Ben Bir Gök Bilimciyim

Samsama Kahve

öğrenci. yağmur. şaka

BEN BİR GÖK BİLİMCİYİM

Yaklaşık on beş yıldır öğrenciyim. Öğrenemediklerimin öğrendiklerimden fazla olduğu, İçinde pişmanlıkların, hırsların, haylazlığın ve bolca saflığın olduğu on beş yıl.Bir on beş daha yaşar mıyım bilemediğim on beş yıl. İlk arkadaşım kim hatırlamıyorum. Sonuncusu kim onu da. Bir gün üşenmedim saydım. Nakillerle ve yaptığım tercihlerle 12. eğitim yuvasındayım. Tanıdığım insan sayısı dört bin civarı falan. Görünce selamlaştığım bin beşyüz, nazımın geçtiği doksan veya yüz, sürekli konuştuğum beş veya on. Ayrıca watsapta 7 sınıf grubu, 5 atölye, 3 akraba, 2 okuma grubu, üç kişilik bir dost kulübü ve birde o var. O benim neyim bilmiyorum. Sanırım pek çok şeyim. Ama bunca tanıdık benim neyim bilmiyorum ?

fıs fıs fıss

Napayım öğrenci olma durumundan kurtulamıyorum. Arkadaşlarım Allah seni okumak için yaratmış diyor. Sadece okuyorum. Önüme ne gelirse. Neyi yapmam gerekirse. Okumak , bir kuruma belli aralıklarla gitmekse o benim. Ben sadece öğrenciyim. Hep öğrenciydim. Kitaplar bir teleskopsa ben de gök bilimciyim. Anlamam lazım. Kaçmam. Hem yıldızları görmek için iyi bir teleskoba ihtiyacım varsa nolmuş yani. Yapmam gerekir ve ben yaparım. Ben bir gök bilimciyim, yıldızları görmek için teleskoplar toplarım. (1)

Yapmam gerektiği için yaptıklarımı ruhsuz sayanlar var, ruhsuz muşum ben. Anlamazmışım yağan yağmurun inceliğinden. Kabaymışım, herkes iyiymiş de ben kötüymüşüm. Evet kötüyüm. Bunu hissetmediğim bir duyguyu, hissettiğimi saklamak için ikinci defa söyleyince anladım. Ama yemin ederim ben iğrenmedim. Ben iğrenmem, iğrenç hissetmem. Ben sadece korkarım. Sevmekten de korkarım. Ya bir gün hayal olur, uçarsa sevdiğim. Ya bu kadar benzerken bunlar bir şakaydı der beni yarı yolda bırakırsa. Aynada gördüğüm “kendimmiş” olur da, bir daha kendime bakamazsam. Korkarım ben. (2)

Korkusuz gibi duran bir korkağım. Hem öğrenci dediğin korkar,insan bildikçe korkar, yurt bitip eve döndüğümde, “ne yemek istersin” diyen anneme yemek ismi söylemeye korktum ben. Ama dışarısı korkuttu beni. Bardaktan boşanırcasına bela dolu etraf, ben beladan da korkarım, korktukça kitaplara kaçarım. Kaçardım. Hoş, kitaplara kaçanlar da kurtulamadı. Bir hoş sedâdan vurdu bizi bela. Ama ben cesur değilim, kaçarım. (3)

“Sana yeni bir yer ayarlamak lazım. Yoksa dökeceksin güzelim çiçeklerini.”

Her kitap benim için bebektir,aynı sen gibi. Ben bebeklerimi yağmurda ıslattım. Üşütmüşler midir ? Sen üşütmezsin su sana can verir, ama kitaplarımın canını çıkardı. Sorma nasıl canım yandı. Birbirine girmiş kargacık burgacık harflerin üstünden geçerek bitirdim bir seneyi. Üç poşete koydum. Poşet bulamadım, gittim marketten aldım. bir de üstüne sırt çantama koydum. Nasıl da pahalıydı. Hayır çantam değil. Kitaplarım. Üşütük kitaplarım şimdi odamdaki çalışma masasının rafında. Hep beraber oturuyorlar. Ben ve dost kulübü gibi.

