-Bir bahçede koşarken çiçekleri tek tek göremezsin ama çiçeklerin rayihasında kendini kaybedebilirsin. diye mırıldandı Ebru. Elinde en sevdiği şiir kitabı vardı.
+Anne, rayiha ne demek?
-Güzel koku demek oğlum. Mesela çiçeklerin kokusu güzeldir, değil mi?
+Evet anne, çok güzel.
-Fikret biliyor musun, çiçekler koparılınca kokularını kaybeder. O yüzden onları koparmamalıyız. Ben çok üzülüyorum koparılan çiçekleri görünce. Sen sakın çiçekleri koparma, tamam mı güzel oğlum? Haydi, içeri girelim artık. Yağmur geliyor bak, kara kara bulutlar var uzakta. Islanıp hasta oluruz sonra.
+Tamam annecim.
.
Ebru daha küçücük bir çocukken evlerine hırsız girmiş, tüm evi yerle bir etmişti. Ebru’nun o günden hatırında kalan tek şey annesinin ağlayarak dağılmış eşyaları yerlerine koymasıydı. Bu yüzden büyüdüğünde düzen takıntısı başlamış ve bunu aşamamıştı. Nitekim OKB tanısı alması çok geç olmamıştı.. Çeşitli takıntıları vardı. Evde asla pijamayla dolaşılmayacak, eve gelince ilk iş eller yıkanacak, yemekler hep aynı vaktinde yenecek, sofradaki tabakların rengi uyumlu olacak, herkes çayı ince belli çay bardağında içecek, evde yüksek sesle konuşulmayacak, mutfak düzeni bozulmayacak…Özellikle bir insanın geğirmesine tahammül edemezdi. Abisi onu kızdırmak için sürekli geğirirdi. Ebru bu yüzden erkeklerden uzak dururdu. Bir gün oldu Sinan’la tanıştılar ve birbirlerini çok sevdiler. Evlendiler ve çok tatlı bir erkek çocukları oldu. İsmini Fikret koydular. Fikret şimdi 3. sınıfa gidiyordu. Çok akıllı ve uslu bir çocuktu. Okulda örnek öğrenciydi. Annesini ve babasını üzecek hareketler yapmaz, hep başarılarla gururlandırırdı onları. Fakat bir gün olaylar gelişti ve ailecek unutamayacakları üç gün geçirdiler.
.
Fikret okuldan gelmiş, üstünü değiştirdi. Annesinin hazırladığı sofraya oturdu ve bulgur pilavını yedi. Yemeği yedikten sonra ellerini yıkayıp salona gitti.
+Annecim eline sağlık. Ben doydum, hatta o kadar doydum ki şimdi patlayacağım.
-Afiyet olsun oğlum, minnoşum benim. Ellerini yıkadın değil mi?
+Evet anne yıkadım, dedi Fikret. Sonra kıkır kıkır gülmeye başladı.
-Ne o oğlum? Niye gülüyorsun?
Fikret aniden annesine yaklaştı, derin bir nefes aldı ve “Çok gazım var anne.” diyerek geğirdi. “Oh be, şimdi rahatladım.” dedikten sonra kahkahalarla gülerek odasına gitti. Ebru şok olmuştu. Oğlunun yaptığı harekete inanamıyordu, anlam dahi veremiyordu. Şaka mı yapmıştı, yoksa gerçekten geyirmiş miydi? Hayır şaka olamazdı, resmen geğirmişti. Ebru ilk şoku atlattıktan sonra kocasına telefon etti.
-Alo, Sinan. Çok kötü bir şey oldu. Çabuk eve gel.
+Ay karıcım ne oldu, bismillah? Oğlana bir şey mi oldu?
-İnanamıyorum Sinan! Fikret örnek öğrenci, uslu, akıllı. Nasıl böyle bir şey yapar? Aklım almıyor.
+Ne oldu Ebru, çıldırtma adamı. Kopya mı çekmiş, ne yapmış?
