İnsepşın

Hacer Noğman

İş için yola koyuldum, cadde üzerinde hızlı adımlarla yürüyorum, acelem var fakat bir tuhaflık var; emin değilim işe gittiğime. Hızlıca yürüyorken elime baktım, birkaç muzu sıkıca tutuyordum. İşe mi gidiyorum dedim, emin değilim. Bayağı önemli bir sebep ki, elimde muzlarla işe gidiyorum diye düşündüm. Aniden, yav muz ne alaka, geç kaldın olum acele et dedim kendime. Yürüyordum ama kafamı kurcalıyordu; bu muzlar çok önemli değilse, neden elimde olsunlar, neden elimde oluş sebeplerini bilmiyorum? Bunları düşünürken köşeyi dönüyordum ki köşebaşında Ethel Halayla karşılaştık, gözlerim büyüdü, kaşlarım kalktı. Çok garip, yaklaşık yirmi yıldır görüşmüyoruz onunla ve bu saçma sabahta karşılaştık, gerçekten çok garip.

“Merhaba,” dedim, “…yirmi yıldır görmüyorum seni.” Gülümseyerek baktı, hiç değişmemişti Ethel Hala.

Şaşırmış halde ona bakıyordum, o ise hiç şaşırmamıştı, tepki bile vermiyordu.

Elimdekilere bakarak, “Dikkat et muzlara.” dedi. Muzlara baktım, güldüm, “Biliyorum, muzlar çok önemli.” Haydi oradan, nereden biliyorum? Yoksa biliyor muyum? İşe geç kalma korkusu bedenimi sardı, Ethel Halayı da burada böylece bırakamazdım; beraber yürümeye karar verdik. Ethel Halanın adımları çok yavaştı ve geç kalırsam benim için büyük sorun olurdu. Adımlarımı hızlandırdım fakat hâlâ yavaştı. Önde ben ardımda Ethel Hala köşeyi döndük, karşımızda, sokağın ortasında bir fil vardı, yürümeye devam ettik. “Allah aşkına siz nerede yaşıyorsunuz.” diye mırıldanırken yolu tıkayan file doğru ilerledim. “Yoksa Manchester’ın göbeğine mi yerleştiniz?” “Garip...” dedim. Garipti çünkü. Sanki yıllardır aynı şehirde yaşıyorduk fillerle, bu duruma çok şaşırmıyordum. Vardır bunda bir hayır diye düşünüyordum ki başka bir fil gelip yan yolda durdu ve o yolu tıkadı. “Sabahları böyle şeylerle karşılaşman normal, hem acele et, geç kalıyorsun.” dedi Ethel Hala, elimdekilere bakıyordu ona baktığımda. Kaygılandım yetişemeyeceğim diye; muzlara baktım, niçin bilmiyorum ama önemliydiler. Uyandım aniden.

Rahat, derin bir nefes aldım. Şükür ki rüyaymış diye düşündüm. Çok garip bir rüyaydı. Merak sarmıştı bedenimi; filler, muzlar ve Ethel Hala’yı rüyamda görmem bir işaret miydi? Ne işareti be olum, saçmalama. Dikkatimi dağıttı açık radyo. Otomatik radyodan kısık gelen haber sesi… Saatin yedi olabileceğini düşündüm. Saate baktım ve evet, yediyi on geçiyordu. Hemen kalktım. Duşa girmek için banyoya yönelmiştim ki bir haber duydum. Çok iyi duyamıyordum ama haber, yerel bir sirkten kaçmış fil hakkındaydı, olduğum yerde durdum; gördüğüm rüya kafamda canlandı. Bu inanılmaz bir tesadüftü. Ama bir dakika, haberi uyurken duymuş olmalıyım radyodan. Bu yüzden rüyamda fil gördüm; pek tesadüfi değil. Duştan vazgeçip hemen giyindim, böylece işe gitmeden önce kahve içmeye vaktim olacaktı. Tanınmış bir film şirketinde çalışıyordum. Filmlerin senaryoları için fikir alınıyordu bizden, senarist değildik ama. Sonra bu senaryoların filmi çekiliyordu ve biz setlere de gidiyorduk zaman zaman. Manchester’da geçen fil konulu bir film geldi aklıma, kahve için mutfağa gidiyordum.

Mutfak masasında bir kağıt vardı, not yazılıydı. Karım bir not bırakmıştı. “İşten dönerken muz almayı unutma.” Onun bu notu yazması iyi oldu çünkü gün sonunda, işten çıktığımda kafam tamamen dolu olurdu ve ben çoktan unutmuş olurdum. O tam bir çılgın çünkü diyet adı altında çok muz yiyor ve zayıfladığını zannediyor, üzülüyorum haline. İşten dönüşte bu notu hatırlamaya çalışacaktım, ama kendime güvenmiyordum; notu cebime attım. Evden çıktım, yürümeye başladım. Birkaç adım attım ki telefonum çaldı. Arayan annemdi.

“Merhaba.” dedi annem, bu saatte aramazdı. “Merhaba, bu saatte neden aradın?” dedim.

“Şey... Üzücü bir haberim var canım.” Garipti annemin sesi. Devam etti: “Ethel Halanı hatırlıyorsun değil mi?” Kaşlarımı çattım.

