ATÖLYE 5. HAFTA
KELİMELER: AYAK, CEYLAN VE ENİŞTE
EK ZORLUK: ÖYKÜNÜN BELİRLİ BİR TARİHTE VE O TARİHİN ŞARTLARINA GÖRE YAZILMASI.26 AĞUSTOS 1491.
NOT: EK ZORLUK KULLANILMAMIŞTIR.
İTİRAF
Merdivenlerden koşarak indim, sabahın bu vaktinde bu gürültü de neyin nesiydi. Salona gidip uşağım Alfredo’nun gelmesini bekledim. Alfredo salon kapısında göründü ve elindeki mektubu uzattı. Mektubu getiren ablamın uşağı Samuel'di. Mektupta ablamın acilen beni Granada'da beklediği, hasta olan eniştemin ağırlaştığı ve beni görmek istediği yazıyordu. Eniştemin bu vaziyette beni görmek istemesine bir anlam veremesem de kıymetli ablam Aleksandra‘nın yanında olmalıydım. Şaşkınlığımı üzerimden atıp yardımcım Amelia’ya hemen bavulumu toplamasını söyledikten sonra odama çıkıp yolculuk için uygun, pamuklu kıyafetler giyindim. Ağustosun sıcağında at arabasıyla yapılacak bu yolculuk acil olmasa göze alınabilecek bir durum değildi. Birkaç saat sonra Samuel değiştirdiği atlarla ve arabayla kapıda bekliyordu. Evdekilerle hızlıca vedalaşıp arabaya yerleştim. Merhum anne ve babamdan sonra evde hizmetçim Amelia, aşçım Abraham, uşağım Alfredo ve atlarla arabaya bakan arabacı Charles’ten başka kimse yoktu. Havanın sıcaklığı ve İspanya'nın nemi yolculuğumun tek refakatçileriydi. Tarlalar, nehirler, meyve bahçeleri ve köylerden geçtik, sonunda bir handa durduk. Atlarımız yemlenirken bizler de karnımızı doyurup soğuk şarabın tadını çıkardık. Valencia'dan Granada beş saat sürüyordu. Buradan sonra bir saat daha yolumuz vardı. Samuel masama yaklaşıp bir uşağa has dümdüz sesiyle: ‘Bayan Caroline araba hazır, dilerseniz yola devam edelim.’ dedi. Hesabımı kapatıp bekleyen arabaya bindim. Nihayet eniştemin malikanesi uzakta görünmeye başlamıştı. Ova üzerinde inşa edilmiş bu gösterişli malikane civardakilerin en güzeli, en göz alıcı olanıydı. Kilometrelerce arazi üzerinde sayısız tarlalar malikanenin hemen arkasında İspanya’nın en güzel ormanı, ormanın içinde muazzam bir gölü olan binlerce dönümlük bu arazi, eniştem Baron Harrington'a aitti. Araba malikanenin önünde durduğunda güneş tüm kızıllığıyla ortalığı aydınlatıyordu. Kapıda ablam Aleksandra beni karşıladı. Yolculuğumun nasıl geçtiğini bile sormadan eniştemin beni görmek istediğini söyleyip süratle hastanın odasına çıkardı. Pencerelerden giren akşam güneşinden rahatsız olan hasta perdelerin kapatılmasını istiyordu, uşaklarından. Odaya girenin kim olduğunu anlamak için hafifçe kafasını kaldırdı.Beni görünce,
Yatağın içerisinde doğrularak, ‘Ahh… kıymetli Caroline sonunda gelebildin.’ dedi. ‘Elbette geleceğim.’ dedim.
Yavaşça elini havaya uzattı. Uzanan ele doğru yürüyüp tuttum, sıkıca kavradığı elimi dudaklarına götürdü, hata eden bir çocuğun affedilmeyi dileyen gözleriyle gözlerime bakmayı sürdürdü. Aleksandra diye inlemeye benzer bir ses çıkardı. Odanın girişinde olan ablam koşarak yatağın başına kadar gelip hizmetçisine eliyle sandalye getirmesini işaret etti. Hizmetçi seri bir şekilde sandalyeleri getirip odayı terk etti.Sandalyelere nazikçe yerleştik. Eniştem gözlerindeki yaşları tutamıyor boştaki eliyle yüzündeki gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. Bir yandan da ablam elindeki mendille onun yüzünü kuruluyordu. O anda öksürüklere boğulan eniştem birkaç saniye sonra toparlanıp:
‘Görüyorsun ya artık vaktim daralıyor.’ dedi. 'Seni buraya çağırışımdaki amacı sanırım merak ediyorsundur.’ ‘Evet. Tabii olarak ablamı bu dünyada bırakıyor olmanızla ilgili beni çağırdığınızı düşünüyorum. Siz hiç merak etmeyin, siz Tanrının yanındayken ve ablam sizin yanınıza gelene kadar bana emanettir. Bu yüzden elemlenmeyiniz.’ dedim.
Eniştem: ‘Bundan hiç kuşkum yok.’ dedi.
‘Fakat seni buraya çağırmamın sebebi geçmişte sana yaptığım bir kötülüğü itiraf olacaktır.’
Bu hasta adamın neyden bahsedeceğini merak ederken bana nasıl bir kötülüğü dokunmuş olabilir düşüncesiyle dinlemeyi sürdürdüm.
Tekrar söze başlarken nefes alıp verişi hırıltılıydı.
‘Sevgili Caroline, yıllar önce sevdiğin adamı senden uzaklaştıran kişi bendim.’dedi .
‘Bu ne demek şimdi’ diye sormaya kalmadan aynı hırıltılı ses devam etti.
