(Resimler çok uydu mu bilmiyorum. Son anda koydum :))
ÜÇ ÇARŞAMBA
Günlerden Çarşamba. Sabah. Uyandı. Terlemişti. Yorganı üzerinden attı. Dışarıda yağmur sesi var. Kalkıp pencereden baktı. Hızlı yağmıyordu ama damlalar iriydi. Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Mutfağa geçti. Annesi kahvaltı hazırlamış portakal sıkıyordu. Odasına geçti. Dolabındaki okul kıyafetlerini ıkıla sıkıla giydi. Yüzünü yıkadıktan sonradan sabah soğuğundan biraz üşümüştü. Üstüne bir hırka giydi. Ders programına baktı. Fen, fen, mat, mat, sos, rehberlik. Çantasına ders kitaplarını, defterlerini koydu. Masasının üzerindeki renk renk kalemlerini toplayıp kalemliğe koydu. Mor kalemini kaybettiği için üzülmüştü. Sonra kalemliğini de çantasına koydu. Tekerleklerinden sürterek kapının önüne götürdü. Mutfağa geçti. Masada haşlanmış yumurta, salam, zeytin, peynir vardı. Ama en sevdiği ikili bal kaymak yoktu. “Anne neden bal kaymak yok” diye sitem etti. Oturdu. Annesi portakal suyunu masaya koydu. Kahvaltısını yaptı. “Dişlerini de fırçala oğlum” dedi annesi. Banyoya gidip dişlerini fırçaladı. Vestiyerden montunu ve atkısını çıkardı. Atkısını boynuna sarıp üstüne montunu giydi. Bereyi de başına geçirdikten sonra ayakkabılıktan botlarını çıkardı. Bu sırada öğrenci servisinin kornası çaldı. “Off niye kornaya basıyor ki her sabah bu adam.” Aceleyle botunu giydi, çantasını aldı, annesini öptü ve evden çıktı. Tam bahçeden çıkacakken annesi çağırdı. Şemsiyesini unutmuştu. Geri eve koşup şemsiyesini aldı. Sonra servisine bindi. Sınıfından birkaç arkadaşı vardı serviste. Onlardan birinin yanına oturdu. Yol oyunca sohbet ettiler, birbirlerine el şakaları yaptılar. Giderken servis ani bir fren yaptı. Herkes sarsıldı. Fren sesi ve güm. Birine çarpıp durdu servis.
---------------------------------
Günlerden Çarşamba. Sabah. Uyandı. Üşüyordu. Sobadaki kömür bitmişti. Yorganına daha çok sarıldı. Çıkmak istemedi yatağından. Annesinin seslenmesi üzerine kalktı. Dışarıda yağmur sesi vardı. Bir of çekti. Yine ayağıma su girecek diye düşündü. Pencereden dışarı baktı. Hızlı yağmıyordu ama damlalar iriydi. Kardeşlerinin üzerinden, ayaklarına basmamaya dikkat ederek banyoya, yüzünü yıkamaya gitti. Odanın dışarısı daha soğuktu. Üşüdü. Yüzünü soğuk suyla yıkadı. İçi titredi. Mutfağa baktı. Annesi bayat ekmekten tost yapıyordu, çay da kaynamak üzereydi. Sevindi. Tostu çok severdi. Gülerek hızlı bir şekilde odaya gitti. Yine dikkatli bir şekilde kardeşlerinin üzerinden geçti. Şifonyerden okul kıyafetlerini çıkarıp boğazlı kazağın üzerine giydi. Altında da içlik vardı. Haftalık ders programına baktı. Fen, fen, mat, mat, sos, rehberlik. Kitaplarını, defterlerini, kurşun kalemini, silgisini ve kalemtıraşını çantasına koydu. Çantanın fermuarını tam kapatamadı. Bozulmuştu. Askılığı da kopmak üzereydi. Çantasını da alıp odadan çıktı. Çantayı kapının önüne koydu. Mutfağa geçti. Tostu hazırdı. Annesi çayını doldurdu. Tostunu