Her Şey Allah'tan.
I
Mis gibi poğaça kokusuna gözlerini açtı Zarife. Gülümseyerek sağına döndü. Uzun zaman sonra evde olmanın verdiği huzurla dolmuştu yüreği. Yatağında doğruldu ve terliklerini giyip mutfağa yöneldi. Babası sofrayı donatmıştı. Yurt kahvaltılarından sonra ev kahvaltısı yapacak olmak onu heyecanlandırmıştı. Arkadaşlarıyla anlaşamadığı için genelde tek başına yemekhaneye inerdi. Bu sebepten dolayı kahvaltı yapmayı sevmezdi. Günlerce hatta bazen haftalarca poğaça ve sütle yapardı kahvaltısını. Babasının poğaçaları kesinlikle yurttaki poğaçaları döverdi. Hem sanılanın aksine erkeklerde iyi poğaça yapabilirdi. İçinden içinden güldü. Mis gibi kokan poğaçaların etrafında dönmeye başladı.
-Günaydın babacığım , neler yapmışsın böyle. O güzeeel ellerine sağlık. Ama keşke beni de kaldırsaydın, birlikte hazırlardık.
Çok özlemişim diye geçirdi içinden. Babasına hiç "Seni özledim." diyemezdi. Sanki öyle deyince ona bir şey olacakmış gibi hissederdi. Korkardı. Yüzüne baktı, iç geçirdi.
+Günaydın babacım. Ne yapmışım sanki, poğaça alt tarafı. Haydi sen gitte kardeşlerini kaldır. Sonrada poğaçalardan Halime annene götürür halini hatrını sorarsın. Hem o sırada çayda iyice demini alır. Bilirim ben. Sen şimdi vakit bulsam da Halime anneme kaçsam diye düşünüyorsundur. Bu gece de kesin orada kalırsın zaten.
Babası ciddi durarak küsmüş taklidi yapıyordu. Zarife kıkır kıkır güldü.
-Aşkolsun baba yaa, Halime anneyi mi kıskanıyorsun sen? Hem tabiki de bu akşam onun yanında kalacağım. Yedi yıldır bu böyle, yalnız bırakamam onu.
Halime anne Zarife'nin annesi öldüğünden beri Zarife'ye çok analık etmişti. Annesinin hatırası olan ikizlere verdiği emeğin de hakkını ödeyemezlerdi.
+Öyle kızım öyle, ben takılıyorum sana. Bakma sen. Haydi gitte kardeşlerini kaldır.
-Peki madem, gidiyorum. Ama geri döneceğim.
14 yaşında ikiz kız kardeşleri vardı. İkiside ortaokula gidiyordu. Zarife kardeşlerine sataşmayı çok severdi. Çok özlemişti onlara sataşmayı. O yüzden yine muzurluk peşine düşmüştü. Babasının çiçeklere sıktığı su fısfısını aldı. Kardeşlerinin odasına daldı. Bağıra bağıra şarkı söyleyerek yüzlerine su sıkmaya başladı.
-Buugüün bayram, erkek kalkın çocuklaarr. Giyeliimm en güzel giysileriii.
İki kız kardeşi de sinirli ama mutlu bir halde yataktan kalkmış ablalarının üstüne atlamışlardı. İkiz kardeşlerin gıdık ağına düşmüştü Zarife. Kardeşleri "Sen misin bize su sıkan?" diye diye gıdıklıyorlardı. Evdeki cümbüşten Zarife'nin geldiği anlaşılıyordu. Sesleri duyan babası odaya geldi.
+Ah Zarife'm kaç yaşına geldin, hala çocuk gibisin. Rahat bırak benim kızlarımı, öyle mi uyandırılır insan? Hem ne bayramıymış bugün. diyerek tebessüm etti.
-Ya babaaa! Bakma öyle oradan, kurtar beni! Katılacağım gülmekten şimdi!
Kardeşleri üstünden kalktıklarında Zarife ter içinde kalmıştı. Pişman olmuştu olmasına ama çok geçti. Yinede bu hareketli sabah ona iyi gelmişti.
Babasına dönüp,
-Unutma baba, deliye her gün bayram. Hem Zarife gelmiş, bayram etmeyeceksiniz de ne edeceksiniz? diyerek gülümsedi.
II
Poğaçaları alıp Halime annenin kapısını çaldı. On saniye sonra Halime anne kapıyı açtı.
+Kuzum, Zarife'm hoşgeldin. Ne zaman geldin sen? Çok özlediydim seni. İçeri gel hemen.
