Güç Resimdeki Piyon Öyküler

Derya Kuru

Derya Kuru

Zorluğa uyuldu.

24 resim.

Öğrenci. Yağmur.Şaka

Güç Resimdeki Piyon Öyküler

“ Bakan kişinin gözlerinde atılımı, hareketi, coşkuyu temsil eden bir tablonun, hızlı bir çalışma süreciyle yapıldığını düşünürüz. Oysa, resmin öyküsü kararsızlıklar ve yeniden düşünmelerle dolu zorlu bir kompozisyonun öyküsüdür; ressam her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamış, heterojen ve kısmen var olan ögeleri resminde yan yana getirmiştir. “

Gürültüyle uyanmışım. Evet. Bir öyküye uyanarak başlamışım. Sıradan bir güne. Yaşanacak; yaşanamayacak kadar sıradan bir gün. Gürültü ile uyandırıldım. İnsan, kendinden olanı böyle mi uyandırır¿ Özü su olan ve başka mekan ve olaylarda, kendine onlarca isim türetmiş bir şeylerden bir tanesiyim. Ben'im. İsmim Deniz. Tanıştığınıza memnun olmayın yine de siz. Ne kadar da kafiyeliyiz. İz. Hep aynı iz. Gürültülüydü. Sağanaktı. Uyanmıştım. Pencere açık kalmış olacak ki, kokusu gözlerimden öptü. Anlamıyor. Defalarca kez diyorum. Hayır diyorum. İçime doldukça, daha fazla olamayız. Sen yine yağmur kalırsın, ben yine deniz. Derya olamayız. Bu sabah daha şiddetli yağıyor. Özlemiş. Daha şiddetli doluyorum. Yatakta dönüyorum. Yüzümü kapatıp, yastığa gömüyorum. Gözümden düşüp, yüzüme dokununca, serin bir uykuya dalmışım. Sessizce uyumuşum. Sakince ölmüşüm.

Sağıma doğru yatmayı alışkanlık haline getiremedim. Kalbimin üstüne yatıyorum hep bu yüzden. Yol, sağa döndüğü için sonrasını göremiyorum. Hep bu yüzden. (1) Yağmur yağmıyordu. İki tarafı çimenlerle dolu bir yol. Yürüseydim ve varacak olsaydım, göğün gönlüme dokunduğu yere son bir adım atacaktım. Yürümedim bu yüzden. Hep bu yüzden izledim sadece. Solumdaki kırmızı gelincikler, çimlerde kaybolmuş gövdelerinde başlarını çıkarmış, al yazmalarını savurur gibiler. Sağımda sadece yemyeşil dalları gözüken, gövdesini hiç göremediğim bir ağaç. Ağaç. Gövdesini gizlemiş ve bana yaslanamazsın diyor. Haksızsın diyorum. Çok yorgunum, çünkü yolun başındayım ve sonrasını göremiyorum. Ama sen, yine de kabul etme sırtımı. Haksızsın diyor. Göstermediğimi yok sandın. Yok saydın. Toprak bir yola bakıyor yüzü. Benim gördüğüm yola. Bir toprak yol ve arasında çimenler. Yolun ve çimenlerin sınırlarında yürürken, kimsenin fark edemediği karınca yuvaları var. Yolun ve çimenlerin sınırlarında dururken, kimsenin fark edemediği karınca yuvaları var. Yolun ve çimenlerin sınırlarında uçarken, kimsenin fark edemediği karınca yuvaları var. Yolun ve çimenlerin sınırlarında yüzerken, birden... . Üzerimden büyük bir ağırlık çekiliyor. Dönemi birincilikle de bitirsen, devamsızlıktan kalacaksın. Üzerimden çekileni yeniden üzerime çekiyorum. Odadan çıkanın arkasından, sesleniyorum sonra. Kapıyı kapat dünya. Son sözlerim oluyor.

...

(2) Açılmadı ki diyor. Kilitli. Bir aslan başı bir sonraki hikayedeki. Ve dişlerini, ...

...

