Öğrenci,Yağmur,Şaka
Ali Öğretmen pencereden yağmurun altında koşuşturan öğrencilerini izlesin. çocukları izlerken öğrencilerine ve işine olan sevgisini düşünsün. Öğrencilerden birisi öğretmen için bir şaka planlasın okulun hemen yanında bulunanfabrikaların atıklarına doğru bir öğrenci kaçsın diğerleri de bu planın parçası olarak hocaya haber versinler Hoca her zaman ki gibi ona şaka yaptıklarını duşünerek umursamasın. Hikaye boyunca aralıklarla yağmur yağsın. fakat bu okul özel öğrencilerin bulunduğu okul. bu sefer gerçekten öyle bir olay yaşansın.Şaka olayın bir parçası olmalı. Belki de olayı gerçek bir yaşam hikayesine de bağlarım yada bir mesaj veririm mesaj veren öykülere bayılıyorum çünkü.
Yağmurla Gelen
Ali Öğretmen odasının penceresinden dışarıda koşuşturan öğrencilerini izlerken derin düşüncelere dalmıştı. Yağmur hafif bir şekilde çiselemeye başlamıştı. Bu okulda çalışma fırsatı bulduğu için ne kadar şanslı olduğunun farkındaydı. Sorumluluğunun da bir o kadar ağır olduğunun bilincinde. Fakat tuttuğunu koparan, kafaya koyduğunu gerçekleştiren bir yapıya sahipti. Burada olmak ona huzur veriyordu. Ah bir de şu fabrika olmasa! Çok mutlu bir şekilde yaşayıp gidecekti fakat çevreyi kirleten o fabrika, çocukların sağlığına zarar veren o fabrika tüm moralini bozmaya yeter de artardı. Dünyayı sen mi kurtaracaksın diyenlere tek bir cevabı vardı. Evet, Önce bu çocukları bu rezil fabrikadan sonra dünyayı kurtaracağım. Ali öğretmen doğayı çok severdi fakat bu öfkesinin sebebi doğa sevgisi değildi. Öğrencilerine duyduğu sevgi ve şefkatti. Onların o masumiyetini hiç bir şeye değişmezdi. Elinden bir şey gelmeyişin verdiği çaresizlik girdabı onu derin bir acıya sevk ediyordu. Her ne kadar üzülse de hayat devam ediyordu. Çalıştığı özel eğitim okulu daha yeni yapılmasına rağmen fabrikanın yanına yapılma sebebini anlamamaktaydı. Çocukların zaten var olan sağlık sorunları daha da artmaktaydı. Yağmur arttıkça öğrenciler daha da seyrekleşmeye başladı. Kimse kalmayana dek gözünü ayırmadı onlardan. Daha geçen gün öğrencilerden birisi bataklığa düştü diye haber geldiğinde yüreğine inmişti. Onların başına bir şey gelmesinden çok korkuyordu. Neyse ki öğrencilerin ona şaka yaptıklarını öğrenince içine su serpilmiş gibi rahatladı. Fakat onlara biraz da kızarak böyle şeyler hakkında şaka yapmamaları gerektiğini tembihledi. Bu şaka olayına da bir çözüm bulmalıydı. Fakat şu anki önceliği gidip tüm öğrencilerin içerde olup olmadığını kontrol etmekti. Az önce gözünü ayırmadan beklemişti içeri girmelerini fakat içinin rahat etmesi için tekrardan kontrol etmeyi alışkanlık haline getirmişti. Gidip saymaya başladığında sayının tam olduğunu farketti. Köşede oturan en yaramaz öğrenci olan Nesimi’nin koltuk altında bir şeylerin kıpraştığını hisseti. Yine bir şakanın peşinde olduklarını düşündü fakat ses etmedi. Belki başka birisi onunla bu kadar uğraşsa bu kadar şaka yapsa; dayanamayıp sinirlenebilirdi. Fakat onlara sinirlenmek bir yana dursun kızamıyordu bile. Her yerde yağmur sonrası toprak kokusu varken burada her yer fabrikanın atıklarının pis kokusuyla doluyordu. Hiç bir yetkisi ve görevi olmamasına rağmen fabirka müdürü ile görüşmeye gitmiş fakat eli boş geri dönmüştü. Maliyetli olduğu gerekçesi ile fabrika atıklarında ve bacalarında alması gereken önlemleri almıyordu. Üstelik okulun müdürü Fevzi Hoca’dan da azar işitmişti boyundan büyük işlere kalkıştığı için. Fakat bir an olsun tereddüt etmeden bu çocuklar bizim, hepimizin, biz sahip çıkmazsak kim haklarını savunacak dedi.
Fevzi Hoca biraz geriye doğru yaslanarak kendinden emin bir tavırla; -Biz bilmiyor muyuz sanki çevreyi kirlettiklerini, biz gidip konuşmayı bilmiyor muyuz sanıyorsun? Adamlar anlamıyor, para diyor başka bir şey demiyorlar. Biz okulun yerini değiştirmeye uğraşıyoruz. Her yağmur yağdığında oluşan pis kokuyu almayı ben çok mu istiyorum sanki? Ama herkes kendi üzerine düşeni yapacak. Bundan sonra gözüm üzerinde şikayet gelmesini istemiyorum sizin hakkınızda.Sizi severim fakat bana yanlış bir hareketle gelmeyin. İşiniz olmayan şeylere de karışmayın!
