ATÖLYE 4.HAFTA
KELİMELER: AHİZE ,YEDİ ,YILDIZ
EK ZORLUK: VERİLEN KARAKTER DOSYASI
(Karakter dosyası kullanılmamıştır.)
KAFAYI BOZMAK
Ahizeyi kaldırdı ve o ses, yine aynı şeyleri söyleyip kapattı. Yedi yıldır devam ediyordu aramalar. Bu aramalar neticesinde neredeyse her şeyini kaybetmişti. Ailesini, eşini, çocuklarını... Aramalar her gece 03.40 da gerçekleşiyor, karşıdan gelen ses oyunu devam ettirmek isteyip istemediğini sorup telefonu kapatıyordu.
Başlarda oynadığı online oyun keyifliydi. Boş zamanlarında kafasını dağıtmasına yarıyordu. Eğleniyordu da üstelik, hiçbir sorun yoktu. Bu bir kelime oyunuydu. Zaman içerisinde en zorlu levellere kadar gelmişti. Bu levellerde kelime türetmek yetmiyordu. Yeni bir kelime söyledikten sonra aynı kelimenin tersten okunuşuyla yeni bir kelime daha oluşturması, sonra bu iki kelimedeki harflerin toplamıyla, oyundaki sabit kelimelerden bir kelime satın alıp toplamdaki üç kelimeyle bir cümle kurması, kurduğu cümleye her defasında iki kelime ekleyerek, cümleyi devrik olmayacak şekilde olabildiğince uzun tutması bunları yaparken ‘ve,ama,lakin,fakat vb.’ bağlaçları kullanmaması, cümleden evirdiği bu paragraftaki dünyayı birilerinin hikayesi haline getirmesi sonra hikayenin içine girip burada kendi yarattığı karakterlere iyilikler etmesi gerekiyordu. Bu bazen son nefesinde olan karakterin kafasına sıkmak ya da aşık bir kadını çeşitli maceralarla aşkına kavuşturmak ve yahut fakirlikten sürünen birileriyle ilgiliyse çeşitli yollarla onlara yardımcı olmak oluyordu. Oyunda onu cezbeden kısımsa oyuna girip karakterlerle maceralara atılmasıydı. Tüm bunları yaptıktan sonra hikayeye geri dönüyor yaptıklarını kurallara uygun olarak iyilik etmek gereğine göre bir sona bağlıyor ve oyun kurucunun mailine gönderiyordu. Sonucun anında geldiği ya da haftalar yahut aylar bile sürdüğü oluyordu. Bazen oyuna gireceği zamanlara hazırlanarak yeni kelimeler oluşturup not alır cümleler paragraflar kurar bunları not ederek bekleyişini sürdürürdü. Her şeyini de zaten böyle kaybetmişti. Sadece oyunu düşünüp hiçbir şey yapmadığı için yavaş yavaş ailesinden uzaklaşmıştı. Hatta uykuya yenik düştüğü bir gece aramayı duymayan karısına kızmış, bu yüzden ondan boşanmıştı.
Telefonu dekor olarak kullandıklarından aslında hiç çalmadığını bilen karısı hali gitgide bozulan kocasına defalarca yardım alması gerektiğiyle ilgili konuşmalar yapmış, bu oyunun artık psikolojisine zarar vermeye başladığını anlatmaya çalışmıştı. Bunun için ettikleri kavgalardan birinde kadına öyle bir tokat attı ki kadıncağız gözünü hastanede açtığında bile yanında değil yine oyundaydı. Karısının kendisini anlamadığı gerekçesiyle açtığı dava da yine mahkemeye dahi gitmeden boşanmıştı. Boşanınca çocukların velayetini de haliyle oyunlara devam edebilmek için karısına bırakmıştı. Üç yıldır çocuklarını hiç görmemişti. Boşanmadan sonra karısının aramalarına cevap vermemesi nedeniyle gönderdiği mektupları bunlarla yeni bir oyun yapılabilir, sıradışı bir konu olduğu için fazladan puan almamı sağlar diye düşünerek diğer notlarının arasına koymuştu.
Yazmak sadece yazmak, oyuna girmek ve hikayeyi iyi bir sonla bitirmek önemliydi onun için, diğer hiçbir şeyin önemi yoktu. Rakiplerine göre daha çok ve değişik konular yazmalı en sıradışı kelimeleri kullanmalıydı. O da oyun kurucu olabilmeliydi. Kafasındaki fikirleri ancak oyun kurucu olursa uygulayabilir, bambaşka bir boyut katılabilirdi böylelikle oyuna. Telefon aramalarını beklediği her vakit durmaksızın yazıyordu ara sıra uykuya yenik düştüğü durumlar dışında.