ağzını yaka yaka yedi. "Dişlerini de fırçala yavrum" dedi annesi. Banyoya gidip dişlerini fırçaladı. Askıdan montunu aldı. Annesinin ördüğü atkıyı boynuna geçirdi. Üstüne montunu giydi. Ayakkabılıktan ayakkabılarını çıkardı. Bu arada annesi otobüs kartını getirdi. “Bugün yürüyerek gitme otobüse bin. İçinde para vardı en son” dedi. Sevindi. Okula vardığında çok yorulmayacaktı ve daha az ıslanacaktı. Ayakkabılarını giydi. Çantasını aldı. Dışarıya çıktı ki şemsiyesini almayı unutmuştu. Eve dönüp şemsiyesini aldı. Otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Şemsiyesinde bazı teller yerinden çıkmıştı. Yamuk yumuk duruyordu. Biraz utanıyordu bu yüzden ama onu ıslanmaktan koruduğu için mutluydu. Otobüs durağına geldi. Bir beş dakika sonra otobüs geldi. Tıkış tıkıştı. Zar zor bindi. Kartını elden ele öne doğru uzatmalarını istedi. Birkaç durak sonra inenler olmuştu o da rahatladı biraz. Ayakta duruyordu ama en azından tutunacak yer vardı. Otobüs bir yerde kırmızı ışıkta durdu. O sırada bir fren sesi yankılandı. Kafasını o tarafa çevirdi. Karşı yoldaki öğrenci servisinden gelmişti ses. Servisin önünde yatan biri vardı.
------------------------------------------------------
Günlerden Çarşamba. Sabah. Uyandı. Titriyordu. Yol kenarında bulduğu tahtaları atmıştı sobaya. Çabuk bittiği için içerisi çok ısınmamıştı. Sabaha karşı kaldığı yer daha da soğumuştu. Battaniyesine sıkıca sarıldı. Ayağının ucundaki kedi de ayaklarını ısıtmıştı. Çıkmak istemiyordu yatağından. Ama zorundaydı. Kalktı. Dışarıdan yağmur sesi geliyordu. Bugün de işler kesat olacak diye düşündü. Üzüldü. Pencereye gidip dışarı baktı. Az yağıyordu ama damlalar iriydi. Biraz izledi. Toprağın kokusunu aldı. İçi ferahladı. “Bugün de peçete satayım” dedi. Banyoya gitti. Sular kesikti. Yani kesmişlerdi faturayı ödeyemediği için. Camiideki çeşmeden doldurduğu suyla yüzünü yıkadı. Ellerine baktı. Bu ayakkabı boyası siyahlığından bıkmıştı. "Bir türlü geçmiyor bu meret. Olsun ha alın teri ha elin karası" diye geçirdi içinden. Mutfağa geçti. Uyku sersemliğiyle biraz baktı. “Niye geldim ki mutfağa sanki yiyecek bir şeyim var” diye söylendi. Odaya gitti. Koltuğun üzerine attığı kıyafetleri giydi. Çantasını açtı. Peçeteleri az kalmıştı. Cebindeki paralara baktı. “İyi” dedi “bir iki paket daha alabilirim.” Koltuğun üzerindeki ceketini giydi. Birkaç yerinden yırtık çantasını alıp kapıya gitti. Terliklerini ayağına geçirdi. Eve ve kediye selam verip çıktı dışarı. Yolda daha az ıslanmak için ağaçların, tentelerin altından yürüdü. Metro durağına gidiyordu. "Hem sıcak olur hem ıslanmam. Güvenlikten de geçebilirsem ne âlâ" diye düşündü. Yürümeye devam etti. Çok üşümüştü. "Bir an önce yetişsem şuraya" deyip daha hızlı yürümeye başladı. Çift yön bir yola geldi. Durdu. Soluna baktı gelen araba uzaktaydı. Yola atladı. Sağından gelen servisi görmemişti. Arabanın fren sesini duydu. Sağına baktı. Kaçmak için son bir hamle yaptı.
Ahmet Can