Şerh-i Rüya

Tuğba Uzunosmanoğlu

KELİMELER: Ayak, enişte, ceylan

EK ZORLUK: Hikâyenin ‘26 Ağustos 1491’ tarihinde geçmesi

NOT: Hikayemde araştırmalar yaparak bazı gerçeklilere yer verdim. Yanlışım olduysa affola..

ŞERH-İ RÜYA

‘Nefes nefese kalmış olsam da ardından gitmeye devam ediyorum. O hızlandıkça ben de yetişmek için koşmaya çabalıyorum ama nafile, ayaklarım ağırlaşıyor, kaldırmaya uğraştıkça yere mıhlanıyor sanki. Şark cihetine doğru hızla ilerliyor, arada arkasına dönüp bakıyor yetişmemi bekler gibi. Şairlerin güzel gözlü kadınları teşbih etmede onu seçmesi çok aşikâr. Bakışları insanın derununa işliyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyor sanki. Ben de öyle efsunlanmadım mı zaten, yayımı germiş okumu atmak üzereyken göz göze geldik ve işte peşinden sürükleniyorum.

Uzaktan atımın sesini duydum, sahi neden ona binmek aklıma gelmedi. Neyse ki vefakâr atım Gülsar yetişti işte bana. Hemen terkisine atlayıp dört nala sürüyorum. Ceylan, atıma binip yaklaştığımı görünce hızlanıyor. O önde biz arkada bayağı ilerliyoruz. Emin değilim ama beş tane tepe aştık, şimdi altıncısını da geçiyoruz. Ceylan yavaşlayıp duruyor. Durduğu yer harika bir şelalenin başı. Atımdan iniyorum, ayaklarımdaki ağırlık hafiflemiş, ürkütmeden yanına yaklaşıyorum. Bana bakıyor yine ve suya bırakıyor kendini. Yolculuğun devamı oradaymış gibi…Atladığı yerin başucuna gidiyorum, aşağıya bakıyorum. Su öyle berrak ki gözlerini görüyorum yine. Beni çağırıyor, artık anlıyorum. Kararsızım, korkuyorum ama atlamak istiyorum. Atım kişniyor huzursuzca, oysa ben çok huzurluyum. Kendimi bırakıyorum. Ya Hak…’

- Sultanım iyi misiniz? Sesinizi duydum, odanıza girdim affedin.

- Mühim değil Hüsrev Paşa, iyiyim. Bir rüya gördüm sadece. Hakiki alemdi sanki. Mutlaka bir sırra işaret ediyordu ama ne?

- Hayırlara çıksın Sultanım. Rahmani bir rüya ise elbet alameti ortaya çıkar.

- Öyle Paşa, bu rüyayı hakkıyla anlayabilirsek, sırrını anlayabiliriz. Bana tez eniştem Mehmed Lütfü Efendi’yi çağır. Onun şerhine güvenirim ancak. Bu rüyayı bana en doğru şekilde o izah eder.

- Baş üstüne Sultanım. Hemen bir er ile ferman yollatıp çağırayım. Müsaadenizle Sultanım.

- Müsaade senin Paşa.

Paşa’nın ardından kalktığımı gören Odabaşı Salih Efendi geldi. İbrikten dökülen suyla elimi yüzümü yıkarken hala rüyanın etkisindeydim. Ceylanın gözleri sanki hala bana bakıyor gibi. Suyun akışına dalıp gitmişim, leğendeki suyun taşıp ayağıma dökülmesiyle irkildim.

- Ne diye döküp duruyorsun bre Salih Efendi, taştığını görmüyor musun suyun?

İbriğin ucunu alelacele kaldırırken bir yandan da havluyu uzattı. Mahcup bir şekilde;

- Bağışlayın Sultanım, siz ‘Kâfi’ demediniz diye dökmeye devam ettim.

- Tamam tamam, ziyanı yok. Dalgınlık bende. Söyle silsinler şuraları hemen.

- Başüstüne Sultanım.

Üzerimi giyinirken Salih Efendi bugün yapacağımız işleri sıralıyordu. Benimse aklım, rüyanın tabirini öğrenmekteydi. Bir an önce eniştem Mehmet Lütfü Efendi’nin gelmesini ve kafamda dönüp duran bu muammanın çözülmesini istiyordum. Bu rüyaya bu kadar ehemmiyet vermemin sebebi fazla rüya görmeyişimdi elbet. Daha önce gördüğüm nadir rüyalarda da hep mühim şeylere alametler hasıl olmuştu. O yüzden bu rüyanın da bana bir yol göstereceğinden emindim. Bu yolu açıklayacak olan da eniştemdi, halamın eşi Mehmet Lütfü Efendi. Şeyh Vefa tekkesinin alimlerinden olup, rabıtası kuvvetli idi. Alçakgönüllü oluşu, masivadan uzak bir hayatı tercih etmesi, hak bildiğini bana bile olsa çekinmeden söylemesiyle ona olan hürmetimi her seferinde kat be kat artırdı. Fazl-ı muhterem kişiliği ile her zaman ilk başvurduğum akıl hocalarımdan biri haline gelmiş, Üstadım olmuştu.

- Sultanım, elçi bekliyor. Hazırsanız gidelim.

Salih Efendi bu sefer tetikteydi, düşüncelere daldığımı fark etmiş ve müdahale etmişti hemen.

- Hazırım, gidelim.

