Yıldıza Anlattığım

İrem İlayda Karkı

Not: Ek zorluğu kullandım. Kelimelerden ahizeyi avize olarak gördüğüm için öyküyü avize üzerine kurmuştum, bunu da belirteyim. :)

Yıldıza Anlattığım

Arkadaşımla balık tutmaya gittiğimiz bir günün sonunda eve döndüğümde her zamankinden daha da parlayan, gülümseyen bir yüzle karşıladı eşim beni. Heyecanı gözlerine yansıyordu. Tuttu kolumdan tasarım çalışmaları yaptığımız odaya götürdü.

"Sürpriz."

Gördüğüm şey beni geçmişe sürükledi bir anda. İlk ne zaman başlamıştı? Odama kaçışlarım, beni tanıdığını düşünen herkesten saklanışlarım. Hiçbir şey yapmak istememekle birlikte sürekli yorgun hissettiğim zamanlar çok uzak kalmış gibi geliyordu. Oysa ne kadar yakın. On yıl önce miydi? Lise son sınıf zamanları sanırım. Sevdiğim kız yanımdaydı, ailem beni destekliyordu. Destekliyor muydu? Sınav konusunda evet. Ama seviyorlardı beni, biliyordum. Hissediyor muydum? Kız arkadaşımın sevgisini hissediyordum daha çok, ama kurtaramamıştı beni. Sen uçurumdan düşerken sevgi her zaman elinden tutamıyordu, bazen yalnızca düşüşünü izliyordu. Üzülüyordu benim için ve ben onun benim yüzümden üzülmesiyle daha da kahroluyordum. Bir gün evdeyken telefon çalmıştı. Eski ahizeli telefonlardan. Şimdilerde aksesuar olarak kullanıyorlar. Ahizeyi kaldırdım, onun sesini duymak biraz tebessüm etmemi sağlamıştı. Konuşurken telefonun kablosuyla oynuyordum. Konuşmanın bir yerinde benim o günkü umursamaz tavrım sebebiyle ağladığından bahsetmişti. Kabloyla oynamayı bırakmış, gitmem gerektiğini söyleyip telefonu kapatmıştım. Ertesi gün sınavı bahane ettim, ayrıldım. Bu kadar saçma bahane olur mu, demedi. Haklısın dedi. Bahaneme sahip çıktım. Ayrıldıktan sonra okulda, tüm dersleri can kulağıyla dinliyordum. Eve geliyordum, ders çalışacağım deyip gittiğim odamda ağlıyordum. Evde dört kişiydik, ben tek başınaydım. Geceleri tavanı izlerdim, bazen sabaha karşı uyurdum. Gün ağarırken ilk gördüğüm yıldız şeklindeki avize olurdu. Dakikalarca izlerdim. Yıldızın her köşesine bir anı bırakıyordum zihnimden. Sonra uyuyakalıyordum. Rüyamda yıldızlar savaşıyordu, ben arada kalıyordum. Bazı zamanlar elimi kalbime koyuyordum ve kalp atışlarımı sayıyordum. Yaşıyorsun İsmail, diye hatırlatıyordum kendime. Yaşıyordum.