-Delireceğim Sinan. Gelip yüzüme karşı geğirip kahkaha atmak da ne demek oluyor. Bizden görse neyse diyeceğim, nerden öğrendi bunu. Ay bayılacağım şimdi. Hemen eve gel!
+Ebru, dur bayılma. Balkona çık bir nefes al, sakinleşmezsen ilacını iç. Ben gelene kadar Fikret’e bir şey deme. Allah Allah! Neden böyle bir şey yaptı ki, şaka mı yaptı acaba aklınca?
-Sinan ne şakası Allah aşkına, resmen gerçekti. Kabus gibiydi.
+Tamam, dinle beni. Oğlumuz bizi her zaman izler ve örnek alır, biliyorsun. Ben hemen geliyorum. Geldiğimde bir plan yapacağız ve bu yaptığının yanlış olduğunu ona anlatacağız tamam mı?
-Ne planı Sinan Allah aşkına?
+Sen sakinleş, ben hemen geliyorum. Gelince konuşuruz.
Plan hazırdı. Sinan yemek yedikten sonra geğirecek, Ebru da bunun yanlış bir şey olduğunu, aile içinde heleki insanlar içinde asla böyle davranılmaması gerektiğini anlatacak, onu ayıplayacaktı. Ama ters giden bir şey vardı ki Ebru kocasını hiç böyle bir durumda görmemişti. 11 yıllık evlilikleri ciddi bir saygı çerçevesinde devam etmişti.inan Ebru’nun bundan nefret ettiğini çok iyi bilirdi. Ebru hayal dahi edemiyordu masada neler olacağını. Öyle böyle derken akşam yemeği vakti gelmişti. Ebru sofrayı kurdu ve "Yemek hazır!" diye içeri seslendi. Sofraya oturdular ama Ebru'nun iştahı yoktu. Gözü Sinan da ve oğlundaydı. Yemek bittikten sonra Sinan konuşmaya başladı.
+Eline sağlık Ebru, bu makarna muhteşem olmuş be.
Ebru sicim gibi terliyordu, 5 saniye sonra geğirecek olan kocasına bakıyordu. Adeta yalvaran gözlerle, yapma dercesine...
Ve o ses duyuldu.
+Gaaarggg! Oh rahatladım.
Ebru bayılacak gibiydi. Sinan'a bakamıyordu. Sakinliğini korumak istedi ama başaramadı. Bir anda sinirleri boşaldı ve kahkaha patlattı. Sinan ise boş gözlerle Ebru'ya bakıyordu. Anlam veremedi önce ama sonra kendi de gülmeye başladı. Neden güldüğünü oda bilmiyordu aslında. Oğulları ise şaşırmış halde onlara bakıyordu.
+Niye gülüyorsunuz? dedi Fikret.
-Annecim, hahaha.
+Anne, çok korkunçsun. Ne olur daha fazla gülmeyin.
-Oğlum yemeğini, hahaha bitirdiysen odana gider misin? Hahaha. Birazdan geleceğim, dedi Ebru.
Oğulları masadan kalkarken hala gülen Ebru ve Sinan beş dakika sonra sakinleşmişlerdi.
+Ebru ne yaptın ya? Gözümden yaş geldi. Hem de batırdın planı. Niye güldün o kadar anlamadım ki.
-Ya Sinan ben bayılacağım sandım. Bilirsin hiç sevmediğim şeydir. Ne biliyim, ben seni hiç öyle görmedim ki. Tuhafıma gitti, sinirim boşaldı. Ay nolur bir daha yapma.
+Aman Ebru be, ne diyeceğiz şimdi bizimkine.
-Off Allah'ım off. Ne biliyim ne diyeceğiz.
+Tamam gidip konuşacağız, haydi.
-Şurayı toplayalım da öyle gidelim. Hem biraz daha sakinlemiş oluruz.
+Tamam haydi o zaman.
