Yağmur birden başlayınca durup kalmıştım öyle. Elimde yemeğim, yurt bahçesindeyim. Bahçedeki ağaçların arasında her zaman geldiğim banktayım. Açık havadayım ama içim daralıyor. Sığamıyorum bu bahçeye, sığamıyorum bu şehre. Araba sesleri geliyor, yağmur yağıyor ve ben elimdeki yemeğe bakıyorum. Sonra bakışlarımı gökyüzüne çeviriyorum. Çaresizce ruhunu kurtarma çabası bu. Bazen insan baktığı yere gidebilir gibi hissediyor. Gidemiyorum. Karşıdaki fakültenin çatısına bakıyorum. Bir an orada olduğumu hayal ediyorum. Orada olduğumu ve...
Bir arabanın korna sesi beni düştüğüm gökyüzünden kurtarıyor. Merhaba. Ben bu hikayenin en anlatılmak istenmeyeniyim. Anlatılmayacağım. Siz okuduğunuzu, anladığınızı sanacak ama ben görünmezlik pelerininin altında saklanıyor olacağım. Birçok insanın yaptığı gibi. Birazdan arkadaşlarım gelecek veya ben gideceğim ve hep güleceğim. Anlamayacaklar. Okula gideceğim, tüm sunumları, ödevleri, tezleri tamamlayacağım ve güleceğim. Anlamayacaklar. Oysa insan sarrafı olması ile övünür bir çoğu. Kızmıyorum hiçbirine. Kendi halinde yaşayan, kampüsün içindeki bir yurtta kalan ama hayatında hiçbir yeri yurt belleyememiş, sessiz, çalışkan ve bir o kadar da kendi içinde tembel bir öğrenciyim. Arkadaşlarım bilmez yağmurların beni hüzünlendirdiğini, eğer yalnız kalırsam her yağmurda zihnimde kendimi katlettiğimi. Ben de söylemem onlara yalnız kalmak istemediğimi. 2 sene önce yine yurt bahçesinde, yağmur yağarken, üzerimde incecik bir hırka ile üşürken ve yalnızken ne kadar da çok istemiştim birinin peşimden gelmesini. Belki gelseydi biri o gün, kurtarsaydı beni zihnimden, çekip alsaydı düşüncelerimden yine yaşanır mıydı unutamadığım o gün?
Ne kadar sürede karar vermiştim, planlamış mıydım tüm ayrıntıları? Hatırlamıyorum. Ama 2 sene önce o yağmurda, düşüncelerimin gittiği noktaya gitmeye karar vermiştim.
Kararımı verdikten sonra kısa bir yazı yazmıştım. Sonunda 3 adım ileri 5 adım geriyken bile gidilebileceğine dair. Hala her cümleyi noktasına kadar hatırlıyorum.
"Hafif yağmur, hafif rüzgar... Bu havada çok güzel gidilir. Kalbini sıkıştıran, gözlerini buğulandıran, içinde tortulanan o nefesten; yıllardır gelemediğin kendinden, senden gitmeyen düşlerden öyle güzel gidilir ki. Duramadığın gölgeden, sallanamadığın salıncaktan, uzaktan baktığın kaydıraktan, yüzüne yerleşemeyen tebessümden, çarpmamak için yolunu değiştirdiğin kalabalıktan, hatta yüreğinin bir köşesine sinmiş hayatına yayılan o sessizlikten bile gidilir. Bir adım geri, sağa dön, 3 adım ileri sağa dön, 10 adım geri... 10 adım geri büyüktür 20 adım ileriden. 3 adım ileri 5 adım geriyken bile gidilir. Öyle güzel gidilir ki."
Çok yakın olduğum arkadaşlarıma okumuştum bu yazdıklarımı, fark etmelerini umarak. Güzel olduğunu söylemişlerdi her biri, gizlediğim şifreyi fark etmeden. 10 adım gerinin neden 20 adım ileriden büyük olduğunu sorgulamadılar. Güzel olmuş. Öyleyse sonu da güzel olsun demiştim içimden. İkindi vakti yurdun bahçesinde her zaman oturduğum banka gitmiştim son bir kez düşünmek için. Biraz güneş vardı. Sağımdaki ağaca baktım. Kabuğuna dokundum ona doğru uzanıp. Nefes aldığını hissetmeye çalıştım. Diğer tüm canlılardan vazgeçmiş, yanımdaki ağacın beni kurtarmasını umuyordum. Elimi çekip etrafımdaki yeşilliğe baktım. Çok kısa bir an, belki bir saniye için ben ne yapıyorum diye düşündüm. Ama o kadar kısaydı ki yetişemedim bu düşünceye. İçimdeki tüm umudu ve güzel şeyleri beynimin içinde bir odaya kilitlemiştim sanki. Bir anahtarın gelip onları serbest bırakmasını bekliyordum. Gelmedi. Hiçbir yeri yurt belleyemeyince kimsesiz kalıyormuşsun. Gün içinde herkes gibi hayatına devam ediyor, en mutlu sen oluyor ve bunu herkese kanıtlamaya çalışıyor ama gün sonunda kimsesizliğinin farkına varıyormuşsun. Kalkıp yurda doğru yürümeye başladım. Birkaç öğrenci geçti yanımdan, yüzlerine bakmadım. Kapıya beş adım kala Simge ile karşılaştım. Arkadaşlarımdan biri, beni fark etmeyen. Gülümsedim.