Gelen elçi Memlüklerden. Altı yıldır savaştığımız devletten. Cem Sultan’a sahip çıkmaları savaş gerilimini ve şiddetini artırsa da iki devlet olarak bir muvaffakiyet elde edememiştik. Babamın aksine sürekli savaş halinde olmak çok da hoşlandığım bir şey değildi. Ben devletimin haritadaki sınırını genişletmekten ziyade kültür ufkunu genişletmekten yanaydım. Bunun içinde alimlere, sanatkarlara, zanaatkarlara, katiplere ehemmiyet gösteriyor, destekliyordum. Kendim de Hat sanatı ile meşgul olur, Ayeti kerimeleri kâğıda özenle işlerken büyük bir haz alırdım. Bu savaşın uzaması beni epey huzursuz etmişti. Bir an önce bir sona varmak istiyordum. Bakalım elçi nasıl bir ferman getirmişti.

Arz odasına geçip tahtıma oturdum, bir süre sonra Memlük elçisi geldi, eteğimi öpüp selamladıktan sonra fermanı uzattı. Merakla açtım, okudum. Barış sağlamak için görüşme talep ediyorlardı. Elçiyi konuk etmelerini söyleyerek, odadan çıktım. Barış benim istediğim bir şeydi ama yine de esakirin, ve tebaanın bu konuda savaş yanlısı tutumları beni kararsızlığa sürüklüyordu. Gördüğüm rüyanın mühim bir şeye işaret edeceğini biliyordum ve bu mesele olduğuna inancım tamdı. Has odaya ilerledim. Ne vakit fikirler arasında boğulsam, Peygamber Efendimiz (sav)in sakal-ı şerifini ziyaret eder, halimi arz eder, huzurunda Rabbime dua ederim. Şimdi de yapmak istediğim tam olarak buydu. Ziyaretimi tamamlayıp huzur bulmuş bir şekilde oradan çıkarken Hüsrev Paşa’yı beni beklerken buldum.

- Enişteniz Mehmed Lütfü Efendi geldiler Sultanım.

- Ala, Hünkar Dairesine geçiyorum, oraya gelmesi için eşlik edin Paşa.

- Başüstüne Sultanım.

Heyecanlı bir şekilde odaya geçtim. Kısa bir vakit içinde Hüsrev Paşa ile Mehmet Lütfü Efendi de teşrif ettiler.

- Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh.

- Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berakatüh. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz Üstadım. Sizi buralara kadar yordum hakkınızı helal edin.

- Estağfurullah Sultanım, bir hakkımız varsa helal ola. Her daim hizmetinizdeyim.

- Sağolasın Üstadım. Hüsrev Paşa bahsetmiştir. Sabah namazından sonra biraz uzanmıştım. Beni fevkalade etkileyen, tesirinden hala kurtulamadığım bir rüya gördüm. Bunu ancak sizin tabir ve şerhinizle anlayabilirim.

Gördüğüm rüyayı birebir yaşıyormuşçasına anlattım. Ne eksik ne fazla. Eniştem dikkatle dinledi. Yüzünün halinden iyiye mi yoksa kötüye mi yorduğunu anlamakta güçlük çektim. Bir süre sessizliğin ardından konuşmaya başladı.

- Sultanım, öncelikle hayırlara vesile olsun inşallah. Dilimiz döndüğünce anladığımızı anlatmaya çalışalım. Rüyanızda avcı iken av olmuşsunuz. Lakin sizi bakışlarıyla avlayan ceylan sizin kötülüğünüzü istemiyor. Bilakis sizi bir kaynağa götürüyor. Berrak suyun içine atlamanız huzura kavuştuğunuzu gösteriyor. Şöyle izah edeyim, yanlış bir karar verecekken size yardımcı bir elçi geliyor, onla yol almak istiyorsunuz ama ayaklarınız ağırlaşıyor. Bu sizin karar vermenizi engelleyen kişiler ya da bağlar. Sonra atınız imdadınıza yetişiyor, at dosttur, dostun desteği ile yol alıyorsunuz. Yolda geçtiğiniz tepeler altı ay, yıl ya da gündür süren bir şeye işaret eder. Altıncı tepenin ardından kaynağa ulaşmanız, elçinin de yardımıyla doğru karara ulaşıp huzur bulacağınıza delalet eder.

- Allah razı olsun Üstadım. Rüyam tam olarak tahakkuk etti. Şimdi daha iyi anladım. Bahsettiğin elçi bugün geldi sarayıma. Artık ne yapmam gerektiğini biliyorum Rabbimin de izniyle. Allah bin kere razı olsun. Hakkını nasıl öderim? Her darda kaldığımda Hızır gibi yetişiyorsun.

- Estağfurullah Sultanım. Sizin gibi bütün İslam aleminin yükünü omuzunda taşıyan bir Sultana faydamız oluyorsa ne mutlu bize. Hem unutmayın rüyayı gören sizsiniz. Hikmetin mahiyeti de sırrı da sizde.

- Cenabı Hak ne ikram ederse ona talibiz. Sofraya geçelim Üstadım hem yorgunluğunuzu giderin hem de sizi bulmuşken hasbihal edelim biraz.

- Hay hay Sultanım, memnuniyetle…

Üstadım Mehmet Lütfü Efendi ile güzel bir muhabbetin ardından onu yolcu edip daireme geçerken Hüsrev Paşadan sır kâtibi ile odama gelmesini istedim. Zihnim rüyamdaki su gibi berraktı. Yol gösterenlerin en güzeli olan Rabbime hamd ettim.

- Yaz kâtip…

***********

26 Ağustos 1491

Bismillahirrahmanirrahim…

Memluk Sultanına,

Fermanınız elimize ulaşmıştır. Sulh için ortak fikirde olup, tez vakitte sulh elçilerinin görüşmesini niyaz ederiz. Allah’ın selamı üzerinize olsun…

Sultan II. Beyazıd Han