Samanta

Samsama Kahve

Bundan 5 gün önceydi. O akşam ben sofrayı hazırlarken alacaklı gibi biri çaldı kapıyı. Gelen Efendimdi. Kan ter içinde kalmıştı. Yeşil gözlerinden ateş fışkırıyor gibiydi. Telaşla içeri girdi. Kapıyı hızlıca örtüp kitledi. “Samanta suyu kaynat hamam edip yatacağım” dedi."Ne oldu efendim korkmuş gibisiniz" dedim. "İt takıldı peşime" dedi. Güldüm. O gece efendimi hamam ettirdikten sonra yatağın dibinde uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda döşeğinde yoktu. Evi dolandım evde de yoktu.

Efendim beni köle pazarından satın aldı. Annemi babamı kaybettiğimde yaşım daha on üç idi. Aslen Filibe’liyim. Bir gün bir denizci, Osmanlı iyi yerdir diyerek getirdi beni buraya. Sonra köle pazarına satıldım. O gün gördüm efendimi. Ne şanslı kuldum ki Efendim satın aldı beni. Bana hiç cariyesi gibi davranmadı. Her zaman evinin hanımıydım ben. Beş yıl oldu. Benden hiçbir şey saklamadı. Bir kez olsun kerih kelam etmedi. Hem benim Efendim ilim tahsil eder, işi gücü kitaptır, mürekkeptir, şiirdir, divandır. Öyle iyi biri ki herkese iyilik eder çarşı pazarda gördüğüne yardım eder. Hem benim efendim hırsızlık yapmaz, adam öldürmez zabit efendi dedim. Söylerken içim acıdı. Nerelerdeydi şimdi benim canımın cananı.

Zabit efendi acır halde baktı yüzüme, “devam edesin hatun” dedi.

Derin bir nefes alıp devam ettim. O akşam eve gelmedi. Sabah gün ağarmadan yine biri çaldı kapıyı hafiften. Kapıyı açtığımda gözümün nuru, kalbimin sahibi efendim kapının dibinde baygın duruyordu. Çok korktum. İçeri aldım. bir yandan ağlıyor bir yandan da falakadan patlamış ayaklarını temizliyordum. Eli, yüzü, ayakları kan içindeydi. Acımamışlardı belli ki. Akşama kadar kendine gelemedi. Kendine geldiğinde öptüm onu. O kadar korkmuştum ki ilk defa bir cariyenin efendisine izinsiz yapamayacağı birşey yaptım. Çok korktum, neler oluyor anlatın dedim. Hem o kolay lokma değildir. İyi dövüş ederdi. Hangi vicdansız getirmişti onu bu hale anlayamamıştım. Doğruldu. Eliyle dolabın içine ikfal ettiği sandukayı gösterdi. Boynuna asılı anahtarı verdi. “Onu bana getir” dedi. Sandukayı alıp ona getirdim. Anahtarı döşeğin üzerine koydum. “Otur” dedi. Oturdum. “Geçen gün seni gördüm, bir yandan aş pişirir bir yandan raks ederdin. Cezbedici kelam edip kendini coşturdukça coşturdun. Yüzün sanki bahardı, saçların baharda açmış sarı güller gibiydi. Seni izledim. Öyle sarhoş ettin ki kalbimi. Bunları sana aldım” dedi. Sandıktan çıkarttığı elindeki bir çift ceylan derisinden pabucu göstererek.

Ne diyeceğimi bilemedim. Öyle güzellerdi ki. Sanki ben sultandım. Bu döşek padişahın döşeğiydi benim padişahım ise Efendim. Şayet köle bile olsaydı padişahtı benim Efendim.

Sonra bir kaç kağıt daha çıkardı. Bunları ben olmazsam vereceksin sahibine. Burda her şey yazar. Zamanı gelince açarsın dedi. O kadar merak ettim ki onların ne olduğunu ama açmadım. Zamanı gelmemişti. O akşam ayağa kalkamadı ayaklarının sancısından. Ben ise ceylan derisinden pabuçlarımın güzelliğini tahayyül ettim gece boyu. Önce kalbimi bir miktar hüzünlendirdi ise de ceylan, sonra ince bileklerimde düşündüm pabuçları. İki gün sonra ayağa kalkınca ben avludayken geldi yamacıma. Sarıldı. Belime doladığı kollarını çekince gülerek Nesimi dedi. Söylemiş söyleyeceğini. Bir yandan hala acısı geçmemiş baloncuklu ayaklarını taş avlunun üsünde gezdirirek raks edip bir yandan gazel okumaya başladı. Hem tebessüm ediyor, hem söylüyordu.

