Kocaman Kocaman Ben

Sahra Tahiroğlu

Ben kocaman bir çocuktum. Çocuktum evet, on yaşında çocuksundur çünkü. Ama kocamandım. O kadar kocamandım ki bulunduğum yere zor sığardım. Evime mesela, evimde tüm odaları kaplardım neredeyse. Annem, babam ve üç kardeşim üzerimde oturmak, üzerimde yatmak zorunda kalırlardı. Annem sofrayı üzerime sererdi. Bir yemek masamız olmadı hiç, çünkü annem üzerime daha fazla yüklenmek istemedi. O yüzden bez sofrayı sererdi. Hepsi çevresine oturur, yemek yer ve kalkardı. Ama yine üzerime kalkarlardı, bacağımdan koluma geçerlerdi bazen, bazen kolumdan karnıma. Çünkü kocamandım ve tüm odaları kaplardım neredeyse. Bir annemin içi yanardı bana, yemeden önce yedirir, içmeden önce içirirdi. Bana özel giysiler dikerdi çünkü kocaman çocuklara göre kocaman kıyafetler satılmazdı. Satılsa da eminim alamazdık. Evet, yalnız değildim. Kocaman başka çocuklar da vardı. Babamın simit tezgahını alıp yola koyulduğumda görürdüm. Babam “sen kocamansın, sen çık işe” derdi, “satmadan gelme”. Satmadan eve gidemeyecek, kocaman tezgahları süren kocaman çocukları işte o zaman görürdüm. Bazıları selpak satar, su satar, benim gibi simit satardı. Bazıları çöpe girmeye çalışır, karton kağıt toplardı. Onlara da satmadan gelme derdi babaları. Babalarımız böyle dediği için kocamandık belki de biz.

Biz kocaman çocuklar elimizdekileri satmaya her çıktığımızda yağmur yağardı. Üzerimize üzerimize yağardı. Sadece bizim üzerimize yağardı. Çünkü o kadar kocamandık ki, diğer insanlar için şemsiye görevi görürdük. Kimse ıslanmazdı bizden başka. Kimse de hasta olmazdı. Hasta olsak da hastaneler bizi içeri almazdı. Çünkü biz girersek diğer hastalara yatacak yer kalmazdı. Boynumuzu bükerdik boyuna. Boyuna kocaman olduğumuz için ağlardık. İnsanlar yağmur yağıyor sanır, camlarını kapatır, şemsiyelerini açardı. Yine onlar ıslanmazlardı sadece. Evet, diğer insanlardan kocamandık ama sözleri karşısında boynumuz bükülür top gibi bir şey olur, sözlerinin arasında yuvarlanırdık. Üstten bakmaya çalışırlardı, elimizdekilere burun kıvırırlardı. Hey! derdim, sizin boyunuz bana üstten bakmaya yetmez derdim. Genelde içimden derdim, çünkü sesim cılız ve kalbim kocamandı. Ne zaman böyle oldum bilmiyorum. Annem kucağına almış çünkü beni, emzirmiş, kolunda gezdirmiş. Küçükmüşüm yani doğduğumda. Bir sabah böyle olmuşum.

Böyle olduğum bir sabah, önceki sabahlar gibi okula gitmem gerekiyordu. Ama kıyafetlerim bana olmuyordu. O gün gidemedim okula, hatırlıyorum öğretmenim arayıp sormuştu: “Samet ilk kez gelmiyor okula, hasta mı? Nesi var?”. “Biraz rahatsız” dedi annem, “biraz kocaman oldu” diyemedi. Annemin bana önlük dikmesi üç gününü aldı. Annem dikiş makinesini karnıma koydu. Kendi de başına oturdu. Makinenin ayaklarına her bastığında ve makine çalıştığında “dırrrrrr….dırrrrrrrrrrrrr”, gıdıklanıyordum. Ağlanacak halime gülüyordum. Ertesi gün okula gittim, erken gittim, erkenden yerleşmeliydim. Çünkü sınıfı da doldurabilirdim. Doldurdum da. Sınıftaki tüm arkadaşlarım dışarıda kaldı. Öğretmenimiz beni görünce çok şaşırmıştı. Ben de çok şaşırdım öğretmenim, dedim hıçkıra hıçkıra. Annem gitmişti çünkü, artık ağlayabilirdim. Gözyaşlarım yağmur gibi üzerine yağıyordu hepsinin. Öğretmenim merhametli kadın, iyi kadın. Hep başımızı okşar, yanlış yaptığımızda kızmaz, azarlamaz, güzellikle anlatır, güzeli anlatır. Yan sınıfın öğretmeni gibi değil. Sesi onunki gibi yüksek değil, yüzü onunki gibi asık değil. Ellerimi sıvazladı yumuşak elleri, “sen çok şanslısın” dedi. “herkesten önce büyüdün, herkesten daha kocamansın” dedi. İçime attım gözyaşlarımı, ama kalbim daha çok küçük demedim. İşini zorlaştırmak istemedim. Sonra arkadaşlarım durumu kabullenip üzerime oturdular, üzerimde ders işlediler. Yeni bir sınıf yapılıncaya kadar böyle, dediler. Bana kocaman öğrenci diyorlardı, kulaklarım da büyüdüğü için taa uzaktaki sesleri duyuyordum. Hani şu kocaman öğrenci var ya, kocaman olmuş bir öğrenci. Adım Samet değildi artık okulda. Öğretmenim duyunca kızıyordu onlara, onlar “sadece şaka” diyordu. Kalbi kırılır arkadaşınızın diyordu, onlar yine “sadece şaka”. Ders aralarında öğretmen yokken, üzerimde tepinmeye başlıyordu tam yirmi kişi. Bacaklarım ağrıyordu, morarıyordu ama sesimi çıkarmıyordum, gülüyordum onlarla birlikte. “Aman oğlum!” diyordu annem, “aman oğlum ses etme! sonra anneleri gelir, seni okuldan atarlar.” Hayır, hayır annemin yanında ağlayamazdım. Bir gün arkadaşlarım aralarında sözleşip karnımdan da yukarı çıktılar. Yüzümü boyadılar keçeli kalemlerle, alnıma kocaman bir kocaman öğrenci yazdılar. Kulaklarımı çekiştirip, kolumdan aşağı kaydılar, kaydırakmışım gibi. Biri makasla ön saçlarımı kesti tek tek. Bir gözümden girip diğerinden çıkacaklardı neredeyse. Neredeyse ağlayacaktım. “Aman Samet” dedim, “Aman!”. Öğretmenimiz gelince çok kızdı onlara, ceza verdi, cezayı duyan veliler geldi okula, sonra işte. İşte ben öğrenci değilim artık. Anneme gitmek istemiyorum dedim, babamın tezgahını alıp çıktım yollara. O günden beri ben hep yollarda. Tezgahla evden çıkışım ilk değildi. Babam okul tatil olduğunda yollardı beni. Baba derdim, baba ben daha küçüğüm, tezgah benden çok büyük. Nasıl iteyim derdim, bak ellerim küçük. “Yürü lan!” derdi babam kaşlarını çatıp, “Büyü lan!”.