Sabah otakta anamın sesiyle uyandım. Tan yeri daha ağırmaya başlamamıştı bile ama anam beni sabah namazına kaldırıyordu. Zar zor kalktım, dışarıdaki sulağın yanında atamı görünce koşmaya başladım. Atama abdest alması için su döktükten sonra beraber büyük otağa, cemaatin yanına geçtik. Atalarla, hocalarla bir olup namazı kıldık, sübhanekemizi okuduk, Allah’a şükrümüzü ettik. İşlerin başına koyulduk.
Bu yaz göç ettiğimiz yaylalığı çok sevdim. Dümdüz yeşilliklerinde at koşturması epey keyif veriyor. Suları taptaze, ekinleri cennet meyvası. Sabah aşımızın için ağıla geldim. Haylaz keçiye otunu verdim, sütünü aldım. Keçi iki hafta önce oğul verdiğinden sütünü bizimle pay etmek istemiyordu. O yüzden onun karnı doyarken ben de sütünü sağıyorum. Aha bizim emminin oğlu İrecep de geldi. İrecep hem emmioğlu hem sütgardaşımdır. Benden altı ay büyük olduğundan anam, yengemin sütü kesilince ona da süt vermiş. Sütgardaştık amma ben pek sevmem bu uşağı. Er dediğin azıcık güçlü kuvvetli olur, irecep az oynasak hemen yorulup ağlamaya başlar, ata bile kendisi binemez. Bakalım bugün ne edecek?
Ha size demeyi unuttum bugün obanın delikanlıları ava gidecek, bu benim ilk avım olacak. Eğer av yakalayabilirsem gerçek bir er olduğumu göstermiş olacam. Avı hatırlayınca bizim keçiyi hemencecik sağıp anamın yanına koştum. Anam bir yandan kilimhaneye gitmeye hazırlanıyor bir yandan da aşı ocağa koymaya çalışıyordu.
* Ana çok yemek yapmayasın, bugün avdan et getirecem.
* Öyle mi oğul, inşallah. Madem av getirecek kadar adam oldun dışarıdaki odunları getir bakayım.
Ah güzel anam, konu ne olursa olsun bir şekilde konuyu işlere getirmeyi becerirdi.
Kovaya koyduğum her odun yakaladığım bir avdı benim için. Kimi ceylandı kimi tavşan. Geyik de vardı içinde kuş da. Ama ben kuş gibi küçük bir av yakalamam şöyle etli butlu bir hayvan getirdim mi irecepgiller de görsün, kim er kim uşak?
Kova dolunca otağa döndüm, anamın ısıttığı sütü içip hemen oklarımın yanına koştum. Hepsini sırayla inceledikten sonra yayımı omzuma attım meydana çıktım.
Eniştem, bacımın kocası, er olmamız için bize bilgiler verip durur, ok atmayı, kılıç sallamayı öğretirdi. Ava da onunla birlikte çıkacaktık. Ben meydana vardığımda eniştemin etrafında uşaklar hazırlanıyorlardı. Bi koşu yanlarına gittim, herkese sırayla bakıp göğsümü kabarttıktan sonra atlara geçtik ve av maceramız başlamış oldu.
Atları ormanın kenarındaki ağaca bağladıktan sonra herkes bir tarafa ilerlemeye başladık. Yayım gergin, bakışlarım keskin, umudum gökteydi ama etrafta bırak geyiği uçan bir kuş bile yoktu. Ama bulmak zorundaydım, er olmak zorundaydım. Adımlarım ilerledikçe kulaklarımı keskinleştirmeye çalışıyordum. Ama ne çare, duyduğum her çıtırtıya başımı çevirsem de yayım gevşemiş, gözlerim dalgınlaşmıştı. Ya irecep bulduysa avını yakaladıysa ne yapardım? Yok ya o ana kuzusu mu, hayatta yakalayamamıştır.
Okumun yönü yere bakmaya başlamış, çıtırtılar susmaya başlamışken gözüm bir kıpırtıya takıldı. İşte buydu, karşımda güzel bir ceylan okumu bekler gibi usulca otluyordu. Vakit gelmişti, yayımı gerdim, bakışlarımı keskinleştırdim, hedefi sabitledim.
-Bismillah, ya Allah!
Yayım ile okum sonsuz bir ayrılığı tadacak iken bir ses, bir haykırış. Aniden sese doğru başımı çevirdim. Biri yerde yatıyordu. Bir iç geçirip başımı öne, erliğimin damgasına çevirdiğim de okumun boşluğu hedef aldığını gördüm. Ceylan seke seke gitmiş, hayallerimi toz duman etmişti.
Eyvah ki ne eyvah ben erdim er olmalıydım. Bir av bulmalıydım. Hani o sesi çıkaran akılsız o olsun avım.
-Ahh yok mu yardım edecek bir Allahın kulu!
Çokça öfkeli, biraz yılgın ve epey geç kalmış vaziyette sesin geldiği yere doğru yürümeye başladım. Ulan ahmak kimsen dua et de inşallah başına sahiden fena bir hal gelmiş olsun. Yoksa gerdiğim yay ile fena bir hale düşeceksin.
Yerde kıvranan bağırtkanın yanına yaklaştıkça sinirden elim ayağım titrer olmuştu. Yerde yatan bizim sütkuzusuydu, irecep!
Bizim İrecep’in her şeye bebe gibi ağladığını demiş idim demi? Ayağını burkmuş, dünyayı ayağa kaldırmıştı. Ama kendi yere kapaklanmış, hareket edemiyordu. Yalan yok, o burkulan ayağını kırmak içimden gelse de tuttum kendimi. Dur dedim ne de olsa o senin süt kardeşin.
-Bekle burada irecep, atını getireyim.
Hoş hiçbir yere kıpırdamazdı zaten. Atların yanına gittiğimde birkaç eri ve eniştemi gördüm. Beni görünce heyecana gelen ahali ellerimdeki sıfırı görünce kahkahayı bastı.
-Hayırdır yeğen niye elin boş döndün? Avını yakalayıp geleydin.
-Sorma enişte sorma...
Atın sırtına yüklediğim İreceple geri döndüğümde eniştem her şeyi anlamıştı. Yürürken önüme erlik hayallerimin parçaları düşüyor, bu paramparça halimle obama, anama nasıl döneceğimi düşünüyorum.
-Suratını asma bacımın gardaşı, eğme başını. Erliğin nişanı bir ceylana mı kalmış. Önemli olan aha da şu göynünde ne olduğu. Nişan dediğin er ya da geç bulunur.
-Er ya da geç. Erlik geçmişti, geçe kaldık. Allah sonumuzu hayretsin.