Acele adımlar atıyorum, yürüdüğüm yol sanki ayaklarımın altından kayıyor, caddenin sonuna kavuşabilirsem iş yerime gideceğim. Pekii doğru caddede olduğuma emin miyim? Sağımı solumu, binaları yokluyorum; neden elimde bir muz tutuyorum? Elimdeki muz mu gerçekten? Eğer öyleyse… Ki anlaşılan öyle, bunu taşımamın çok önemli bir sebebi olmalı. Acele etmezsem geç kalacağım yere, alakasız bir muz götürmemin geçerli sebepleri olmalı. Evet bu muz gerçekten çok önemli, fakat ben nedenini bilmiyorum. Caddeye varmak üzereyim, köşebaşını da döndüm mü… "Aman Tanrım, Ethel Hala." Onunla karşılaşmayı ummuyordum. Yaklaşık yirmi yıldır görmedim onu, burada olması çok garip.
"Merhaba, diyorum -artık refleks gibi bir şey bu sözcük-, seninle yirmi yıldır görüşmüyoruz Ethel hala."
Şaşkınlık bana mahsus kalıyor, onun yüzünden olağanlık okunuyor; resmen beni gördüğüne şaşırmadı.
Durduk yere; elindeki muza dikkat et düşüreceksin, diye tembihliyor beni. Evet muz, diyorum afallayarak. Sonra da gülümseyen ve güven veren bir sesle; biliyorum muz çok önemli, diyorum. İş yerime kadar Ethel halayla yürümeye karar veriyorum, o da benim yanında kalmamı hoş karşılıyor. Yavaş, çok yavaş adımlara ilerliyoruz. Gideceğim yere çoktan geç kalmış olmanın rahatlığı var üzerimde; sanırım artık yetişmek gibi bir sorunum yok. Sokaklar geçiyoruz; hâlâ aradığımız yerden bir iz yok. Ama… Sanırım, şu köşedeki fil aradığını buldu, yani bizi. Anlamıyorum Manchester'da filler ne zamandır sokakları tıkıyor? Bu çok garip. Ethel halaya dönüyorum; "Siz nerede yaşıyordunuz, biz şu an neredeyiz?" Cevap vermiyor, ben de buna şaşırmıyorum çünkü çok daha garip bir şey var. Hayır, düşünüyorum da bir fil… Hatta sokağın köşesinde başka bir fil daha… Neden yolumuzu tıkıyor? Hem de sabahın bu saatinde. Ethel halaya dönüyorum. Yanlarından geçmeliyiz, acele et, diyorum ama o yerinden kıpırdamıyor. Ben kaygıyla önümdeki filin üstüne yürüyorum, elimdeki muz düşüyor. "Fakat o önemliydi!" Uyanıyorum. Uyuyor muydum?
Ciğerlerim rahat bir nefese kavuşuyor. Düşüncelerimi topluyorum, uyanığım, buna sahiden şükrediyorum. Çok garip bir rüyaydı. Ve merak uyandırıcı; filler, muzlar, Ethel hala… Neden hepsi rüyamdaydı? Sesler duyuyorum, açık kalan radyodan geliyor. Radyonun üstündeki otomatik saat 07.00'ı gösteriyor. Komodindeki çalar saate bakıyorum; yediyi on geçiyor, saatler farklı ama ikisi de geç kaldığımı söylüyor. Hemen yataktan kalkıyorum. Duşa girmek için banyoya koşuyorum. Radyoda bir haber anons ediliyor. Uzaklaştığım için çok iyi duyamıyorum. Sanırım yerel kanalın spikeri, sirkten kaçmış bir fil hakkında konuşuyor. Gerçekten bu inanılmaz.Tesadüfe bak! Ama tesadüf değil, radyodaki haberi uyurken duymuş olmalıyım. Tabii öyle, bu yüzden rüyamda sokakları tıkayan filler gördüm. Fakat önemli değil, hemen giyinip işe gitmek zorundayım. Ve önce bir kahve içsem fena olmayacak. İki cadde ötede bulunan bir film şirketinde çalışıyorum. Filmler için yeni ve orijinal fikirler üretiyoruz. Senaryolar yazıyoruz ve sonra da yapımcılarla anlaşıp filmler çekiyoruz; yaratıcılık, mesleğimde ihtiyacım olan tek vasıf. Düşünüyorum da, belki de Manchester sokaklarında gezinen fillerle harika bir film çekebiliriz.