Karmakarışıklaştıran çeşitlilik. Bu, bir çok hikayenin iç içe girdiği bir oyundur. Bu, çok uzun olmayan, herkesin hakkında kendi adını bildiği bir oyundur. Çok resimli bir hikayedir hayat. İşaret parmağının dokunduğu resmi, sağdan sola ya da soldan sağa kaydırması kadar hızlı geçer. Kendi içinde, çekirdeği olan ayrı ayrı bir çok öykü. Piyon öyküler. Çekirdeklerinde onlarca acı barındıran minicikler. Ben'imin içinde, barındırdığı o en temel acısını feda edip oyunu başlatıyorum. Birinci piyonu bir adım öne çekiyorum, ve geri çekiliyorum. Her şey bundan ibaret. İlk hikayenin ,merhamet etmeyip ona, görmezden geliyorum acısını. İkincisi ise kilitli bir kapı.

...

Diğer tarafa dönmeyi nasıl başarabildiğini bilmeden yatağın diğer ucunda başı. (3) Kökleri gökyüzünde bir ağaç. Dalları suya düşmüş. Etrafında kuru yapraklar. Yüzseydim ve varacak olsaydım, yerin gönlüme dokunduğu yere, son bir kulaç atacaktım. Yüzmedim bu yüzden. Hep bu yüzden izledim sadece. Bir kapı. Kat kat içimde. Bu kapı kaç kat içimde? Yatağın diğer ucundayım. Bu kendi yatağım değil. Başka bir yatağın ucundayım. Hızlıca sürülüyorum. Acil kan testi! Nabız zayıf. Bulduğumuzda kalbi durmuştu. İlk müdahaleyi, ...

...

(4) Durmuştu. Gözleri bir beyaz kurdele ile bağlanmış. Ayakları havaya basan, pencereleri olan ama kapısı bulunmayan okulu boğazına yaslanmış. Bacası yok. Çatısında sarı bir ampul yanıyor. Yeşil bir ışık yayılıyor etrafa. Ve bir aslan başı, başına dişlerini geçiriyor. Öğrenciliğim bitmek bilmiyor. Dudaklarımda açılan kitabı, kalan her şeyi görmezden gelip (5) gözlerine tutmuş bir çocuk. Kahverengi saçları düz. İnce parmaklarıyla tutup işaret parmağı ile aralamış Ben'i. Bir mavinin içinde bir mavi hırka giyinmiş. Kahverengi sırtım, rengimden saçlarına değmiş. İçimden bir kelime gözlerine değmiş. Gözleri Ben'den değil kahverengiymiş. (6) Büyümüş sonra çocuk. Dümdüz bir adam olmuş. Takım elbise giyinmiş. Omuzları üstümde. Gökyüzünden ayrılan bir gök yüzüne geçmiş. Başında çelik kafes. İçinde iki martı. Biri bakar bir yana, biri akar bir yana. (7) Velev ki dünya yuvarlak imiş. Uzağa bakan bir gün elbet görür kendini demiş deniz. Ve bir gemi gök ve denizin kıyısında beklemiş. Gemi şahittir ki olanlara; Kuşlar kafeste midir? Kafes kuşlarda mıdır? Kim bilebilirmiş Ben'den başka. Ben deniz. Kaçıncı hikayedesiniz? İz. İz demiş kuş. Bakıp durup kendine diyar diyar uçuşmuş. (8) Bir gün bir duvarda bulmuş kendini. Boyu, beş tuğla dizimi kadar imiş. Bir ağaç dalına konmuş duvarda. Kimseler bu dalın, bir duvarda ne işi var dememiş. Der miymiş? Biraz da farklı gelmiş kendine. Demek demiş bir güvercin gerdanından vurulur.

...