"Her yerde seni arıyordum Hayat. Hadi gidiyoruz."
"Nereye?"
"Gidince anlatırım. Biraz eğleneceğiz, bunu bilmen yeterli."
"Yorgunum ben, uyuyacağım"
Düşüncemin beni götürdüğü son noktaya gideceğim diyemedim. Yorgunum dedim. Suratını astı biraz ama çok da ısrarcı olmadı. Tam ayrılacakken bir giz daha bırakmak istedim hayata tutunmaya çalışırcasına.
"Simge. Sana bir sır vereyim mi? 10 adım geri burası."
Bulunduğum noktayı işaret ediyordum bakışlarımla. Anlamsızca baktı, önce baktığım noktaya sonra da yüzüme. Son bir kaybedişle gülümsedim. Ve ilerledim artık emin olduğum sona doğru. Asansör vardı ama merdivenleri kullandım. Yavaş yavaş çıktım 15 katı. Çatı boştu, genelde boş olurdu. Dağınıktı ve çok fazla gereksiz malzeme vardı. Yazın sıcaktan kışın soğuktan kimse duramazdı burada. Ben bazen kaçardım bunaldığımda. Bir gün Simge'nin beni takip edip de beni burada yakalamasından sonra gelmez olmuştum. Şimdi son bir kez daha...
Hedefim belliydi. Acelem yoktu. Yavaş yavaş ilerledim. Geriledim desem daha mı doğru olur ki? Geriye doğru atıyordum adımlarımı. 10 adım olduğunda bitecekti. 9 adımdan sonra durdum. Derin bir nefes aldım. Kollarımı yana açtım. Tüm hayatıma inat, adımın Hayat oluşunun ironisine inat huzurla atacaktım son adımımı. Gözlerimi kapattım.
"Hayaaaaaaattt!"
Simge'ydi. Çığlık çığlığa yanıma koştu. Ağlıyordu. Bense şaşkın şaşkın bir ona bir etrafa bakıyordum. Korkmuştum. O gün ilk defa yaşamaktan korktuğumdan daha çok korkmuştum ölümden. Sesine başka öğrenciler de gelmişlerdi. Susması için işaret verip sessiz bir köşeye çektim.
"Simge sakin ol. Bir şey yok."
"Ama sen. Atacaktın. Bırakacaktın. Gördüm. 10 adım geri. Anladım."
Hıçkırıkları yüzünden bir kelimeden fazla konuşamıyordu her nefeste. Kendini suçluyordu. Özür diliyordu. Neden, diyordu. Ama hissettim. Sevgi değil vicdandı onu konuşturan.
"Simge yok öyle bir şey. İnternette gördüğüm bir nefes egzersizi yapıyordum sadece. Sessiz diye burayı tercih ettim."
"Ama 10 adım geri?"
"Şakaydı. Anlamsız bir cümleydi. Bilirsin severim ben öyle şeyleri."
Açıklamam rahatlatmıştı onu. Ben de rahatlamıştım aslında. Gitmek istemiyordum ki. Kalmak istiyordum. Anahtarı bulmak istiyordum sadece. Bulmak ve beynimin bir odasında kilitli kalan tüm güzellikleri kurtarmak.
Şimdi burada, yağmurda, elimde yemeğimle otururken 2 sene önceki anının etkisiyle yağmuru hissetmeye çalışıyorum. Yaşayacağım. Adımın ironisine inat. Beni her yağmurda katleden zihnime inat. Simge geldi tam da bunları düşünürken. Zihnimde tek kelime canlandı yüzüne bakınca. "Şakaydı." Gülümsedim. Bir yağmur damlası beynimdeki kilide ulaştı o an.
İrem İlayda Doğan