Bahanem ve can kulağıyla dinlediğim derslerim sayesinde üniversiteyi kazanmıştım. Üniversitede kime sorsalar 'İsmail nasıl biridir?' diye muhtemelen 'İsmail kim?' derlerdi. Öylesine sessiz bir 4 yıl geçirdim. Birkaç yakın bulduğum insan dışında kimseyle muhabbet etmedim. Yaşadığım sıkıntı orada da devam ediyordu. Avizeyle kurduğumuz muhabbet de. Onu göremiyordum artık, şehir dışında bir üniversite kazanmıştı. Bir de kalp yarası eklenmişti sıkıntılarım arasına. Ama unuttum. İki yıl adını anmadım. Oldukça durağan, dışarıdan bakanların bakmaktan bile sıkılacağı, bir roman karakteri olsam kimsenin okumaya tenezzül etmeyeceği bir hayat sürmeye devam ediyordum. Bundan tam yedi yıl önce çok küçük ama benim için yıldızlı avizemden bile mühim bir olay gerçekleşti. Bir kafede arkadaşlarımla otururken onu gördüm, o beni görmedi. Lisedeki gibi enerji doluydu. Dakikalarca arkadaşlarıyla olan muhabbetini izledim. Gülüyordu. Ahhh, öyle güzel gülüyordu ki. Yanına gidip ona yeniden tutunmaya çalışmamak için zor tuttum kendimi. Gözlerimi kapattım. Bu hayatı yaşayan beni ve öylesine güzel gülen onu aynı kareye koyamadım. Yıllar önce nasıl ki onun yanımda solmasından korkup da elini bıraktıysam, yine aynı sebeple tutamazdım. Bundan tam yedi yıl önceydi ve ben kendimi düştüğüm uçurumdan kurtaracak bir karar verdim. Eğer kendimi tamamen kurtarabilirsem ona koşacaktım. Kolay olmadı. Uzunca bir zaman uğraş verdim. Bu uğraşlarım sayesinde araştırmayı ne kadar sevdiğimi fark ettim ve bu farkındalık beni akademisyenliğe götürdü. İyileşmiştim ama yine unutmuştum. İçimdeki eksikliğin ne olduğunu anlamam, kendimce yedi yıl önce aldığım kararı hatırlamam zaman aldı. Aklım başıma geldiğinde ona ulaşmak için her türlü çabayı gösterdim. Kavuştuk. Ona yedi yıl önce beni kurtardığını hiç anlatmadım ama ne kadar güzel güldüğünden bahsettim. Daha da güzel güldü. Sevgi insanı güzelleştirir. Birlikte güzelleştik.

Hayatım artık hem güzel hem sıradandı. İkimiz de sevmediğimiz bir şehirde, sevdiğimiz bir işe sahiptik. Ben ilk kez Isparta'yı sevmiyorum dediğimde bana karşı çıkan eşim de artık Isparta'yı sevmiyordu. Doğrusu eşim, başka bir iş daha düşündüğümü söylediğim de karşı çıkmıştı ama sonradan bana ortak olacağından bahsetmişti. Bunu uzunca zaman düşündük ve tasarım ürünleriyle alakalı ticaret yapma fikri cazip gelmeye başladı. Eşim tasarımı çok seviyordu, ben de az çok anlardım. Bu fikri denemek için evimizdeki boş odayı kullanmaya karar verdik. Çocuğumuz olduğunda düzenleriz diye boş bıraktığımız oda sonunda işe yarayacaktı. Beraber oda içerisinde kullanılabilecek birçok ürün tasarlamıştık ama onun benden gizli yaptığı bir ürün daha vardı. Bana sürpriz olacakmış.

Sürpriz oldu. Balık tutmaktan döndüğüm o gün heyecanla beni odaya götürdü ve yeni eklediği ürünü gösterdi. Yıldız şeklinde bir avize. Benim aile evindeki odamdakine benzer. İlk bakışta farkları hemen ayırt edebilmiştim. Yıllarca odamdakinin her bir ayrıntısını ezberlediğim için, her bir köşesine bir anı bıraktığım için. Farklıydı ama onu andıracak kadar benzerdi.

"Bana lisede son sene çok bahsederdin avizeden, hatırlıyor musun? "

"..."

"İsmail?"

Neden yaptım bilmiyorum avizeyi aldığım gibi pencereden dışarı fırlattım. Sonra gittim eşime sarıldım. Sanki lisede bunu yapsam her şey düzelecekmiş gibi, lisede yaptığım bir hatayı telafi eder gibi. Yüzünü görmüyordum ama bu yaptığıma anlam veremeyen bakışlarını hissedebiliyordum. Biraz geriye çekilip kollarından tuttum.

"Yedi sene önce iyi ki kurtardın beni."

İrem İlayda Doğan