Arkadaşlar, size nasıl sinir hastası olduğum hakkında bir hikaye anlatacağım. Bilirsiniz, üniversite hayatı streslidir, meşakkatlidir, yorucudur. Vizeler finalleri, finaller de bütünleme sınavlarını kovalar. Öğrenciyken zaman hem çok ağır hem çok hızlı akar. Sürekli bir koşuşturma hali üzerinizdedir. Bu süreçte nerede kaldığınızın da önemi büyüktür. Ailesinin yanında kalanların derdi kendine yeter. Bunun haricinde öğrenciler olarak; yurtta kalanlar ve evde kalanlar olarak ikiye ayrılıyoruz. Yurtta yemek sıkıntısı gürültü sorunu olduğu için yapılacak en mantıklı şey kafa dengi bir arkadaş bulup onunla evde kalma rahatlığına erişmektir. İyi giden şeylerin hep iyi gideceğine dair yanılgımızı ne zaman aşacağımızı merak ediyorum. Zira yurtta kalmaktan daha iyi bir seçenek gibi görünen ev yaşantım bana zehir oldu.
“Kova dolduysa boş olanıyla değiştirebilir misin Murat?” Yarın proje teslimim olduğu için masanın başından bile kalkamıyordum. İki gün önce bitmesi gereken çizimim bazı teknik aksaklıklardan dolayı çöp olmuştu. Teknik aksaklık da mı nedir? Tavanda masamın tam üstüne denk gelen yerin su akıtmaya başlaması! Gece boyunca çizim yaptığım için bir iki saat uyuyayım, diye düşünmüştüm. Murat, iibf dinlenme tesislerinde okuduğu için onun çok fazla çalışmasına gerek yoktu. Kırkikindi yağmurlarının bütün kağıtları ıslatması sırasında ikimiz de uyuyorduk velhasıl. Uyanıp da kağıtları gördüğümde aklımı kaçıracağımı sanmıştım. Şuan tamamen yerinde mi emin değilim ama çok şükür, en azından tekrar çizim yapabilecek kadar aklım kalmış. O yüzden iki gündür uyumaksızın dinlenmeksizin uğraşıyorum. Bir de, tavanı sık sık kontrol ediyor, yağmur sesini duyduğum an masamın başına koşuyorum. Masamı odanın diğer köşesine aldım ancak içim bir türlü rahatlamadı. Bu yüzden birkaç günlüğüne Murat’la odaları değiştirdik. Projeyi teslim edene kadar evin en güvenli yerinde –en azından şimdilik- çalışmaya karar verdim.
Bu eve taşınabilmek için Murat’la şehirdeki neredeyse bütün kiralık evlere bakmıştık. En uygununu, kampüse en yakınını, ikimize de ayrı iki oda barındıran her ilana baktık. En sonunda kira ücretinin düşük olmasından dolayı bu tavanı akıtan eve yerleştik. Başlarda bu kadar sıkıntılı değildi. Sadece banyo tavanı akıtıyordu; o da duşa kabinin içine, oradan da gider deliğine akıp gidiyordu. Yağmur yağmadığı günlerde çok sıkıntı olmuyordu. Ama ne hikmetse yağmur yağdığı zaman, toprağa ağaca yağdığı kadar bizim evin içine de yağıyordu. Bu durum Murat sonda olmak üzere ikimizde de travmaya sebep olmuştu. Her yağmur yağışında acaba bu sefer nereden su damlayacak diye tetikte bekler olduk.
“Baktım abi daha dolmamış kovalar.” Murat benim yatağımdan seslenmişti. Demek ki kovaların değişme zamanı gelmemişti ancak çok ciddi bir sorun vardı. Benim gözlerim uykusuzluktan yine acıyordu. En azından bir iki saat uyursam kendime gelirdim. Hem bütün gece yine ayakta kalırdım. Acaba kerahat vakti girmeden uyumalı mıydım? Hayır hayır hayır. Geçen seferki verdiğim firede başıma gelenleri biliyordum. Teslime çok az bir vakit kalmıştı ve ben bu dersten geçmek ve kurtulmak istiyordum. Bir yandan da bastıran uyku muhakeme yeteneğimi zayıflatıyor üstüne üstlük de ellerim titriyordu.
“Murat?”
“Efendim abi.” Yanıma gelmişti. Benden iki yaş büyük olduğu halde bana abi diyordu.
“Sana bir konuda güvenebilir miyim?”
“Tabii, ne olursa.”