“Biraz hatırlıyorum.” dedim. “Ama yirmi yıldır görmüyorum ben onu, hatırlamıyor da olabilirim.” Görsem, şak diye hatırlarım, diye düşündüm.

“Biliyorsun, çok yaşlıydı. Korkma ama bu gece ölmüş. Çok hastaymış zaten. Birkaç haftadır bahsediyorlardı bu hastalığından, çok üzüldüm.” Annemin sesi kötü geliyordu.

“Gerçekten… Üzücü.” dedim, kapattım telefonu.

Orada hızlandım, boş sayılabilecek sokakta yürüyordum. İşe geç kalmamalıydım. Tüm olanları düşündüm. Ethel Hala, muzlar ve filler… Bu yaşadıklarımın rüyamın aynısı olduğunu fark ettim, şaşırtıcıydı. Bu konu hakkında çok düşündüm ve olan bitenle denk gelişi beni hayrete düşürüyordu. Düşündükçe fark edişim arttı ve daha yavaş yürüdüm, yapboz parçaları yerlerini buluyordu sanki. Ve sıcak, yapışkan bir şekerlemeye basmıştım, ayağımı kaldırdım ve o kötü manzarayla karşılaştım; ayakkabı tabanımın yarısına yapışmıştı. Öfkelendim, hızlanmak için atıldım fakat yavaş ilerlemek bir kenara, yürüyemiyordum bu yapışkan şekerleme belası yüzünden. Saate baktım. Saat ters yöne gidiyordu. İyi, diye düşündüm. Saatin ters gittiğine göre vakit geç değil, erken. İşe geç kalmayacağım o halde. Vakit erken bayağı. Geç kalmam, diye düşündüm. Sonra uyandım, şaşkındım. Tekrar mı başa sarıyorduk?

Garip. Çok garipti bu durum. Öylece kaldım olduğum yerde ve bir çimdikledim kendimi, uyanık olduğuma emin olmak istiyordum. “Ahh!” diye bağırdım, çimdiği hissetmiştim. Demek ki uyanıktım, rüyada değildim. Vakit erkendi. Geç kalmamıştım. Radyodan ses gelmiyordu ve alarm daha çalmadı. Saate baktım, altı buçuktu. Karım da evde, hazırlanıyordu.

“Yeterince muz aldım mı?” diye sordum ona. Deliymişim gibi bana baktı.

“Bu ne demek şimdi?” diye sordu.

“Diyetin için çok muz gerektiğini düşünüyordu…”

“Ne demek bu? Benim hiçbir diyete ihtiyacım yok!” dedi, artık tamamen uyanmıştı. “Sence benim diyete ihtiyacım mı var? Şişman mıyım ben?”

“Hayır canım, hiç şişman falan değilsin. Fil hakkında bir şey duydun mu?” Kaşlarını çattı.

“Fil mi, ne fili?”

“Fil ya da sirk ile ilgili bir şey?...”

“Nereden geldi aklına? Manchester’da sirk yok, e fil de yok. Çok stresli ve muzdaripsin, yeni film için çok çalıştığından hep bunlar. Evdesin, sakin ol ve sadece dinlen.

“Haklısın.” dedim, haklıydı. “Telefonumu uzatır mısın, annemi arayacağım.” dedim telefonu işaret ederek.

“Neden bu vakitte arayacaksın kadını? Saat daha altı buçuk.”

“Önemli bir şey yok.” dedim. İnanmadı.

“Ben işe gidiyorum o zaman. Bugün işe gitme, sakince dinlen.” dedi ve çıktı odadan.

Aradım annemi.

“Anne.” dedim.

“Canım. Hayırdır, bu kadar erken neden aradın?” dedi çatallı sesiyle.

“Ethel Halayı hatırlıyor musun anne?” diye sordum.

“Tabii. Yaklaşık yirmi yıldır görmüyorum ama…”

“Durumu nasıl?”

“Fikrim yok, neden soruyorsun ki? Yirmi yıldır görüşmüyoruz, endişelendirdin beni, bir şey mi duydun onun hakkında?”

“Hiçbir şey duymadım. Hoşça kal.” dedim.

Çay içmeliydim. Yatakta bir süre döndüm. Karım haklıydı. Bugün rahatça yatmalı, sakince dinlenmeliydim. Patronu arayıp izin alsam iyi olacaktı.

“Merhaba patron, bugün çok iyi değilim, dinlesem iyi olacak gibi. Yeni projenin stresi üzerimde, bugün evde kalsam iyi olur.” dedim.

“Yazık ya sana. Yeni fikirler, yeni heyecanlar, anlıyorum seni. Bu dinlenme senin hakkın. Bu aksiyon fazla, harika ruhunu dinle. E kolay değil büyükşehirde sirkten fil kaçırmak. Delirmiş radyoaktif muzlarla fillere doğru gitmek. Sıcak, yapışkan bir şekere basmak ve ilerleyememek… Yoruldun sen de.” dedi.

“Anladım.” dedim. “ Peki Ethel Hala?”

“?”

Kapattım telefonu. Uyanmayı ümit ettim.