Sevimli Patiler Kliniği’nin Yeni Çırağı

İrem Erten

Sevimli Patiler Kliniği’nin Yeni Çırağı -

12. sınıfa geçtiğim yazdı. Üniversite sınavına bir yıldan az bir süre kalmıştı ve ben hala hangi mesleği seçeceğime karar verememiştim. O kadar çok seçenek vardı ki. Küçükken öğretmen olmak istiyordum. Sonra bu işin pek de bana göre olmadığını farkettim. Öğrenciler, okul, ödevler. Hayır, bütün bir ömrümü okulda geçirmek istemiyordum. Güzellikleri de çoktu tabi. Bana ilham kaynağı olan, beni destekleyen, bıkmadan usanmadan her birimizle teker teker ilgilenen örnek aldığım öğretmenlerim de vardı ve onlardan biri olma fikri beni heyecanlandırırdı. Babam mesela polis olmamı isterdi. Üç kızının olmasından mütevellit heralde bir ara benim polis olmamla bozmuştu kafayı. Ona göre her şey tamamdı. Boyum uzundu, herhangi bir sağlık sorunum yoktu, hem üniforma da yakışırdı. Bir tek şey eksikti sadece. Ben istemiyordum. Polislik bana göre değildi. Evet, belki fiziken uygundum ama her mesleğin kendi içinde getirdiği sorumluluklar vardı ve polislik bana biraz fazlaydı. Komşumuz Aysel Teyze’nin bile fikri vardı seçeceğim meslekle ilgili. “Eczacı ol kızım sen. Eve gelirken bizim ilaçları da getirirsin, yaşlanıyoruz artık diyordu. Annemse hep “Mutlu olacağın işi yap, bir ömür kolay değil kızım. İyi düşün.” derdi. Hala en büyük destekçim olur kendileri.

Bütün bu fikirlerden ve çalışmak zorunda olduğum derslerden çok sıkılmıştım. Biraz kafamı dinlemek istiyordum. Ablama gitmeye karar verdim.

Ablamlar şehirden biraz uzak, civar köylere yakın, bahçeli bir evde yaşıyorlardı. İki katlı olan bu evin üst katında benim için her zaman bir oda hazırdı. Ablamı ve yeğenlerimi çok özlüyordum. Ne zaman sıkılsam buraya gelirdim. Temiz hava, o sakinlik, ablamla dertleşmek, ortam değiştirmek iyi geliyordu. Eniştemin bahçeye getirdiği hayvanlar oluyordu bazen. Onların hikayeleri, o tatlı halleri ilgimi çekiyordu.