“Sen tekrar buraya gelsen de bir iki saat kağıtları kontrol etsen, ben de yatağımda biraz uyusam olur mu? Halimi görüyorsun çok perişan durumdayım.”
“Olur abi, teslimden sonra bir hafta akşam bulaşığını yıkarsan neden olmasın?” Üçkağıtçı herif.
“Tamam tamam kabul. Bu arada! Alarm kuracağım ama en geç iki saat sonra uyanmazsam beni kaldır olur mu?”
“Sen çok derin uyuyorsun, nasıl uyandırayım seni abi.” Haklıydı, özellikle de uzun süre uykusuz kaldığım günlerde uyuduğum zaman çok zor uyanıyordum.
“Sen beni kaldıracak bir yol bulursun. Eyvallah Murat ben gidiyorum o zaman.”
Uzun saatler oturduktan sonraki o sırt ağrınızla yatağa ilk yatış anını bilir misiniz? Ağlayarak yastığınıza sarılırsınız. Uykuya dalmak için biraz uzanmanız gerekir. Belinizin ağrısı biraz daha hafifleyince üç saniye içinde uykuya dalarsınız. Bende de durum aynen bu şekilde gelişti.
Rüyamda dümdüz bir ovadaydım. Güneşli açık bir gündü. Ne çok terliyor ne de çok üşüyordum. Yemyeşil bir yol alabildiğince uzanıyordu. Ağaçların üzerinden silgiler büyümüştü. Yerde ise papatyaların yanlarında cetvelden bitkiler, bitkilerin ucunda da minik minik kağıtçıklar sarkıyordu. Şeffaf dosyadan kelebekler ise yolun üzerinde uçuşuyorlardı. Biraz ilerlemek istedim. Ayağımın kenarına uçlu kalem şeklinde bir tırtıl dokundu, gülümsedim. Kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bulutlar; çeşitli geometrik şekiller halinde havada süzülüyordu. Temiz havayı içime çektim. Ben yürürken etraftaki şeylerin yavaş yavaş kıpırdandığını gördüm. Bitkilerin ucundaki kağıtcıklar anormal bir şekilde büyüyordu. Aksi gibi bütün kalem tırtıllar da kağıtların olduğu bölgeye doğru hızla ilerlemeye başladı. Kağıtlar büyüdükçe yere düşüyor, tırtıllar da üzerinde birtakım çizgiler çizerek dans ediyorlardı. Yavaş adımlarla onların yanına gittiğimde, benim proje taslağımı çizdiklerini gördüm. Beklemediğim bir anda gök gürültüsüyle yerimden sıçradım. Bulutlar dik üçgen şeklinde kararmıştı. Birazdan yağmur yağacaktı! Ani bir telaşla ceketimi çıkarıp kağıtlara siper etmeye çalıştım. Olamaz, bunlar da ıslanamazdı. İzin vermeyecektim. Ceketim hepsini kapatmaya kafi gelmeyince gömleğimin düğmelerini çözüp kalan kağıtların üzerine serdim. O anda yağmur başladı. Soğuktan tir tir titriyordum. Bir çare aramak için etrafıma bakınıyordum. Sağ tarafımdan bir ses geldiğini hissettim. Aynı şey sol taraf için de oldu. Sonra gök gürültüsünün sesi arttı, arttı, arttı… Bilmediğim bir sebepten dolayı sarsılıyordum. Koşarak kaçmaya çalıştım ama nereye gidecektim? Zaten koşarken de bir sağa bir sola savruluyordum. Gökyüzünde şimşek çakmasıyla ani bir ışık patlaması oldu. Gözlerimi korumak için ellerimle siper ettim ve şu korkunç sesi duydum: “Uyan abi, tavan yine masanın üzerine akıtmış!”
Gözlerimi korkuyla açtığımda Murat bana doğru eğilmiş omuzumu sarsıyordu.
“Çok şükür be abi, on dakikadır seni uyandırmaya çalışıyorum.” Yatakta doğruldum, cin çarpmış gibiydim. Yüzümde kaskatı bir şaşkınlık ifadesi vardı. Zorla yutkundum ve uyandığım dehşet verici rüyanın üzerine konuşmaya çalıştım.
“Tavan?? Akıttı.. mı?”
“Yok be abi, sen uyanmayınca öyle söyledim. Şakaydı. Kağıtlar güvende.” Birden ellerimde bir güç toplandığını hissettim. İçimdeki enerji vücuduma sanki ejderhaların ateş püskürtmeden önceki anı gibi sıcaklık veriyordu. Yataktan kalkıp Murat’a baktım. Tabii, ona yumruk atmadan önce.