Ali öğretmen biraz da olsa anlaşılmış olmanın, başkalarının da aynı dertle dertlenmiş olmasını öğrenmenin verdiği duyguyla rahatlamış olsa da çözüm bulunamaması içini acıtmaya devam ediyordu. İnancını kaybetmeye niyeti yoktu. Müdürün odasından ağır adımlarla odasına doğru yürürken istemsizce içinden kaldığı zor durumdan yakınıyor ve bir çare arıyordu. Aslında çare kendisinde saklıydı. Zorun içindeki kolaylığı bulmak Ali Öğretmenin sınavıydı. Üstelik bu sınav kağıt kalemle yapılmıyor bizzat yaşayarak silgi kullanılmadan yapılan bir sınavdı. Dikkatli davranmalıydı çünkü bir daha aynı hataya düşüp Fevzi Hoca’yla karşı karşıya kalacak bir durumda olmamalıydı. Aklında oluşan tüm düşüncelerle öylece odasına girip oturduğunda dışarıda bir öğrencinin köşede oturduğunu farketti. Yağmur yeniden etkisini göstemeye başlamıştı fakat öğrenci yerinden kımıldamıyor ve ağlar gibi başını öne eğiyordu. Hemen odasından çıkıp yanına gitti sırılsıklam olmuştu. Hastalandığından korktu ve içeriye götürüp üstünü kurulamasına yardımcı oldu. Ağlamasının nedenini sorduğunda arkadaşlarının sürekli kendisine şakalar yaptığını ve bazen bu şakaların dozunu kaçırdıklarını söyledi. Ve ister istemez kalbini kırdıklarından bahsetti. Ali öğretmen bunları duyunca kendine yapılan şakaları görmezden gelebilirdi fakat başka bir öğrencisine yapılan şakalara üstelik kalbini de kırarlarken tepkisiz kalamazdı. Hemen bir plan hazırladı ve onlara anladıkları dilden aynı şekilde bir şaka düzenleyip kalp kırıklığının nasıl bir duygu olduğunu onlara hissettirmek istedi. Fakat öyle bir şey yapmalıydı ki kalplerini kırmadan kalp kırıklığının önemini anlatmalıydı. Sonra tekrar gözlerini dışarıda yağan yağmura çevirdi ve baktı. Şu kelimeler döküldü dilinden; yağmur gibi olmalı vereceğim ders; zihin dünyalarında bir şeyler filizlenmesine vesile olmalı. Yağmur gibi olmalı alacakları ders; ağlarken gözden düşen yaşların ne olduğunu anlamalı. Yağmur gibi olmalı; döküldüğü yerde hem bir iz hem de âlamet bırakmalı.
Fabrikaya ilişti gözü yağmur sonrası oluşan koku aklına geldikçe tiksiniyordu fabrikadan. Aklına geldikçe sızlıyordu vicdanı, aklına geldikçe yakınıyordu elinden bir şey gelmeyişine. Kızıyordu çaresizliğine. Dünya böyle gelmiş böyle gider diyenlere inat yaşıyordu bu hayatı. Ali öğretmen gerçek bir eğitimciydi. Bu dünyaya bir şeyler öğretmeden gitmeye niyeti yoktu. Fakat o öğrencileri için üzülürken fabrikanın dumanı onun ciğerini iflas ettirmişti. Bir süre solunum sıkıntıları yaşadıktan sonra hayata gözlerini yumdu. Vefat etmeden 1 ay önce hayalini kurduğu ve emek verdiği şey gerçek oldu. Yetkililer artan hastalıkları dikkate alarak okulun fabrikanın yanından taşınmasına karar verdi. Bu haberi duyunca muzaffer bir komutan edasıyla gülümsedi o güzel öğretmen. Yaşadığı zorluklara rağmen yılmadı. Karşılaştığı engellere rağmen bıkmadı. Hayatını adadığı öğrencilerinin daha rahat bir ortamda sağlıklı bir şekilde okuyacaklarını duyduğundaki sevincini gören tüm sevincini bu ana sakladığını düşünürdü. Öğretmen bilgi öğretmekle yükümlüydü. Yağmur bilginin ta kendisiydi. Şaka eskiden lâtifeydi; şimdi şekli şemali bozuldu, çekilmez oldu. Aslında her şeyin başı eskiye duyulan özlemdi. Ve özlem yağmurla birlikte akıp gitti özlemler de tat vermez oldu. Arsız oldu şakalar, edepliydi Lâtifeler. Bir medeniyet vardı Anadolu’nun bağrında yaşayan; kuşlara yuva yapan, kaldırımları çukur şeklinde yaparak hayvanların su içeceği alanları oluşturan. Ve bir medeniyet yaşardı Anadolu’da; bir elin verdiğini diğer elin görmediği. Biz önce o elleri kaybettik kangren olduk gömüldük. Yeniden dirilmeyi bekliyor o tohum; ekmesini bilen gönüllerde...
(Mesaj ne kadar anlaşıldı yada ne kadar etkili oldu emin olamadım ama düzenleyince ancak böyle bir şey çıktı.)