İşe gitmek için caddede aceleyle yürüyordum. Yetişebileceğimden emin değildim. Bir yandan elimde tuttuğum muzu düşürmemeye çalışıyordum. Neden elimde muz olduğundan emin değildim. Muz işe geç kalmam için çok önemli bir sebep olmalıydı. Ama geç kalmamla muzun alakasını kurmaktansa acele etmeyi tercih ettim. Muz önemliyse de nedenini bilmek çok önemli değildi. Köşebaşında Ethel Hala’yla karşılaştım. “Çok garip,” dedim, “yaklaşık yirmi yıl oldu görüşmeyeli.”
“Merhaba,” dedi, “yirmi yıldır seni görmüyordum demek.”
Ben çok şaşırdım, o ise hiç şaşırmadı.
“Muzu düşürmemeye dikkat ediyorsun demek.” dedi. “Muzun çok önemli olduğunu biliyorum” deyip gülümsedim. İşe gitmem gerektiğini söyleyince Ethel Hala da benimle yürümeye karar verdi. Çok yavaş yürüyordu, benim işe geç kalmama sebep olacak kadar yavaş. Biraz ileride bir sokağın köşesini döndüğümüzde sokağı bir filin tıkadığını gördük. “Siz ne garip bir yerde yaşıyorsunuz” diye şaşkınlıkla bağırdı Ethel Hala, “Manchester’da filler sokakları mı tıkıyor?” “Bunda bir gariplik yok” dedim, “ben şaşırmadım.” “Hayır!” dedi hayretle, “Buna şaşırmadığını düşünemiyorum.” Girdiğimiz bir başka sokağı bir başka fil tıkamıştı. Ethel Hala yürümeye devam etmek istemedi, ayrıldık, hem zaten sabah mesaisine de geç kalmıştım, acele etmeliydim. Elimdeki muzu düşürmemek önemliydi, bunun için kaygılanıyordum. Birden uyandım.
Yatağımın içinde doğrulup rahat bir nefes aldım. Rüyanın gerçek olmadığını düşünüp şükrettim. Oldukça garip bir rüyaydı. Muzların, fillerin tabirini merak ettimse de rüyamda Ethel Hala’yı görmek beni daha çok şaşırttı. Açık olan radyodan sesler geliyordu. Radya her sabah saat yedide otomatik açılıyordu. Başımı kaldırıp duvardaki saate baktım. Yediyi on geçiyordu. Hemen kalktım. Duşa girince radyodaki habere kulak kesildim. Suyun sesinden radyoyu çok iyi duyamıyordum. Ama haberin yerel sirkten kaçan bir fil hakkında olduğunu anladım. Bu inanılmaz bir tesadüftü. Ama aynı haberi radyoda biraz evvel uyurken de dinlemiş olmam mümkündü. Pekâlâ bu yüzden rüyamda fillerle karşılaşmış olabilirdim. Hemen giyindim, işe gitmeden önce bir bardak kahve içtim. Rüyamı senaryolaştırırsam bir film şirketine sunabilirdim belki. Fikir almak için bu tarz filmler izlemeyi düşündüm. Sonra senaryolarını inceler, bu tarz filmleri nasıl çektiklerini araştırırdım. Manchester’da sokağın ortasına uzanmış yolu tıkayan fillerin filmini çektiğimi düşünmek bir anda absürt geldi.
Kahvemi bitirmek üzereyken mutfak masasının üstünde bir not fark ettim. Karım bırakmıştı. “İşten dönerken muz almayı unutma.” yazıyordu. Bu notu iyi ki yazmıştı, çünkü benim aklımdan tamamen çıkmıştı. Karım çok kilolu olduğu için diyet yaparken çılgınlar gibi muz yiyordu. İşten dönüşte muzu hatırlamaya çalışmalıydım. Evden çıkıp işe doğru yürümeye başladım. Biraz sonra telefonum çaldı. Arayan annemdi.
“Merhaba anne.” dedim, “Bu kadar erken aramanın nedeni nedir?”
“Sana üzücü bir haberim var.” dedi, “Ethel Hala’nı hatırlıyor musun?”
“Biraz.” dedim, “Ama onu yirmi yıldır görmedim.”
“Çok yaşlanmıştı. Gece haber geldi, öleceğinden korkuyorlarmış. Çok hasta dediler. Birkaç haftadır hastalığının iyice arttığından bahsettiler.”
