mı unutmuşum? Radyodan çıkan ses her saat başında otomatik olarak saati söylüyor; saat 7. İnanamadım, saate baktım. Evet yediyi on geçiyor. Hemen kalkıp duşa girmeliyim. Ben hazırlanırken radyodaki haber de devam ediyor. Çok iyi duymasam da haberin yerel bir sirkten kaçmış bir fil hakkında olduğu anlaşılıyor. Tesadüf mü? Öyleyse inanılır gibi değil. Fakat haberin başını uyurken radyodan duyduysam... Bu durumda rüyamdaki fil tabii olur. Apar topar giyindim. İşe gitmeden önce bir fincan kahve içerim. Sonra da doğru film şirketine. Filmler için fikirler üreten bir şirkette çalışıyorum. Biz senaryoyu oluşturuyoruz, ardından çekim ekibi filmi çekiyor. Hmm, Manchester’daki fillerle alakalı bir film nasıl olurdu acaba?

Bir kağıt var mutfak masasının üzerinde. Bizim hanım. “Hayatım iş çıkışı muz almayı unutma olur mu.” Tamamen unutmuşum, evet muz, iyi ki notu bırakmış. Çılgınlar gibi muz yediği bir diyet uyguluyor. Umarım iş çıkışı unutmam da muzu alırım. Evden çıktım, şirkete giden yolda yürüyordum ki telefonum çaldı.

“Alo anneciğim” dedim, “Hayırdır, bir şey mi oldu?”

“Haberler kötü oğlum” dedi, “Ethel Hala’nı hatırlıyor musun?”

“Biraz anımsar gibiyim” dedim, “Ama galiba yirmi yıldır filan görmedim.”

“İyice ihtiyarladı. Gecenin bir yarısı yapayalnız ölecek diye korkuyorum. Çok hasta. Sana birkaç hafta önce de bahsetmiştim aslında.”

“Hay Allah ya!” dedim.

Hâlâ sokaktayım, Yürüyorum. Bir taraftan da işe geç kalıyorum. Ethel Hala, muzlar, filler; hmm… Rüyadakiyle aynı değil mi? Etraflıca düşünüyorum. Detayları farkettikçe yürüyüşüm de yavaşlıyor. Sıcaktan erimiş bir şekerleme ayakkabıma yapışıyor sanki. Daha hızlı yürüsem de çok az ilerleyebiliyorum. Saate bakıyorum, saat kendi tersinde hareket ediyor. “İyi” diyorum, “Saat geriye doğru gidiyor. Geç kalmıyorum, erkenden işe gidiyorum. Hem de ne erken. Gecikmiyorum.” Derken uyandım. Evet, yine uyandım.

Enteresan. Hakikaten enteresan. Kalktım ve kendimi çimdikledim. “Ahhh!” Evet çimdik, eminim. Demek ki uyumuyorum. Henüz vakit erken, geç kalmıyorum. Radyo alarmı daha çalmamış bile. Saat daha altı buçuk. Bizim hanım da daha evde.

“Muz ister misin?” dedim. Bana ne saçmalıyorsun sen der gibi baktı.

“Nasıl yani?” dedi.

“Şu senin diyet sadece muzdan değil mi?”

“Anlamadım, ne diyorsun?” dedi. “Şişman olduğumu mu düşünüyorsun, bana diyet yap mı demek istiyorsun?”

“Hayır hayır. Fili duymadın mı?”

“Ne fili?”

“İşte hani sirkten kaçan fil?”

“Hayatım Manchester’dayız. Sirk de yok, fil de. Sen bu sıralar çok streslisin. Yeni filminiz için çok çalışıyorsun, o yüzden böylesin galiba. Evdeyiz bak, hiçbiri yok.”

“Evet, olabilir. Peki annem aramadı mı?”

“Bu saatte mi, altı buçukta?”

“Yok, tamam.”

“Her şey yolunda. Ben çıkıyorum. Akşam görüşürüz.”

“Tamam.”

Annemi aradım.

“Anne?”

“Oğlum. Hayırdır sabah sabah?”

“Ethel Hala’yı hatırlıyor musun?”

“Hıhım. Neredeyse yirmi yıl olacak …”

“İyi mi, nasıl?”

“Ne bileyim oğlum. Nereden esti de yirmi yıldır görmediğimiz Ethel Hala’yı merak ediyorsun?”

“Hiç. Yok bir şey.”

Çay mı içsem. En iyisi biraz daha uyuyayım. Hanım haklı. Her şey yolunda. Patronla görüşmeli.

“Doğrusu bugün pek iyi gitmiyor. Yeni projeden dolayı epey stresliyim.”

“Aaa. Halbuki yeni fikrimizi duyunca heyecanlanmanı bekliyordum. Muhteşem bir macera. Bak şimdi. Büyükşehirde kurulan bir sirk ve oradan kaçan filler var. Hiç durmamacasına büyüyen radyoaktif bir muz. Ve haliyle onun içinden akan erimiş yapış yapış bir şekerin durdurulması gerekiyor.”

“Anladım. Peki ya Ethel Hala?”

“¿”

Telefonu kapattım. Uyanmayı beklemeye başladım.