Nasip

İrem Erten

Sabah ezanı tüm ihtişamıyla gecenin sessizliğine ses, yalnızlığına dost olurcasına semada yankılanıyor. Ezan insan ruhunun alarmıdır. Uyan, gözlerinle değil gönlünle uyan. Buluşma vakti, ruhunun kırıntılarının Sevgili ile buluşma vakti geldi davete icabet etmek gerekir. Cahit Bey eşi Zehra Hanım ile beraber hep davete icabet edenlerden olmuştur. Bakmayın bey ya da hanım dediğimize. Bu şatafatlı mahallelerdeki konak beyliği değil aksine Fatih’in tozlu sokaklarındaki arnavut kaldırımların vardığı derme çatma bir evin gönül zarafetinin tezahürüdür. Cahit’in Zehra’sını gördüğü ilk anda bu incelik kalbine düşmüştü. Tıpkı Zehra’nın Cahit’i gördüğü zamanki gibi… Cahit Bey aydınlanmayan havaya rağmen ezan sesiyle kalkma vaktinin geldiğini anlamış ve Zehra hanımı rahatsız etmeden yataktan kalkıp namazını kılmaya yönelmişti. Namazı kıldıktan sonra mutfağa doğru geçtiğinde çoktan Zehra hanımın çayı koyduğunu gördü ve yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi.10 yıldır her sabah aynı sıcak gülümseme vardı. Çünkü bu hiç değişmeyen bir şeydi. Cahit beyin Zehra hanımı uyandırmaya kıyamaması, Zehra hanımın ise Cahit beyi aç bir şekilde yollamaya içinin el vermemesi. Ahmet ile Hasan hala içerde uyurken Cahit ile Zehra kahvaltılarını yaptılar. Ahmet ile Hasan evin 7 ve 9 yaşlarında çocukları ya da Zehra’nın deyimiyle melekleriydi. Onlar biraz daha geç kahvaltı yapıyorlar. Okul ve hayat izin verdiği sürece uyumak onların en eğlenceli aktivitesi sayılır. Bugün karne günleri ayrıca ve Ahmet 1. Sınıfı Hasan ise 3. Sınıfı deviriyorlar. İkisi de şimdiden başarılı öğrenciler. Cahit Bey kahvaltıdan sonra oğullarını ve Zehra hanımı öperek evden çıkıyor. Arnavut kaldırımlı yolların tarihi ve tozlu İstanbul sokaklarının seyyar arabalı simitçisi evden çıkıyor. Cahit Bey sabah ezanından akşam saatlerine kadar simit satarak ailesinin geçimini sağlıyor. Şimdilik Cahit Beyi bırakalım düşsün yollara ekmek parasının peşine simidini satsın.

