Öğrenciyim Ben

Emine Ecran Şenel

Gözlerimi aralamayı bile bilmeyerek geldim dünyaya. Öğrenmeyi öğrendim ilkin. Yemeyi başkalarından öğrendim. Yürümeyi ve konuşmayı da… Okumayı, yazmayı, bağırmayı, vurmayı, kırmayı öğrendim birilerinden. Peki ya düşmeyi? Yerken dökmeyi, konuşurken sürç-i lisan etmeyi kimden öğrendim? Sevmeyi mesela, ağlamayı, gülmeyi, yağmurlarda ıslanmayı, huzuru hissetmeyi kimden öğrendim?...

Öğrenmeyi sevdim. Üstadlar edindim kendime.Üstadları sevdim. Herşeyi ama herşeyi öğretmelerini istedim. Uçmayı öğrenmek istedim, kanatlarımı kırptılar, "bizim dediklerimizi yaparsan en yükseklere uçabilirsin" dediler. "Kanatlarım kırpılırken nasıl uçarım?" demedim. Öğrenciydim ben, sustum. Koşmak istedim "koşmak yasak" dedi üstadlar, dizlerimi kırdılar. Öğrenciydim ben, oturdum.Yağmur yağdığında, "ıslanmak huzur verir" diyecektim "yağmur diye birşey yok, huzur ise bizim öğrettiklerimizde" dediler. İtiraz edecektim boynuma kemend taktılar. Ne anlattılarsa kafa salladım, "işte şimdi tam bir öğrencisin" dediler. "Aşk?" dedim "yok", "vecd?" dedim "nereden öğreniyorsun bunları?" dediler. "Yağmurun huzur verdiğini öğretenden öğreniyorum" demedim. Kafa salladım, çünkü öğrenciydim ben. Kafa sallamayı güzel öğrenmiştim, en iyi ben kafa sallıyordum.

Üstadlarımın öğrettiklerinden başka şeyleri unutmaya başlamıştım. Sevmeyi mesela, ağlamayı, gülmeyi, yağmurlarda ıslanmayı, huzuru hissetmeyi unutuyordum artık. Aşk ve vecd ne demek bilmiyordum. Üstadlarımın boynumdaki kemendi çok sıktıkları birgün dayanamayıp "hani dediklerinizi yapınca uçacaktım, neden uçamıyorum?" diye sordum. "Şaka yaptık biz sana. Uçmak bir hayaldir, uçamazsın" dediler. Beynimden vurulmuşa döndüm, ya da kalbimden vurulmuşa. Vurulmayı kimden öğrendim?… Öyle bir vurulmak ki kalbim infilak etti sanki. Çıkarıp kemendimi koşmaya başladım. Koştum, düştüm, koştum, düştüm… Demek şakaydı. Uçmak şakaydı demek… Yağmur yağmaya başladı. Islandım, huzurla doldum. Bedenim yağmurla, ruhum huzurla ıslandı. Demek şakaydı… Yağmurun yokluğu şakaydı. Şakaydı demek aşkı red, vecdi inkar.

Ağladım. Bağıra bağıra ağladım. Uçurumun kenarına geldim ve kendimi bıraktım. Diplere düştüm uçmak beklerken… Yine ağladım. Sahi, ağlamayı kimden öğrenmiştim? Ve işte bir el… Göz yaşlarımı sildi, kanatlarımı okşadı. Yıllardır kırpılan kanatlarıma can geldi. Üstadların bilmediklerini öğretenindi bu eller. Canlanan kanatlarımla uçtum. O'na uçtum. O'na koştum. Biricik üstadım O'ydu benim, anladım. Üstadların sevmediğini sanırdım ama O sevdi beni. Sevmeyi, sevilmeyi O'ndan öğrendim. Ve işte aşk… O, gerçekleri öğretiyordu, diğerleri şakaydı. Ama güldürmeyen şakalardan. Siz deyin eşek şakası, ben deyim yalan.

Uçmayı öğrettiği gibi konmayı da öğretti üstadım bana.Yeryüzüne konmayı, dağlara, taşlara ve gönüllere konmayı öğretti. "Hayatın boyunca öğrenci olarak kalacaksın. Karşılaştığın herkesten, hatta her mahluktan, yaşadığın her olaydan bir şeyler öğreneceksin. Mesela acı çekmeyi öğreneceksin. Acı yağmurlarında sırılsıklam olmayı, ancak acıyla olgunlaşabileceğini öğreneceksin." dedi. "Ne olursa olsun. Ama sen hep yanımda kal." dedim, "Beni andığın vakit ben de seni anarım.(bkz: bakara sr. 152) Kendini benden ayırmadığın müddetçe seninleyim." dedi. Ve devam etti "Konduğun gönüllerde beni bulacaksın, güldürdüğün yüzlerde, kokladığın çiçekte. Bakmayı bilirsen ben her yerdeyim." Gözyaşı silmenin yağmur kadar huzur verdiğini, başkalarının acısına ortak olmanın da uçmak kadar eğlendirdiğini öğretti. Öğrenmem gerekenlerin en önemlisi ise dünya ve dünyadakilerin şaka olduğuydu. Gerçek diyarlara gerçek bir uçuşla uçana kadar bu şakalara katlanmam gerekiyordu. Bunu unutmamalıydım. Öyle söyledi üstadım. "Her yerde benimle olursan, yaptığın herşeyi benim için yaparsan, gerçeklere ulaşabilirsin. En güzel yağmurlara, bitmeyen huzurlara, gerçek bayramlara erişebilirsin o zaman..." dedi.

"Biricik üstadım! Bu şakalar diyarında acı yağmurlarıyla ıslanırken, öğrencini sensiz bırakma. Bırakma ki gerçek diyarlarda sana kavuşabileyim..."