‘Evet.’ Onsekizinde deliler gibi aşık olduğun o genci malesef ceylan avında tuzağa düşürüp ayağından vurduk. O kadar yakın mesafeden ateş ettirmiştim ki ayağı oracıkta bileğinden koptu. Tekrar hırlamaya benzer o sesleri çıkarttı ve kendini toparladığını düşündüğü anda bunu baban Baron Turie yapmamı istedi. Onun sana kalacak miras için senin etrafında dolandığından o kadar emindi ki bunu yapmamızın seni başlarda üzeceğini ama geri kalan hayatında bize teşekkür edeceğini söyleyip beni ikna etmiş bulundu. ’Planı babanla beraber yaptık zaten bir endülüs müslümanı olduğu için ona verdiğimiz zarardan dolayı kimse peşimize düşmezdi. İnan bana Caroline o günden sonra sana verdiğim büyük zarardan dolayı kendimi hiç affetmedim hatta baban bile kendisini affetmedi. Belki de arabaları uçurumdan devrilmemiş olsa günün birinde sana bunları o söylerdi. Affet beni! Caroline affet! diye haykırmaya çalışıyor fakat soluk alıp vermesi kesiliyor alnından boncuk boncuk terler dökülüyordu. Gözlerimden dökülen yaşlar senin beni kendi isteğinle bırakmadığını anladığımdan adeta mutluluk gözyaşları gibiydi. Fakat anlatılanlardaki trajedi akıl alır gibi değildi. Eniştem hikayeye devam etti. Beni bırakmaman halinde ailenin başına kötülükler getireceklerini hatta kız kardeşin Nezahat'le bile tehdit ettiklerini anlattı.
Hayretten ve öfkeden deliye dönmüştüm fakat cevap verebilecek gücü kendimde bulamıyordum. Olduğum yerde hummaya tutulmuş gibi tir tir titriyordum. Eniştemin tuttuğum elini bıraktım. Ablam çabuk bir hareketle elimi tuttu. Bana bakarak ve kocasından çok bana acıyan bir ifadeyle ağlayışını sürdürüyordu.
Uzunca bir müddet hıçkırıklarla ağlayışlar devam etti. Sessizliği yatağında son nefeslerini alıp veren adam tekrar bozdu.’ N’olur beni affet bu kötülükle tanrının huzuruna çıkmak istemiyorum.’ dedi.
Bu vaziyet içerisinde ölüm döşeğindeki adamı ablamın da hatırı için istemeden de olsa pek tabii affettiğimi söyleyecektim. Nitekim elimi ablamın ellerinden de çekerek mutmain olmasını onu affettiğimi söyledim. Ablam minnettar gözlerle bana bakarken hasta adam hırıltılı sesiyle teşekkürler edip ne kadar yüce gönüllü ve olgun olduğumu söyledi.
Artık huzurlu olmasını kendisini üzmemesini söyleyip,oturduğum sandalyeden kalktım. Ablamı odada bırakarak çıktım. Kapıda bekleyen uşak ‘Efendim odanızı göstereyim.‘ diyerek saygılı bir ifadeyle yolu gösterdi.
Odama geçince üzerimdeki ceketi çıkarıp camın yanındaki koltuğa oturdum. Dışarısı az önce bana söylenenler kadar karanlıktı artık. Malikanenin önündeki meşalelerden başka ortalığı aydınlatan hiçbir şey yoktu. Adeta içimdeki korlanmış aşkın yeniden alevlenmesini simgeliyorlardı. Bu ateş şölenini izlerken seni, gençliğimizi, birbirimize olan tutkumuzu, kırlarda koşuşumuzu, ilk karşılaşmamızı, atlarla rüzgara meydan okuyan yarışlarımızı… hayal ederek sabahı ettim.
Ertesi gün öğlene doğru eniştem öldü. Ablamı teselli etmekten başka yapabileceğim birşey yoktu. Belki de ablam benim teselliye ihtiyaç duyduğumu bildiğinden dirayetliydi. Kim bilir belki de cenazede kocasına lanet edip onu rezil edebileceğimi düşünüyordu. Ailenin toplanmasının ardından büyük bir merasimle defin işlemlerini gerçekleştirdiler. Artık ölmüş bir adama edeceğim sitemin kimselere faydası olmazdı. Onu affettiğimi söyledim fakat asla affedebileceğimi sanmıyorum…Böyle bir hususta Tanrının bile gazabına uğrayacağına eminim.
Birkaç gün daha ablamın yanında kaldım ve artık Valencia'daki işlerin başında olmam gerektiğini söyleyerek ayrılmak istediğimi bildirdim. Ablam bu konuda anlayış gösterip,dilediğim zaman gidebileceğimi söyleyince Granada’ dan ayrıldım. Yol boyunca sana geçmişte olanları artık bildiğimi nasıl anlatmalıyım diye düşünmekten kendimi alamadım. Endülüs’e gelmeyi bile düşündüm fakat ailemin sana verdiği zarar aklıma geldikçe bir özürle hayatında neyi değiştirebilirdim ki…
Bir hafta sonra…
Endülüs'e doğru yola çıkıyorum sevgilim!
Olanlardan sonra kafamı ve kalbimi dolduran düşünceler beni bu yolculuğa çıkmaya mecbur ediyor. Geçmişin geri gelmeyeceği bilinen bir gerçek, fakat bu yaş ve anlayışta belki son kez birbirimiz görüp o karanlık günleri bize yaşattıkları için ağlayacağımıza birbirimizi son kez görmenin ve gözlerimizle dertleşmenin hazzını yaşamalıyız.Eski dostlar olarak hayatlarımızın nasıl seyrettiğini görmek belkide acılarımızı bir nebze olsun hafifletecektir.Hasta adamın itiraflarından sonra sana yazdığım mektup eline ulaşmadan Endülüste olacağım.Aşkımızın ve büyük trajedimizin yaşandığı şehirde...