Anne ve babası arada yanına uğrayıp yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyorlardı ellerinden başka bir şey gelmediği için. Onlar da oğullarının akıl sağlığından malesef emin değillerdi. Yeryüzündeki tüm anneler gibi annesi başta onun bu takıntısını inkar edip ondan yana olmuştu şimdiyse öyle davranıp başlarda onu ikna edebilecek durumdayken yandaşlık ettiği için kendini suçlamaktan başka elinden maalesef birşey gelmiyordu. Evin tüm duvarlarında alınmış notlar, masaların, koltukların üzerinde tomar tomar kağıtlar ve destelerle kalemler vardı. Bazı duvarlar boydan boya yazılmış kağıtlarla doluydu. Kağıdının bittiği yerlerde parkelere yazmaya devam ettiği için yerler siyah ve kırmızı keçeli kalem lekeleriyle kaplıydı. Evin dağınıklığının yanında kapalı perdelerin insanı ürperten bir yanı vardı. Annesi ne zaman açmak isterse haykırırcasına bağırıyor tepiniyor rakiplerinin hikayelerini çalabileceklerini söylüyor ve hızla kapatıyordu. Bir keresinde annesini itekleyip düşürdüğü bile olmuştu. Zaten çocuklarından korkar hale gelen ebeveynleri kaçar gibi evi terk ediyorlardı her defasında.
Aylardır oyuna girmediği için tedirgindi. Her gece onay vermesine rağmen oyun kurucu onu bir türlü çağırmıyordu. Bu yüzden karyolasının başındaki komidinin üzerinde duran antika telefonu defalarca kontrol etmişti. Hikayeler biriktikçe hangisini oynaması gerektiğiyle ilgili kuşkulara kapılıyor, durmaksızın puan hesaplamaları yapıyordu. Birilerinin hayatının onun kalemiyle yazılması düşüncesi tüm benliğini kuşatıyor, buna oyun kurucu olma emeli de eklenince kendini kontrol edemez duruma geliyordu. Son aylarda rahatlamak için aldığı kokain miktarlarını gün geçtikçe artırdığından gördüğü halüsinasyonlar onu iyice histerik ve kuşkucu ediyordu. Bu gece oyuna artık girebileceğine olan inancı onu uykusundan etmişti. Oda da bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Biraz sakinleşmesi gerekiyordu bu halde oyuna girse hata yapabilirdi. Derin derin nefes alırken bahar aylarında olduklarının farkına vardı. Balkona çıkıp bir sigara içmenin işe yarayacağını düşündü. Hava ferah ve esintiliydi. Kafasını kaldırıp gökyüzündeki yıldızlara baktı. Yıldızlar da bu gece oyuna gireceğini haber verirmişcesine parıldıyorlardı. Kafasında hızlıca yıldızlarla ilgili bir gezegen hikayesi yazıverdi. Kolundaki saate baktı. 03:38 ’i gösteriyordu. Sigarasını dudaklarına götürüp bir kez daha içine çekti. ‘2 dk var.’ dedi. Tekrar saatine baktı 03:39 du. Telefonun başına gitmeliyim diyerek sigarasını elinden fırlattı. Koşar adımlarla içeri geçip kendine çeki düzen vererek yatağın üzerine oturdu. Saat 03:40 ‘ı gösteriyordu. Şimdi çalacak diye ellerini ovuştururken, ağzıyla telefonun sesini taklit etti. Sesi o kadar heyecanlıydı ki sesiyle geceyi deldi. Ahizeyi kaldırdı. Komutandan emir bekleyen bir asker gibi saygıyla dinlemeye koyuldu, yüzünde memnuniyetsiz bir ifade belirdi çünkü oyun kurucu oyuna devam edip etmeyeceğini sormuyordu. ‘Başkalarının hayatıyla ilgilendiğin kadar kendi hayatınla da ilgilenmelisin, iyilik etmek en yakınlarından başlar’ diyerek oyundan elendiğini söyleyip telefonu kapattı. Boş gözlerle öylece duvara bakarken ahizeyi elinden fırlatıp balkonun trabzanlarından kendini boşluğa bıraktı.