Eniştem veteriner hekimdi. Ablamlara geldiğimde eğer uzun duracaksam mutlaka eniştemle beraber kliniğe giderdim. Yine öyle bir gündü. Kahvaltıyı yaptıktan sonra kamyonete bindik. Yola çıktık. Havadan, sudan, derslerden falan konuşurken köylü amcalardan biri yolumuzu kesti. Küçük yerdi burası. Eniştem veteriner olduğu ve halk geçimini hayvancılıktan sağladığı için hemen hemen herkes onu tanırdı. “Ali Bey oğlum” dedi. Nefes nefese kalmış bir hali vardı amcanın, bir o kadar da heyecanlı. “Buyur Osman Amca, hayırdır?” “Hayır, oğlum, hayır. Seni Allah gönderdi. Bizim çoban hayvanları otlatırken avcıların tuzağına düşen yavru bir ceylan bulmuş. Daha küçücük yavru yaralanmış. Bir bakıversen.” Kamyoneti çekip geliyorum, dedi eniştem. Kamyoneti yolun ortasından çekti. Osman Amca ile biraz yürüdük. Ahırın önüne uzanmış, bana yardım edin der gibi bakan bir yavru ceylan. Nasıl da ürkek. Eniştem yaklaşmaya çalıştıkça o kendisini geri çekmeye çalışıyordu. Yaralı bacağı pek de izin vermiyordu buna. Hayvanın acı çektiği her halinden belliydi. Pek kolay olmayacak, dedi eniştem. Sonra konuşmaya başladı. “A nazlı kızım, güzel gözlüm, tatlım benim. Sana yardım etmeye geldim. Uzat bakalım bacağını bana. Kaçma benden. Acıdığını biliyorum. Nasıl da kıymışlar sana. Hadi bakalım. Sakin ol canım benim. Sen çok uslu bir kızsın. Aferin sana. Gel bakalım.” Dedi ve kucakladı ceylanı. Hayvancağız sanki eniştemi duymuş, anlamış ve "sana güvendim" der gibi teslim olmuştu. “Osman Amca” dedi eniştem. “Bunu kliniğe götürmem lazım. Kesikler oluşmuş. Bir bakalım neler yapabiliriz? Annesinden ayrı daha çok küçük beslemek lazım. Yazık yavrucağa.” dedi. “Hay Allah senden razı olsun. Nasıl da hızır gibi yetiştin. Allah razı olsun.” Diye diye uğurladı bizi Osman Amca. Yavru ceylan arkada, biz önde yeniden yola çıktık. Kliniğe geldiğimizde eniştemin hem iş arkadaşı hem dostu Sefa Abi “Hoş geldin cimcime” dedi. Bana takılmayı çok severdi. Çırağımız yapacağız seni, ona göre çok çalış derdi her geldiğimde. Eniştem asıl cimcime arkada dedi ve nazlı ceylanı işaret etti. “Ne olmuş?” dedi Sefa Abi. Bu daha küçücük. Avcılar, dedi eniştem. “Hiç acımaları yok ki.”

Sefa Abiyle eniştem Benekli’nin röntgenini çekmeye gittiler. Ben de bu süreçte düşüncelere daldım. Eniştemin ceylanla konuşup ona kendini sevdirmesinden, emin ellerde olduğunu hissettirmesinden, ikisinin arasında oluşan o görünmez bağdan çok etkilenmiştim. Acaba ben de veteriner olabilir miydim? Sevimli Patiler Kliniği’nin Çırağı. Kulağa hiç fena gelmiyordu. Zihnimde bu düşünceler dolanırken eniştem geldi. “Benekli’nin ayağında ve bacaklarında kesikler var. Pansumana alacağım gelmek ister misin?” dedi. İçimde mesleğimi seçmiş olmanın taze heyecanı ile gözlerim parladı aniden. Olur, dedim ve pansumana aldık Benekli’yi. Ayağındaki ve bacağındaki yaraları temizledik, sardık güzelce. Ben de kendi çapımda yardım etmeye çalıştım. Bir yandan eniştemle Benekli’yi eve götürünce ablam ve çocukların ne tepki vereceğini konuşup gülüştük. Çocuklar sevinecekti. Ablam alışıktı ama bahçesindeki mahsullere zarar vermemesi için Benekli’nin başını ağrıtacaktı.

Benekli’yi aldık eve getirdik. Tam tahmin ettiğimiz gibi oldu. Yeğenlerim Benekli’yi çok sevmiş, ablam mahsullerinin derdine düşmüştü. Ama yavru olması ve o tatlı tatlı bakışları çok geçmeden onu da etkisi altına almıştı. İki hafta böylece geçti. Benekli’nin yaraları kapanmaya başlamış, biraz kilo almıştı. Ona çok alışmıştım ama artık gitme vaktiydi. Son akşam çayımızı yudumlarken Sevimli Patiler Kliniği’nin yeni çırağı hayırlı olsun, dedim. Ablam da eniştem de veteriner olmaya karar vermeme çok sevindiler. Yeğenlerim çı rak çı rak diyerek alkış tutmaya başladılar. Onları biraz gıdıklayıp sevdikten sonra odama geçtim. Artık daha sıkı çalışmak için çok güzel bir hedefim vardı..

İrem ERTEN -