15 dakika sonra odaya gittiklerinde oğulları uyumuştu. Ertesi gün okuldan gelince konuşma kararı aldılar.
.Ebru ve sinan okuldan gelen Fikret’in kapısında fısır fısır konuşup lafa nasıl gireceklerini tartışırken Fikret kapıyı açtı.
+ Anne, ne yapıyorsunuz? Ben çok açım.
-Oğlum biz...
Sinan araya girdi.
-Oğlum konuşmamız lazım. Dün olanlar hakkında.
+Ne konuşacağız?
-Annene yaptığın hareket hakkında oğlum.
+Tamam baba, hemen anlatayım. Dün derste öğretmenimiz bu konuları anlatmıştı. Yani toplum içinde yapılmaması gereken hareketleri. Sonra da ödev vermişti. Evde bu hareketlerden birini yapın ve ailenizin nasıl tepki verdiğini defterinize yazın. Her şey geçtikten sonra bunun bir ödev olduğunu anlatın. Bende...
Ebru şok oldu. Oğlunun sözünü kesti.
-Oğlum böyle ödev mi olur? Ay kalbime inecek. Ne yazdın defterine ver bakayım. İnşAllah sofrada olanları yazmamışsındır.
Ebru oğlunun çantasında sosyal bilgiler defterini arıyordu. O sırada Sinan:
-Oğlum bunu dün akşam neden söylemedin?
+Babacım annem geleceğim dedi. O gelene kadar ben uyumuşum.
Ebru defteri bulmuş cümleleri okuyordu. Okudukça fenalaştı.
"Ben geğirdikten sonra annem bir şey söylemedi. … Babam yemek yedikten sonra geğirdi, annem kahkahalarla güldü. Sonra babam güldü."
Ebru öğretmeni aramayı düşündü. Ona bir yanlış anlaşılma olduğunu anlatmak, ona anlatmakla kalmayıp dağa taşa haykırmak istiyordu.
-Sinan, ay Sinan! Şimdi bayılacağım, oku şunları. Bana fenalıklar geldi.
Sinan tahmin ettiği cümleleri okumuştu. Bir yandan Ebru'nun bileklerini kolonya ile ovarak oğluna söylenmeye başladı.
-Ah be oğlum. Sanki her zaman geğiriyormuşum gibi... Hem anneni bilmiyor musun? Evde pijamayla bile gezemiyoruz, geğirmek ne demek?
Bir iki dakika sustular. Ebru perişan haldeydi. İlacını içip sakinleşmeye çalışıyordu. Sinan tekrar konuşmaya başladı.
-Öğretmen ne dedi bu yazdıklarına?
Fikret çantadan bir zarf çıkardı ve Sinan'a uzattı.
+Size bunu gönderdi.
Ebru zarfı görünce yüksek sesle isyan etmeye başlamıştı.
-Sinaann, rezil olduk Sinan. Ne yazmış oku hemen. Bayılacağım şimdi.
-Aman Ebru be, bayılacaksan bayıl sende. Ne bu canım? Dur hele şunu bir okuyalım.
Sinan zarfı açtı. Okumaya başladı.
"Sevgili Ebru hanım ve Sinan bey, oğlunuzun defterindeki yazıyı okudum. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu yanlış durumun karşısında bir açıklama yapmam gerekiyor.. Lütfen en kısa zamanda okula geliniz ve bu duruma bir açıklık getiriniz.
Teşekkür ederim.”
-Sevgi Öğretmen"
.
Ebru ve Sinan sabahın köründe okulun kapısındaydılar. Hava yağmurlu ve soğuktu. O yüzden tören okulun içinde yapılmıştı. Törenden sonra Ebru ve Sinan öğretmenler odasının kapısında Sevgi Öğretmeni beklemeye başladılar. Uzaktan gelen öğretmeni görünce Ebru kocasına dönüp “Ay, bayılacağım şimdi.” dedi. Sinan “Ebru Allah aşkına bir gün gerçekten bayılacaksın, sus şöyle deyip durma.” dedi. O sırada Sevgi Öğretmen yanlarına gelmişti.