Yağmur yağıyordu. (9) İçimde sarıp sarmaladığım yaralı bir kuş ötüyordu. (9, 10) Kampüsün uzun ağaçlarla dolu arka bahçesinde, bir bankta oturduk. Bir ucunda BEN diğer ucunda O vardı. Bankı ikiye bölercesine gökten bir güneş ışığı düştü aramıza. Bir tuğla boyu ışık, fark edilircesine ışıldıyordu. (9,10,11) Aramıza düşen ışığın üzerine avucumu açtım. Işığın üzerine açılan avucumun üzerine avucunu açtı. Avucumun üzerine açılan avucunun üzerine avucumu açtım. Kalbimde öten kuş, Avucunun üzerine açılan avucumun üzerine zıpladı. O, diğer avucuyla okşadı başını kuşun. Bir bütün olduk böyle. Tüyleri ile aynı renkti gömleğim. Gönlümün memleketindendi kuş. Memleketine uçtu sonra. (12) Meskeni dağlardı. Yemyeşil dağlardı. İki kuyruklu bir kız çocuğu, nenesinin bastona yaslanmayan diğer elinden tutmuş. Sırtındaki sepetlerinde beyaz kır çiçekleri. Yüzleri dağlara dönük. Dağlar ki, insanı kendine kavuşturur. (13) On üç numarada buluşturur. Bir onu bir kendini alt alta yazmışlar. BEN ile O arasına yine Ben'den yazmışlar. Kırmızı boyamışlar. Garip gönlümün penceresinden baktım ki yeşil bir saksıda yeşil bir fidan, (13, 14) kökleri toprağa dalları göğe uzanan bir ağaç olmak istiyordu. (15) Bunu gören gözlerimi ellerime düşürdüm. Bunu işiten aklım, nefesimi keserdi. Aklımı burnumdan akıtıp, midemde sindirdim. Kalbim ağzıma vardı. Gönlümün, dediğinden başkasını demedim. (16) Dünya, bir viraneydi. Bir ben, bir BEN içinde kalmıştım. Yapayalnızdım. Viranemin üzerinde de bir gök vardı. Yürüseydim ve varacak olsaydım, göğün, virane gönlüme döküldüğü yere son bir adım atacaktım. Yürümedim bu yüzden. Hep bu yüzden izledim sadece. (16,17) İhtiyar bir gönlün bir eli köpekleri okşuyor, bir ayağı bir kediye yastık oluyordu. Kedilerin ve köpeklerin gözlerinde yürürken birilerinin fark edebildiği merhametler var. Kedilerin ve köpeklerin gözlerinde dalarken, birilerinin fark edebildiği ihanetler var. Kedilerin ve köpeklerin gözlerinden akarken birilerinin fark edebildiği metanetler var. Yağmur yağıyordu. Dayanıyordum yağmura. (19) Direniyordum. Tırnaklarımı avucumun içine geçirdim. Sıktım yumruğumu. Bir olalım istedim. Yeşil bir süvetere soyundum. Başımı verdim yumruğuma. Omuzlarımı yükselttim. Bir omzuma BEN'i, diğerine kendimi astım. (19,18) Gözlerimi oydular önce. Sonra beni lime lime ettiler. Yüzlerce el dokundu günüme. Yüzlerce göz değdi tenime. Elin üstünde, elin üstünde, elin üstünde, elin üstümde el. Beni el üstünde tuttular sandım. Söküldüm. Dikildim. Söküldüm. Dikildim. Yamadılar bedenimi gözlerinde. Ne kadar zavallıydılar. Gizledim kalbimi.(20) Bir uçanın peşinden uçtum çiçek tarlalarında. (21) Bir koşanın yanında koştum, güneşe doğru. (22) Yeşil bir tünele yan yana girdik. Yolun ve rayların bir bildiği vardı. (23) Topraktım. Kendi içime daldım. Köklerime bağlandım. Karıncalar gözlerime doldular. Yavaş yavaş oydular. Kalbim hiç bozulmadı. (24) Yirmi yedi yaşımdan iki gün aldım. Yirmi yedi yıl, iki gün yaşlandım. Genceciktim. Öyle değildi. BEN, yirmi yedi yıl öldü. Ben iki gün yaşadım. Yirmi dört saat O'nun için, yirmi dört saat kendim içindi.

_Ben Deniz. Kimsesiz.

_Şaka. Şaka.