-Hoşbulduk Halime sultanım hoşbulduk. Babam mis gibi poğaçalar yapmış, sanada getirdim. Gel mutfağa geçelim. Hem biraz konuşuruz. Sen nasılsın bakalım, ne var ne yok? Çok özlemişim, minnoşum benim.
Halime anne 62 yaşında, yalnız yaşayan bir kadındı. Hayatını İslam'a hizmet etmeye adamış biriydi. Gençken çeşitli hayır kuruluşlarında faaliyetler göstermiş, çocuklarla gönüllü projeler yapmıştı. Özellikle yetim çocuklara çok düşkündü. Şimdi ise vaktiyle eşiyle kurdukları yetimhanenin başındaydı. Halime teyze 20 sene önce eşini kaybetmişti. 7 sene önce ise oğlu şehit olmuştu. Eşinin ve çocuğun ölümünü metanetle karşılamış, hayata hiç küsmemişti. Kucaklaması gereken yetimleri vardı. Ömrünü çocuklara vakfetmişti adeta.
Zarife, Halime teyzeyi çok severdi. Ona özenir, onun gibi olmak isterdi. Halime teyze bunu bilirdi. Her zaman "Her şey Allah'tan Zarife'm" diye nasihat ederdi Zarife'ye. Zarife elinde büyümüştü. Her halini bilirdi.
-Allah büyük işte. Bak şuna, kahvaltı yapacakmışsın. Tamda zamanında yetiştirdim poğaçaları. Nasılsın bakalım, anlatsana neler yaptın ben yokken. Yine kuşlarla mı dertleştin yoksa?
+Ne yapacağım Zarife'm. Biliyorsun kuşları çok severim. Onlarda penceremden eksilmezler sağolsunlar. Sen yokken onlar yoldaş bana, baban da sağolsun her gün halimi hatrımı sorar. Sen neler yapıyorsun okulda? Sanki zayıflamışsın gibi. Çok mu yoruluyorsun yoksa?
-Okul işte minnoşum, yoruyor elbet. Az kaldı biliyorsun, aksilik olmazsa mezunum inşAllah. Birden ayağa kalktı Zarife. Ellerini çırparak zıpladı. Halime teyze ona bakıp gülümsedi.
-Yaa minnoşum, çok heyecanlandım! Şu okul bir bitsin Allah'ın izniyle. Güzel günler yakındır. Değil mi sultanım?
+Güzel kızım benim, bir bilsen seni nasıl seviyorum. Allah yolunu bahtını açık etsin. Haydi şimdi gidip kahvaltını et. Babana da selam et. Ellerine sağlık. Akşam bekliyorum. Abdestini al da gel.
III
Aylardır yapamadığı kahvaltıların acısını çıkarırcasına kahvaltı yaptı Zarife. Tıka basa doydu. Akşama kadar ailesiyle vakit geçirdi. Kardeşleriyle bisiklet sürdü. Babasıyla kitap okudu. Akşam yemeğinde hep birlikte okuldan, derslerden, yaşadığı şehirden, arkadaşlarından, çocukluk anılarından konuştular. Babasının her fırsatta mutlaka lafını açtığı çocukluk anısından da konuştular elbette.
Zarife'nin babası tam bir müzayede meraklısıydı. Her müzayedeye gittiğinde Zarife gözlerini yola dikip babasını beklerdi. Mutlaka elinde bir eşya ile dönerdi. Evde antika eşyalarla dolu bir odası bile vardı. Yine müzayededen döndüğü bir gündü. Anna Bell markalı, porselen ahizeli bir telefon getirmişti. Zarife adeta aşık olmuştu bu telefona. Süt beyazı porseleni, altın rengi detayları ile evin en güzel köşesine koyulmayı haketmişti. Zarife gidip gidip ahizeye "Alo, Alo!" diye seslenirdi, karşıdan ses gelmeyeceğini bile bile. Yine telefonla oynadığı bir gün, ahizeyi elinden düşürdü. Aman Allah! Paramparça olmuştu ahize. Babasına ne diyecekti? Babası çok üzülürdü telefonu böyle görseydi. Aceleyle yerdeki porselen parçalarını topladı. Telefonu da yatağının altına sakladı. Bütün gün odasından çıkmadı. Akşamında babası telefonun yerinde olmadığını farketmişti. İkizlere sordu, görmemişlerdi. Sıra Zarife'ye geldiğinde kalbi sanki ağzında atıyordu.İşte korktuğu başına gelmişti.