Kahvemden bir yudum alıyorum, mutfak masasındaki not gözüme çarpıyor. Karımın yazısı bu. "İşten dönerken muz almayı unutma, seni seviyorum. <3" Ahh! İyi ki not yazmayı akıl etmiş, ben tamamen unutmuştum. Tanrı'm, o kadar çok muz yiyor ki, bu çılgın diyeti bırakması için yalvarıyorum sana. Umarım akşama kadar çalıştıktan sonra dönüşte karımın muzlarını almayı hatırlarım. Artık evden çıkıp yürümeliyim. Telefon mu çalıyor? Evet, telefon. "Alo, anne…"
"Merhaba Can, nasılsın?"
"Ahh iyiyim, neden bu saatte aradın?"
"Sana üzücü bir haberim var." Diyor. "Ethel halayı hatırlıyor musun?"
"Biraz hatırlıyorum." Diyorum. "Ama yirmi yıldır görmediğim biri olmasına rağmen yüzünü anımsıyorum."
"Tahmin edersin ki çok yaşlandı. Bir gece ansızın ölecek diye korkuyorum. Ahh, üstelik çok hasta şimdilerde. Birkaç hafta önce onun rahatsızlığını öğrendim, sana bahsetmek istedim."
"Bu çok üzücü." Deyip, kapatıyorum.
Orada, onun yanında olmayı çok isterdim. Ama şuan sokakta yürüyorum. Ve işe geç kalmış olmalıyım. Düşünüyorum da… Tüm bunlar; Ethel hala, muzlar, filler… Bu benim rüyamın aynısı. Şimdi fark ediyorum; rüyamın denklemini çözdüğümü. Ama bunun hakkında daha çok düşünmem gerek ve daha az adım atmam. Daha yavaş yürümeliyim. Yavaşladıkça dünya netleşiyor; şimdi fark ediyorum, sokak aynı sokak. Takım elbiseliyim ve hava çok sıcak. Terledikçe eridiğimi hissediyorum, sonra sahiden erimiş yapışkan bir şekerleme görüyorum. Göremediğiminse üzerine basmışım, ayakkabıma yapışınca anlıyorum. Birden geç kalmış olduğumu hatırlıyorum; bu kadar yavaş ilerlememeliydim, diyorum kendime. Evet, daha hızlı yürümeliyim. Kolumdaki saate bakıyorum. Saat tersine mi gidiyor, ben mi yanlış görüyorum? Eğer öyleyse, bu gerçekten "iyi" olmalı. "Saat 06.30; akrep ve yelkovan tersine, zaman geriye gidiyor. O kadar da geç değil vakit. Hatta bayağı erken. Üstelik işe geç kalmış da değilim. Daha erken gideceğim. Tanrı'ya şükürler olsun, bugün geç kalmadım." Gözlerimi açıyorum, sonra uyandığımı anlıyorum; uyuyormuşum. Nasıl tekrar uyanabildim?
Fazlasıyla garip, ürkütücü. Hatta korkutucu, kendimi çok garip hissediyorum. Bu sefer yerimde kalıyorum ve uyandığımdan emin olmak için kendime koca bir çimdik atıyorum. "Ahh" bu çimdik gerçekten acıttı. Demek ki ben şimdi uyanığım, üstelik hava tamamen aydınlanmamış. Saat daha erken. Derin bir "oh" çekiyorum, geç kalmadım. Kurduğum alarmların çalmasına daha var, radyo kapalı; sonunda normal bir güne uyandım. Saat altı buçuk; hazırlanmaya vaktim var. Karım evde olmalı, hemen yanına gitmeliyim.
