Çirkin İnsan

İbrahim Çelebi

Öğrenciliğim bitti. En azından bu yıl için. Okullara kilit vuruldu. Mutluyum. Koşa koşa eve geldim. Annem karşıladı beni. Beni beklemiyordu herhalde, çok şaşırmıştı geldiğime.

-Ne işin var senin bu saatte evde. Okulda olman lazım.

-Anne, yeter bıktım ben bu okuldan. Bırakıyorum.

-Neeeee?

Annem aslında bunu şakadan söylediğimi biliyordu. Çünkü her okuldan gelişimde söylüyordum bunu. Gerçek tarafı kalmamıştı sözün. Ama yine de bir açıklama yapma gereği hissettim anneme.

-Anne, bugün okulun son günüydü. Karne aldık. Bu yıl için öğrencilik bitti yani.

-Ne çabuk bitti bu okul. Karneni ver bakalım.

Annemden karnemi özenle gizliyordum. Daha ortaokulda üç tane kırık not getiren oğluna çok bağırırdı. Üzülürdük. Hiç gerek yoktu buna. Bir şekilde annemi geçiştirerek odama geçtim. Üstümü değiştirdim ve masamın başına geçtim hemen. Yarım kalan işime devam etmem gerekiyordu.

Mantar panomda gitmeyi çok istediğim şehrin resmi vardı.O resmi gazete sayfasından kesip,yapıştırmıştım.Gitmek istediğim şehrin bombalanmış hali vardı karşımda. Yine de oraya gitme hayalimi yitirmemiştim.Harabe olmadan önceki hali çok güzeldi çünkü. Elim boş gitmek istemiyordum ama oraya.Küfeler dolusu çiçekle, en yakın arkadaşlarımı da yanıma alarak gitmeyi hayal ediyordum.İnsan bulabilirsem orada onlara vereceğim çiçeği,hayvan bulabilirsem onlara da veririm belki, bir yeşillik bulabilirsem hemen yanına usulca bırakıp uzaklaşırım oradan. Devam ederim şehri gezmeye bir insan, bir hayvan, bir yeşillik, bir yaşam belirtisi bulana dek. Bunları bulamayacağımı bildirmişti aslında bana akşam haberleri. Ben yine gidecek ve griliklerin üstünü çiçeklerle örtecektim, örtebildiğim kadar. Sonra da ayakta kalan binalara tüm bunların sebebi olan kişinin resmini yapıştıracaktım. Aranıyor! Aramızdan birileri!

Şimdi devam edebilirim çizimime. Genel olarak içi boş bir insan çizmiştim. Beyin ile kalp arasındaki bağı koparmıştım. Aslında kalbi hiç çizmemem gerekirdi. Bunu yapanların nasıl kalbi olabilir ki? Hadi çizdim diyelim. Yok, yok kalbim izin vermiyor buna. Kalbi sildim. Beyni kocaman çizmiştim. Her şeyi en iyi o bilirdi çünkü. Nerde bir sorun çıkarsa, gider düzeltirdi onu. Eskisi gibi olmazdı gittiği yer. Bombalanan diğer şehirlerden biliyordum bunu. Güzelliklerini çalar. Ardında gözyaşı, duman ve bolca grilik bırakır. Şimdi devam edelim o resme.

Tüm bu yaptıklarını görmek istemez diye düşündüğüm için gözlerini ayrı ayrı yerlere yerleştiriyorum. Yıktıkları şehirden yükselen çığlıkları daha az duymak isteyecekler muhtemelen. O yüzden bir kulak çiziyorum sadece. Biraz ara verip, çizimim hakkında düşünüyorum. Devamını nasıl getirebilirim diye. İçeriden annemin seslenişini duyuyorum.

-Gelir gelmez yine odana çekildin. Acıkmışsındır diye süt ve kurabiye getirdim sana paşam. Yemek de yarım saate hazır olur.

Her şey bir yana annemin bana paşam demesi çok hoşuma gidiyordu. Kurabiyeleri ve sütü masama bırakırken göz ucuyla çizimime baktı. Anlam veremediğini yüz ifadesinden çıkardım. Bir şeye benzetmek için farklı açılardan bakıyordu. Yine bir şey çıkaramadı. Pes etti ve yanımdan ayrıldı. Ne kadar acayip bir çocuğum var diye düşünüyor mudur acaba annem? Bunu merak ediyorum. Neyse devam edeyim işime. Bağırsaklarını vücudunun dört bir yanına yayıyorum. Bunun böyle yapmamın bir amacı yok. Öyle yapmak istiyorum ve yapıyorum. Hazır sayılır. Her şeyin sorumlusu, bitmek üzere. İnsana benzedi biraz ama değil. Ondan çok uzak…

Ne yapacağım şimdi?

***

Yağmur yağıyor. Ne de güzel yağıyor. Elimde bir fincan sert kahve ve düşüncelerimle, duygularımla eşlik ediyorum kâinatın ahengine. Karşı apartmanın çatısında kuşlar yağmurun dinmesini bekliyorlar hep birlikte. Rahmet değil bu yağmur. Yeryüzünden öcümü alırmışçasına yağıyor. Kuşlara acıdıktan sonra yarım bıraktığım hatıra defterini okumaya devam etmek üzere tekli koltuğa geçiyorum. Kaldığım yeri bir daha okuyarak sayfayı çeviriyorum. İşte yine tarihsiz bir hatıra. Okumaya başlıyorum. Hemen o günler geliyor aklıma. Annem, karmakarışık çizimlerim ve diğerleri. O zamanki hayalim de canlanmıştı gözümde. Büyürken hayallerimi kaybettiğimi de anladım. İnsana benzeyen ama o olmayan çizimimi yeni baştan çizmem gerekiyor. Çünkü geçen zaman içerisinde o da çok değişti. Neden direniyorum ona insan demeye bilmiyorum .Yalnız “insan” demek istemiyorum. Sıfat gerekiyor ona. Çirkin insan.

Çirkinliği yüz güzelliğinin olmamasından değil. Güzeli ve güzele dair olan ne varsa yok etmesinden. Devam ediyor güzellikleri yok etmeye dün olduğu gibi bugün de. Bu çirkin insanlar olduğu için nasıl ve ne kadar hayal kurmam gerekiyor bilmiyorum.

Keyfim kaçmış, okumayı bırakmıştım. Bu gidişle bitiremeyeceğim galiba bunu diye düşündüm. Pencerenin önüne geçtim. Yağmur devam ediyor, kuşlar bekliyordu. Kimseler yok sokakta. Yağmurdan kaçanlar bile yoktu. Göğe baktım, yere baktım. İkisi de yerinde. Şehir de yerinde. Çirkin insan buraya gelmemiş daha belli. Yıllarca ondan kaçtım. Annem kaçamadı. Yıktıkları şehrin altında kaldı. Benim için umudun rengi kana bulandı. Hayal kurmuyorum artık. Yaşamanın derdindeyim. Çirkin insan mutlu mu şimdi?