+Allah Allah! Nereye gitti ki telefon? Zarife, sen gördün mü kızım? dedi babası.
Ağlamaya başladı Zarife.
-Babacım, çok özür dilerim. İstemeden oldu. Oynarken elimden kaydı. Ben ister miydim hiç böyle olmasını? Seni üzmek istemezdim. Özür dilerim.
Babası hıçkırıklara boğulan kızına bakarak güldü. Kızamıyordu çünkü telefonu kendinden çok Zarife'nin sevdiğini biliyordu. Kızının saçlarını okşayarak:
+Canım kızım, önemi yok. Sen çok seviyordun onun için üzüldüm. Hem eşya bu. Bugün o kırılırsa yarın yeni bir tanesi gelir. Canını sıkma sen. Haftaya birlikte müzayedeye gideriz. Belki de münadi başka bir telefonu açık artırmaya koyar, ne dersin?
IV
Akşam namazını kılıp Halime teyzenin kapısını çaldı Zarife. Kocaeli'den getirdiği pişmaniyeleri de yanına almıştı. Halime teyze kapıyı açtı. Birlikte mutfağa geçtiler. Zarife pişmaniyeleri masaya koyup ocağın başına geçti.
-Minnoşum, kahve yapıyorum. Yemek yedin değil mi?
+ Evet yedim Zarife. Benimki sade olsun.
-Aşkolsun be Halime sultan. Kaç 40 yıl oldu karşılıklı kahve içtiğimiz, sade olsun da ne demek?
+Tamam tamam kızma. Haydi kahveleri pişir de balkona gel, pişmaniye almışsın yine. Sanki şekerim yokmuş gibi. Yaramaz seni.
O gece Halime teyzenin oğlunun şehadet yıldönümüydü. O yüzden geceyi Halime teyzeyle geçirecekti Zarife. Kahveleri pişirirken Halime teyzenin oğlunu düşündü. Çok merhametli biriydi. Babasının yokluğunda annesine hep destek olmuştu. Onu tanıyan herkes onun tek idealinin şehit olmak olduğunu bilirdi. Gece gündüz demeden yetimhanede çalışır, çocukların peşinden ayrılmazdı.
-Sultanım, daha daha nasılsın? diyerek Halime teyzenin yanına oturdu Zarife.
+Ne olsun kuzum, iyiyim. Yetimhanenin işlerine koşturuyoruz. Elhamdulillah. Benim bu dünyadaki tek hazinem orası. Eşimin, oğlumun emaneti. Sen de biliyorsun.
-Bilmez miyim minnoş müdirem benim. Müdirelerin en tatlısı!
+Kız, bana müdire deme. Ananeleri sayılırım ben onların. Müdire de neymiş!
-Müdiresin işte. Müdiree, müdireee!
+Sıra sana geliyor, asıl sen müdire hanım olacaksın. O zamanda ben senin başının etini yiyeceğim. Müdire müdire diye.
Zarife Halime teyzeye omuzlarını sallayarak çocuksu bir sesle "Yaa, hayııırr!" diye nazlandı.
-Ben onların ablaları sayılırım. Hem hepsi beni görünce "Zarife ablaaa!" diye boynuma atlıyorlar. Canlarım benim.
Halime teyze Zarife'nin yanaklarını sıktı.
+Güzel kızım benim. Yarın gideriz yanlarına. Özlediler seni.
Zarife çok mutluydu. Gelmesini beklediği güzel günleri hayal ediyordu. Tabiki gözleri yine gökyüzündeydi. Mutluyken hep gökyüzüne bakardı. Havada tek bir bulut yoktu. Ağustos sıcakları etkisini yitirmeye başlamıştı. Halime teyze kalkmış, abdest almaya gitmişti. Zarife onu bekliyordu. Balkonda Kuran okuyacaklardı. O sırada gökyüzünden bir yıldız kaydı. Zarife aniden heyecanlandı. Hemen dilek tutmalıydı. "Halime teyze gibi bir ömrüm olsun. Birde yetimler beni çok sevsin" deyiverdi. O an içinden öyle akıvermişti. Halime teyze yıldız kaydı diye dilek tuttuğunu duysa çok kızardı. "Her şey Allah'tan Zarife'm." derdi, yıldız da kimmiş?