Onu mutfakta görür görmez "Yeterince muzumuz var mı?" diye soruyorum. Şaşkın gözlerle bana bakıyor; deli gibi görünüyor olmalıyım.
"Sen ne demek istiyorsun?" diye soruyor.
"Diyet yaparken çok fazla muz yemek gerekir diye düşünmüştüm, yoksa yanılıyor muyum?"
"Ne demek istiyorsun? Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım ama gerçekten merak ediyorsan; muzumuz yok." diyor. Ve "Sence diyete ihtiyacım mı var benim? Ben… Ben şişman mıyım?" diye ekliyor.
"Tabii ki hayır, o nereden çıktı? Hiç şişman değilsin. Bu arada, filler hakkında bir şey duymuş olabilir misin?"
"Hangi filler?"
"Hangileri olacak, sirkten kaçan fillerden bahsediyorum."
"Manchester da mı? İyi de burada sirk yok ki. Dolayısıyla kaçacak fil de yok. Stres altındasın, acaba bundan mı muzdaripsin? Anlıyorum, yeni film için endişelisin ama bu kadar çok çalışmamalısın. Şu haline inanamıyorum, lütfen sakin ol. Şuan sadece evimizdeyiz."
"Evet, sanırım haklısın ama peki şey..." "Telefonum nerede? Annemi aramalıyım"
"Saat daha altı buçuk, neden arayacaksın?"
"Çok önemli. Yok, aslında önemli değil."
"Can, maalesef işe gitmem gerek. Acelem var ama lütfen bugün sakin bir zamanda görüşelim."
"Pekii tamam, görüşürüz."
Rahat duramayıp arıyorum.
"Alo, anne nasılsın?"
"Can sen misin? İyiyim evlat ama bu kadar erken aramanın sebebi ne?"
"Anne, babamın kuzeni Ethel hala vardı ya, onu hatırlıyor musun?"
"Tabii ki hatırlıyorum. Ama yaklaşık yirmi yıldır görüşmedik, o en son Liverpool'daydı."
"Peki sağlığı nasıl?"
"Maalesef fikrim yok, onunla konuşmuyoruz. Fakat anlamıyorum, sen yirmi yıl sonra Ethel hala için neden endişelendin ki?"
"Hiçbir sebebim yok. Neyse, hoşça kal."
Elimdeki çayı bırakıyorum. Ve sadece yatağıma dönüp uyumak istiyorum. Karım kesinlikle haklı, fazla yoruldum. Bugünü rahat, sakin, filsiz ve muzsuz geçirmek istiyorum. Öncelikle patronu arayıp haber vermeliyim.
"Selam patron, bugün kendimi çok iyi hissetmiyorum. Hatta hiç iyi değilim. Hepsi yeni proje yüzünden. Çok stres yapmış olmalıyım, bugün işe gelemeyeceğim."
"Çok yazık Can. Elimde senin geliştirmeni istediğim heyecan verici bir fikir vardı. Bu fikir üzerine çalışmak senin hakkındı. Bol aksiyon dolu. Harika bir proje. Bak, dinle beni. Film, büyükşehirde geçiyor. Şehirdeki sirkten kaçan filler sokaklarda dolaşıyor. İnsanlar, bu delirmiş fillerin üzerine radyoaktif muzlar atıyorlar. Ve yapışkan şekerlemelerle onları durdurmaya çalışıyorlar, harika değil mi?"
"Aman Tanrım, şimdi her şey anlaşıldı. Peki ya Ethel hala, ona ne oluyor?"
"???"
Telefonu kapatıyorum ve... Alarmla uyanıyorum. Bu seferkinin gerçek olduğunu ümit ederek yataktan kalkıyorum.
SON
Çevirinin çevirmeni: Elif Ezgi BEKTAŞ
Not: Umarım öyküyü doğru anlamışımdır. Ve umarım sonunu iyi bağlamışımdır.