“ Efendim. hmmm” Kaç yıldır tanışıyoruz bilmiyorum dost kulübüyle. Dokuz veya sekiz. İlk yatılı yurt deneyimimdi. Yaşlar on üç, on dört. İçlerinden biri yazı yazmış hatıra defterime halâ açar, gülerim. “Minareden atlarım, bayramını kutlarım” ha ha ha. Her neyse.. Böyle bitirmiş yazısını. Tabi o zamanlar bu kadar iyi değiliz. Ne olduysa kendimizi o yağmurlu havalar da ıslak battaniyenin üzerinde ellerimizde sigara, yan yana oturmaya başlayınca oldu. Tabi ilk denemem yedinci yatakhane de kokunun etrafı sarmasından korkarak içtim.İçtik. Ufak bir meze sofrası etrafında, hayaller kurarak filtre kahve eşliğinde...(4) Bir anda, gözüm karardı, midem bulandı. Hani ben diyim bayıldım sen de, ne hanım evladıymışsın. Evet amma da hanım evladıyım. Anam beni bunlar için yetiştirmedi diyordum içerken. Ama nasıl vicdan azabı. İneğim bir de. Hayallerim var hedeflerim. (5)

Ben bir gök bilimciyim. Yağmuru sevmem, erimekten korkarım.

“Balkona koyayım, güneşlen biraz.”

Bir gün basıldık. İsmi düşman hatırlatır bana. İspitlemiş bizi. Bizi ispitleyen bizden olmasa bari. Tüm onu haklı çıkaranlara inat, iki düşünsem bir yumruklasam onu. Haklılığım ayan beyan ortada. Güya güç, aklı yenecekmiş öyle mi? Aklınca bize oyun oynuyor. (6) Yemezler efendi. O gün sınıfça yenildik. Yağmurda eridik. Hala da doğrulamadık. Hepimiz iki büklüm. En dik benim, öyle sanıyorlar. Halbuki hala öğrenciyim.

Ben bir gök bilimciyim. Yıldızları daha net görmek için teleskoplar toplarım. Yağmuru sevmem. Kimin gözyaşlarıysa silmek isterim. Göremem. Göremediğimden korkarım ben. Üşütük kitaplarım, benim için bir teleskop. Anlamadığım o kargacık burgacık dillerde bir şeyler arıyorum. Göremediğimizin tek bir dili olamaz neticede değil mi?

Canı sıkılan göğe baksın, ya da mandalina yetiştirsin. Öyle söylüyor haberlerde, pandemi sürecinde evinizde yetiştirebileceğiniz meyve ve sebzeler işte haberimizde diyor spiker. . “Mandalina napsın sizi be” diyemedim. Sırf can sıkıntısına mandalina mı alınır. Sanırım bende alacağım bir tane. Sonuçta insan, insana değil, yıldıza, güneşe, aya yada mandalinaya değer vermeli öyle değil mi ? Bunu bana o dedi. Daha az üzülürmüş insan. Ben üzülmüyorum. Üzülünce yıldızlara bakıyorum geçiyor. Meğer dizilerde bu yüzden, heeee. Ben genelde aşağı doğru ağlarım da. Gözlerimin aşağı çekikliğine de bu sebep, ne tarafa ağlarsan o tarafa çekilir gözlerin. Hahaha. Sizin yapraklarınız da güneşte eğiliyor ne garip. Her varlık kendine iyi gelen şeyden iyi gelmeyen bir şeyler görüyor. Kapı çaldı, dur.

Ha ha ha bak kim gelmiş, sana kardeş. Hatta limonları bile üstünde. Hemen yiyebiliyoz mu bunları. Hahaha. Şaka yaptım. Katil değilim. Sadece tadınıza bakacağım. Hadi bakalım sulayayım şimdi sizi.