-Hoşgeldiniz. Buyrun içeri geçelim. Nasılsınız?
Sinan “İyiyiz hoc…” derken Ebru sözünü kesti. Heyecandan sesi titriyordu.
-Hocam hiç iyi değiliz. Çok büyük bir yanlış anlaşılma var. Siz çağırmasaydınız da biz gelecektik. Hocam biz hep çok dikka…
Sevgi Öğretmen Ebru’nun sözünü keserek:
-Ebru hanım sakin olun. Yavaş yavaş anlatın. Aslında durum şu ki Fikret ödevini yanlış anlamış. Onun için böyle bir saygısızlık yapmış. Bunun için çok özür di…
Ebru Sevgi Öğretmeni duymuyordu bile. O sadece olayı açıklamak için çırpınıyordu.
-Hocam biz özür dileriz. Sinan sofrada isteyerek geğirmedi, dedi Ebru.
Sinan’ın siniri bozulmuştu. Gülerek:
-Hocam, kusura bakmayın. Kendimi tutamadım. Müsadenizle ben açıklayayım.Ebru canım müsade et.
Sinan anlattı, hoca dinledi. Ebru araya girdi, hoca ve Sinan dinledi. Hoca konuştu Sinan ve Ebru dinledi derken zil çaldı. Sevgi Öğretmen:
-Ebru hanım, endişenizi anlıyorum. Yıllardır OKB hastası olduğunuzu ve bununla yaşamanın ne kadar zor olduğunu da biliyorum. Fikret çok uslu ve örnek bir öğrencidir, biliyorsunuz. Anlattığım gibi bir yanlış anlaşılma olmuş. Hiç huyu değildir ama ödevi yanlış anlamış. Sizin aklınız kalmasın, ben Fikret ile konuşacağım. Sizin gönlünüzü alacaktır.
.
Akşama Fikret okuldan dönerken annesine çiçek toplamak istedi. Ama Ebru’nun çiçeklerin koparılmasına üzüldüğü için bunu yapmaktan vazgeçti. Ebru’ya vermek için topraktan bir taş aldı. Eve gittiğinde taşı güzelce yıkayacaktı çünkü Ebru yerden alınmış şeyleri yıkamadan kullanmazdı.
Eve vardığında doğruca ellerini yıkayıp üstünü değiştirdi. Cebinde iyice yıkadığı taş vardı. Sonra Ebru’nun yanına gitti. Ebru kanaviçe yapıyordu. Biraz daha sakinleşmişti. İçeri gelen Fikret’e:
-Ellerini yıkadın mı oğlum? diye sordu.
-Yıkadım annecim. dedi Fikret. Elini cebine attı ve taşı çıkardı.
-O ne oğlum? Sokaktan mı aldın onu?
-Annecim o yaptığım hareket için özür dilerim. Ben ödevimi yapıp aferin almak istemiştim ama biraz yanlış anlamışım. Öğretmenim anlattı, çok üzülmüşsün. Seni bu kadar üzeceğimi düşünemedim. O hareketten nefret ettiğini bilmiyordum. Özür dilerim. Bak, gelirken sana çiçek toplamak istedim ama sen üzülürsün diye onları koparmadım. Rayihaları gitmesin diye. Sana bir taş getirdim ama merak etme sabunla iki kere yıkadım. Sen üzülme yeterki.
-Ah oğlum, çok düşüncelisin. Sana efendi çocuk olmak çok yakışıyor. Gel şöyle bir sarılalım. Öpeyim seni.
Fikret kıkırdayarak annesini yanına gitti.
-Ay annecim çok gazım var, dedi.
Ebru tam ağzını açmış bir şey diyecekken Fikret gülerek “Şaka Şaka!” dedi.
-Cemre Nur