Ben yitirdim ben ararım

Yâr benimdir kime ne

Gâh giderim öz bağıma

Gül dererim kime ne

Gâh giderim medreseye

Ders okurum Hak için

Gâh giderim meyhaneye

Dem çekerim kime ne

Sofular haram demişler

Bu aşkın şarabına

Ben doldurur ben içerim

Günah benim kime ne

Ben melâmet hırkasını

Kendim giydim eğnime

Ar ü namus şişesini

Taşa çaldım kime ne

Sofular secde ederler

Mescidin mihrabına

Yâr eşiği secdegâhım

Yüz sürerim kime ne

Gâh çıkarım gökyüzüne

Hükmederim kaf'tan kaf'a

Gâh inerim yeryüzüne

Yâr severim kime ne

Kelp rakip böyle diyormuş

Güzel sevmek pek günah

Ben severim sevdiğimi

Günah benim kime ne

Nesimi' ye sordular ki

Yârin ile hoş musun

Hoş olayım olmayayım

O yâr benim kime ne

Şimdi gidiyorum ama geleceğim. Bu musibetten kurtulur kurtulmaz geleceğim. O zaman hakikaten evimin hanımı olacaksın dedi. O günden beridir görmem. Görsem derdim zabit efendi. Ne gelmiştir başına efendimin bilirseniz söyleyin dedim.

Zabit efendi önce başını kaşıdı, ayağa kalkıp “Zeynel Efendiyi bilir misin” dedi. Bilirim dedim. Efendimin eniştebeyidir. Sansar gibi bir adam, evimize gelir beni tehdit ederdi seni satın alacağım diye. Ben de efendime dedim. İblis gibi bir adamdır, hatta mahalli esnafı da kendisinden haz etmez dedim. Zabit efendi” bu sabah mefta olmuş kendisi” dedi. Korktum. Efendim etmez dedim. “Etmez dersin ama onu bulamayız kuşluktan beridir, söyleyeceğin bir şey var mıdır hatun dedi. Yok dedim. Dış kapıdan çıktılar avlu da kalakaldım.

Hemen içeri girip sandukayı açtım. Artık vakti gelmişti. Bembeyaz pabuçların altındaki kağıtları çıkartıp okumaya başladım.

“ Osmanlı Zabitine ;

Bana oyun etmişlerdir. Eniştebeyim Zeynel Efendi benim aynı anadan olma ablamı katletmiştir. Ablamın ziynet eşyalarını çalmış benim yün dükkanımla beraber mahallelinin dükkanlarını yağmalamıştır. Kendisi Sultanımız Beyazıt’a karşı Cem sultanın destekçisi olmuş. Saray’dan istirak-ı rem edip bunları akçe karşılığı satmıştır. Yetmemiş Rum ribaharlardan aldığı akçelerle beraber müstakbel zevcem Samanta’ yı da alıp Ali Osmanlı’dan kaçma hayali kurmuştur. Bunlar gerçeği ispat eden belgeler ve hakikati bilen kimselerin ismidir. “

Yazıyı okur okumaz avluya koştum. Mahalleyi gezen zabit efendiyi aradı gözlerim. Aşağı yürüyen zabiti görünce zabit efenddiiii diye bağırdım. Hızlıca yürüyerek elimdekileri verdim. Efendim zamanı gelince açarsın demişti alın bunları dedim. Elimden aldı, göz gezdirdi,” sağolasın hatun evine dönesin kimseye kapını açma” dedi. Usulca eve döndüm. Efendimin odasına girdim, kokusu hala yastığındaydı. Papatyalarda yüzermiş gibi çektim kokusunu içime. Nerelerdesin Efendim, gözümün nuru nerelerdesin diyerek ağlamaya başladım. Uyku bastırdı gözlerime, hafiften uykuya daldım.

Uyandığımda papatya denizi karşımdaydı. Yemyeşil gözleri bana bakıyordu. Hemen doğruldum. Zabit efendiler, geldiler. Diyemedim.O yapmaz dedim. Benim efendim yapmaz. Zabit efendi bilmez. Ben hızlıca kelam ederken tebessüm ederek, “Rum ribahalar öldürmüş Zeynel efendiyi verdiği akçeleri alıp kaçacağı anlaşılınca. Ben de iki haftadır peşindeydim en mühimi imam efendiyi çağırdım” dedi. “Kalk abdestini al bizi bekler”. Abdest aldım. Pabuçlarımı giyindim. Avlu da beni bekleyen Efendime doğru ceylan gibi seke seke yürüdüm.