“Üzücü bir durum.” dedim.
Konuşmanın orasında telefonu kapattık. Sokakta yürümeye devam ettim. İşe geç kalacak gibiydim. Yürürken düşündüm. Ethel Hala’yı, muzları, filleri. Bunların rüyamdaki karakter ve nesnelerle aynı olduğunu fark ettim. Bunun hakkında daha çok düşünmeliydim. Bunun için daha yavaş yürümem gerektiğini fark ettim. Tam o esnada sıcak asfaltta erimiş ve yapışkanlaşmış bir şekerlemeye bastığımı anladım. Ayakkabımın altına baktım, yapışmıştı. Daha hızlı yürümeye çalıştığım halde bu durum yavaş ilerlememe sebep oldu. Saate baktım. Saat terse gidiyordu. “İyi oldu.” diye düşündüm, “Saatin terse gitmesi iyi.” Mesaiye yetişmek için hâlâ geç değil. Hatta erken sayılır. İşe vaktinde varmak için geç değil. Erken hatta. Geç kalmayacağım.” Sonra birden uyandım. Tekrar rüya görmüştüm.
Bu durum garipti. Çok garipti. Biraz öyle kaldım ve uyandığımdan emin olmak için kendimi çimdikledim. “Ah” diye bağırdım çimdik acıtınca. Demek ki uyanıkmışım. Erken olduğunu umuyordum. İşe geç kalmamalıydım. Radyonun alarmı daha çalmamıştı. Duvardaki saate baktım, altı buçuğu gösteriyordu. Karım da evden henüz çıkmamıştı.
“Evde yeterince muz var mı?” diye sordum karıma. Karım deli gibi yüzüme baktı.
“Sen ne demeye çalışıyorsun?” diye sordu.
“Diyetin için çok muz almam gerektiğini düşündüm…”
“Ne demek diyet, benim zayıflamaya hiçbir ihtiyacım yok!” dedi. “Sence benim diyete mi ihtiyacım var? Çok mu şişmanım ben?”
“Hayır, hiç de değilsin. Peki ya fil hakkındaki haberi duydun mu?”
“Ne fili?”
“Sirkten kaçan fil.”
“Manchester’da yaşıyoruz. Burada sirk yok ki. E fil de yok. Sen stresten mi muzdaripsin? Yeni filmin için çok çalışıyorsun. Bari sadece evde sakin olsan.”
“Haklısın.” dedim, “Müsaadenle anneme telefon etmeliyim.”
“Neden sabahın altı buçuğunda rahatsız ediyorsun kadıncağızı.”
“Önemli bir durum olmadığından emin olmak istiyorum.”
“Ben işe gidiyorum. Bugün akşama kadar sakinleş lütfen, görüşürüz.”
“Tamam, güle güle.”
Hemen annemi aradım.
“Anne benim.”
“Canım günaydın. Niye bu kadar erken aradın?”
“Ethel Hala’yı hatırlıyor musun anne?”
“Tabii, hatırlıyorum. Ama yaklaşık yirmi yıldır…”
“Durumu nasıl peki?
“Hiçbir fikrim yok.Neden yirmi yıldır görmediğin Ethel Hala’n için endişelendin ki?”
“Hiçbir fikrim yok. Hoşça kal anne.”
Elimde çay vardı. Telefonu kapatırken çayı yatağa döktüm. Galiba karım haklıydı. Bugün sakin kalıp rahatlamalıydım. Patronu aradım.
“Bugün çok iyi değilim patron. Yeni proje beni çok strese sokuyor.”
“Yazıklar olsun sana. Ben senden heyecanlı yeni fikirler bekliyorum. Sen strese girme hakkını kendinde buluyorsun. Ben aksiyon istiyorum. Harika bir senaryo düşündüm, dinle bak. Büyükşehirde bir fil sirkten kaçıyor tamam mı? Fil radyoaktif bir muz yiyip delirmiş. Onu durdurmak için polis yapışkan şekerler kullanıyormuş.”
“Anladım. Peki Ethel Hala da filin üstüne binip dolaşıyor mu?
“Ne?”
Yüzüne kapattım. Hepsinin rüya olduğunu fark ettiğim bir sabaha uyanmayı ümit ederek uyudum.