V
Gecenin ilerleyen saatleriydi. Kuran okuyup dualar etmişlerdi. Halime annenin oğluna ve eşine, Zarifenin annesine...Zarife annesini rüyalarında görürdü. Annesi ellerini tutup onu Halime annesinin yanına bırakırdı hep. Gülümserdi. Saçlarını okşardı rüyasında..
+Zarife bana bir su getiver kızım. dedi Halime anne. Zarife, hemen kalkıp su getirdi. O sırada Halime teyze bir başka göründü gözüne. Gözlerine bakınca içine bir sıkıntı düşmüştü. Çok solgun ve yorgun görünüyordu.
-Halime teyze çok yoruldun. Bak saat kaç olmuş. Haydi biraz uyu, ben seni namaza kaldırırım.
Halime teyze cevap vermedi. Sadece gülümseyip Zarife'nin omzunu sıvazladı. Zarife Halime teyzenin oğluna hüzünlendiğini düşündü. Daha fazla üstüne gitmek istemedi. Mutfağa geçip ortalığı toplamaya başladı. Çok iş yoktu ama yorulmuştu. Masaya oturup dinlenirken uyuyakalmıştı. Annesini gördü. Mutfak masasına karşısında oturmuş biraz üzgün görünüyordu. Gözlerinin içine bakıyordu Zarife’nin. Zarife irkildi.
-Neyin var anne? Neden böylesin?
Annesi mutfak kapısına doğru baktı. Kapıda Halime anne vardı. Çok mutluydu. Elinde yedi tane gül vardı. Gülümseyerek elini uzattı annesine doğru. İkisi birlikte gözden kayboluverdiler. Zarife ise sesini bile çıkaramadı. Bağırmak istedi, bağıramadı. “Anne, Halime anne. Nereye gidiyorsunuz?” diye bağırarak uyandı. Mutfak masasında uyuyakalmıştı. Her yeri tutulmuştu. Etrafına baktı. Hava aydınlanmıştı. Gördüğü rüya yüzünden yüreği ağzından çıkıverecek gibi atıyordu. "Aman Allah!" diyerek salona koştu. Halime teyze salonda yoktu. Doğruca diğer odalara baktı. Halime teyze evde değildi. Koşarak kendi evinin kapısını çaldı. Babası kapıyı açtı.
-Baba! Halime anne, annem. Baba annemle Halime anne...
+Bismillahirrahmanirrahim! Zarife kızım dur sakin ol. Ne oldu? Korkutma beni. Ne olmuş annene?
-Baba annem rüyama girdi. Hali iyi değildi. Sıkıntılıydı. Halime anneyle ikisi elele gözümün önünden kayboluverdiler. Ben mutfakta uyumuşum. Uyandım Halime anne yok.
+Hayrolsun kızım, hayrolsun inşAllah. Sen bahçeye bak hele bende hemen geliyorum.
Koşarak bahçeye çıktı Zarife. Halime anneyi gördü. Bankta uyuyordu. Başı yana düşmüştü. Ellerine baktığında şok oldu. Elinde yedi tane gül vardı. Rüyasını hatırladı. Bütün vücudunu alevler sarmıştı sanki. Yanına koştu.
-Halime anne haydi kalk. Burada uyumuşsun. Beni de telaşlandırdın. Ellerin buz gibi olmuş. Üşümedin mi burada?
Halime anne cevap vermiyordu. Zarife güllere baktı. Annesinin yüzünü hatırladı. “Hayır.” dedi. Bir daha seslendi. Bir daha, bir daha...
Babası uzaktan ikisine bakıyordu. Olanları anlamış, gözlerinden akan yaşları durduramıyordu. Kızının ikinci defa öksüz kalmasına yandı yüreği. Kızının en iyi arkadaşı, yetimlerin ananesi Halime anne ölmüştü.
.
.
.
Aradan 40 yıl geçti. Zarife yetimlerin ablası, yetimhanenin müdiresi oldu. Rüyalarında annesiyle birlikte Halime anneyi de görmeye başladı. İkizleri okutup evlendirdi. Kendisiyse hiç evlenmedi. Ona ve kardeşlerine annelik yaptığı için Halime anneye gönül borcu vardı. Onun yarım kalan işlerini tamamlamak için çalıştı hep. O yılki doğum gününde Halime annenin öldüğü yaştan gün alan Zarife, tüm geceyi ona dua ederek geçirdi. O gece bir yıldız daha kaydı ama Zarife dilek tutmadı. Yalnızca kayan yıldızın ardından mırıldandı:
-Her şey Allah'tan Halime sultanım.
Cemre Nur