Zehra Hanım güneşin doğmasıyla ve zamanın gelmesiyle beraber çocuklarını kaldırıyor. Şimdi yolculuk sırası iki minik öğrencimizde. İkisi de kalkar kalkmaz annelerinin yanaklarına yumuluyorlar ve ona sarılıyorlar. Sonrasında ise son zamanların popüler sorusunu soruyorlar: -Anne, babamız bize karne hediyesi olarak bisiklet alabilecek mi? Ve yine popüler bir cevap veriyor Zehra hanım: -Nasip. Kim peki bu nasip? Neden bisiklet almak için nasiple bağlantı kurmalıyız ki? 7 ve 9 yaşındaki çocukların nasibi ne olabilir ki? 2 adet afili gıcır bisiklet Ahmet ile Hasan’ın nasibi, evini çekip çevirmek herkese yetişmek Zehra’nın nasibi, evini geçindirmek dişini tırnağına takıp o bisikletleri alabilmek Cahit’in nasibi… Sizin nasibiniz ne? Kim bu nasip? Zehra Hanım böylece 3 öğrencisini okula yollamış oldu. Ahmet ile Hasanı mahallenin okuluna Cahit beyi ise kendi tabiriyle sokaktaki emek okuluna. Cahit beye dönme zamanı geldi. Cahit daha öğlen olmadan arabasının yarısını satmıştı bile. Bugün bereketli bir gün oluyorken bereket biraz da gökten yağmaya karar verdi. Bulutlar boşalırcasına omuzlarındaki yükü yeryüzüne bırakmaya başladı. Herkes bir köşeye sığındı ve tabi ki Cahit de kendine korunaklı bir köşe buldu. Bir balıkçının brandasının altına sığındı. Yağmur tüm şiddetini arttırırken brandanın altına tek sığınanın kendisi olmadığını fark etti ve gözüne küçük bir yavru kedi ilişti. Çok titremesinden ve korkmasından belli ki daha alışamamış bu dünyaya ve hatta belki de ilk yağmurunu tadıyordu. Onu o halde gören Cahit beyin vicdanı sızladı, yavru kediyi eline aldı ve arabanın altındaki yere koydu. Vicdan bugün tüm cömertliğini gösteriyor çünkü biraz süt alıp o yağmurda hırkasıyla kediyi sarmalaması cömertçe bir hareket olsa gerek. Böylece akşam eden Cahit bey evin yolunu tuttu. Ondan önce eve gelenler vardı tabi. Hasan ve Ahmet öğrenci hallerinden evin tatlı çocukları hallerine çoktan geçmişlerdi. Karnelerini bir kenara bırakmalarıyla her zamanki gibi pencereye çıkıp babalarının yolunu gözlemeye başladılar. Cahit Bey hep yaptığı gibi arabasını bir köşeye bırakıp çocuklarına doğru gelmeye başladı ve yine aynı şakasını yaptı. –Araba yok çocuklar, canı sıkılmış yokuş aşağı bıraktı kendisini biraz gezecekmiş canı öyle istemiş. Çocuklar ilk defa duymuşçasına bu şakayı koşarak önce babalarına sarıldılar ve sonra da arabanın olduğu yere gittiler. Biri üstüne çıkıyor diğeri onu itiyor sonra tam tersi oluyor çocuklar her akşam böylece deliler gibi eğleniyorlardı. Bir babanın ekmek teknesi, bir çocuğun eğlenceli oyuncağı, bir yavru kedinin sıcacık yuvası oluyor İstanbul’un sokaklarında ihtiyarlamış bir seyyar araba… Çocuklar arabayla eğlenirken kediyi fark ediyorlar. Cahit Beyde Zehra Hanımın hırkasını sormasıyla kediyi unuttuğunu fark ediyor ve sonrasında kediyi alıp eve getiriyorlar. Cahit Bey durumu anlatınca Zehra Hanım da aynı vicdandan nasibini alıyor ve çocukların da ısrarıyla beraber artık 5 kişilik bir aile olmaya karar veriyorlar. Kediye isim düşünürken Zehra hanımın aklına daha önce okuduğu bir öyküde ceylana verilen isim geliyor. –Benekli olsun bu yavrunun adı hem bakın benekleri de var, diyor. Herkes bunu heyecanla karşılıyor. Öyle ki benekli bile olduğu yerde zıplamaya başlıyor.5 kişilik bir aile: Cahit bey, Zehra hanım, Hasan, Ahmet ve tabi ki Benekli. Dıştan bakıldığı zaman eski ve soğuk bir evin içindeki sımsıcak aile.

Günler böyle devam ederken benekli de artık günlük rutine ayak uyduruyor. Çocuklarla sabah kalkıyor, akşamları Cahit beyi bekliyor, babalarının şakasına aynı heyecanla tepki veren çocuklarla heyecanlanıyor ve arabanın üstünde o da oraya buraya sürülüyor. Bir gün yine çocuklar ve benekli pencerede beklerken Cahit Bey arabasını aynı köşeye bırakıyor ve çocuklara aynı şakasını yapıyor. Ama sanki bugün Cahit Bey de çocuklar kadar heyecanlı ve gözlerinin içi gülüyor. Çocuklar ve benekli yine arabanın olduğu yere koşuyorlar ve köşeyi dönüyorlar. Ancak bu her zaman babalarının yaptığı şaka değil gibi. Arabanın üstünde bayrama süslenmiş çocuk misali iki tane bisiklet duruyor. Benekli unutulur mu peki hiç? Bisikletlerin yanında ufak bir tanede benekli için yapılmış tahtadan araba duruyor. Çocuklar hayatlarında hiç böyle bir şaka görmemişlerdi. Bu nasıl bir şaka? Çocuklar ve benekli için dünyanın en güzel şakası o gün babalarının yaptığı oluyor ve bir heyecanla bisikletlerine biniyorlar. Tabi benekli de peşlerine takılıyor. Cahit Bey ile Zehra Hanım ise onları mutlu etmenin vermiş olduğu hissiyatla peşlerinden gözleri dolu şekilde bakakalıyorlar..

Nasip çocukların hayalinin gerçekleşmesiyle yaşadığı sevinçmiş. Bir babanın onlar için verdiği emeği çocuklarının yüzünde görmesiymiş. Bir annenin fedakarlığı ve şefkatiymiş. Beneklinin ufak şirin arabasıymış:) Nasip bizmişiz…