Kara Deliklere Ulaşmanın Yedi Kapısı
“Üçten geriye sayacağım,” dedi Sümeya, “Ama gözlerini açmak yok tamam mı? Birlikte öğreneceğiz. Kabul edilmişsek ne ala! Ama kendimizi en kötüsüne hazırlayalım. Olumsuz şeyleri de-”
“Lütfen daha fazla konuşma da sonuçlara bakalım. Vallahi sabırsızlıktan öleceğim.” Eşim sözü yarım kaldığı için biraz bozulmuştu. Olası bir hüsrana karşı ortamı hazırlamak isterken benim aceleciliğime toslamıştı. “Hadi açmıyorum gözlerimi, maile bak bekliyorum.”
“Bakıyorum. Umarım kalbimizdeki olur. Hazır mısın?”
“Hazırım.”
“Üç, iki, bir. Açıyorum. Sen de aç gözlerini.” Maile baktım. Kısa bir sessizlik oldu. Bu sessizliğin ardından eşimle çığlık çığlığa birbirimize sarıldık ve mutluluktan ağlamaya başladım. O günün hayatımın dönüm noktası olduğunu size söylemeliyim dostlar, kara delikler araştırması için fon başvurumuz kabul edilmişti!
-Üç Gün Sonra-
Canlı bilimci bir akademisyen olup da etrafımdaki iki ayaklı canlılara tahammül etmek ne kadar zor, bilemezsiniz. Özellikle de evde sizi heyecanla bekleyen yığınla makale varken. Başarılı bir lisans hayatı, üçüncü sınıftan itibaren yüksek lisans derslerini üstten alan gözlüklü bir inek öğrenci profili; doktorayı üç buçuk yılda bitirmek ve -bir marifetmiş gibi- insanların size hayran hayran bakması, geceyi gündüze çevirip ders çalışarak harcanan bir ömür… Hiçbiri, eğer gerçekten istediğiniz bir işi yapmıyorsanız katlanılması mümkün şeyler değildir. Fizik okumak isterken öylesine tercih listesinin en altına eklenmiş ODTÜ Biyoloji, hayatıma büyük bir şaşkınlıkla girdi. Ben ona bakarak şaşırdım, o bana bakarak şaşırdı. Tercih sonuçlarının açıklanmasıyla hayallerimi bir kenara bıraktım. Babam beni bir sene daha dersaneye göndermemekle tehdit etti. Elinde azim ve sosyolojik açıdan diğer insanlardan üstün olma isteği olan bir insanın, ulaşabileceği en yüksek mertebe akademisyenlik olmaydı. Ben de kısıtlı şartlarım arasında, elimdeki fırsatları iyi değerlendirmeye çalıştım. Sonuç mu? Başka arayışlar oldu elbette.
Bundan üç yıl önce Tübitak projesine başvururkenki heyecanım, doktorayı bitirdiğimdeki veya eşim evlenme teklifimi kabul ettiği zamanki heyecanımdan daha fazlaydı. Meraklıydım, küçüklüğümden beri herkesten farklı bir özelliğim olduğunu hissediyordum: Gökyüzüne baktığım zaman daha ötesini görebilmek için her şeyimi verirdim. Önce iki yıl kadar para biriktirip üzerine de baba desteğini ekleyerek aldığım teleskobumla körüklendi bu aşk. Sonra uzay filmleri-dizilerini gerçekten uzayda çekiliyormuşçasına izlediğim o masum lise yıllarım katmerledi ilgimi. Yaz akşamları erkek kardeşimle balkonda yaptığımız sohbetler; her gün öğrenilen yeni bir şeyi ilk heyecanıyla birbirimize anlattığımız kış geceleriyle birleşiyordu. Ahmet benden dört yaş küçük olmasına rağmen yaşıtlarımdan daha iyi anlaştığım tek insandı. Mesela takımyıldızlarını gökyüzünde aramaya başladığımız o ilk geceyi hiç unutmam. Şehrin biraz dışında yaşıyor olsak da apartmanların bütün ışıkları sönmeden gökyüzü netleşmiyordu. Ne garip değil mi? Uzayı gözlemlemenin tek yolu herkesin uyuduğu vakti beklemekti. Bunlar da bazı şehir sorunlarına örnek olabilirdi. O gece saat üç veya üç buçuktu –tam hatırlamıyorum bunu- montlarımızı sessiz sessiz giyerek çıktık evden. Kayseri’nın bir bahar gecesinde, biraz Mart soğuğunda titreyerek biraz da nereye gideceğimizi bilememenin verdiği kararsızlıkla en yakın düz arazinin Patika Çay Bahçesi olduğunda karar kıldık. Hüseyin amca masaları ve sandalyeleri kaldırmadığı için orada oturup gökyüzünü izleyebilirdik. O gece kardeşimle birlikte gün doğumuna kadar yıldızları takımlarına ayırmıştık. O günden bugüne çok şey değişmişti. Görünüşüm, karakterim, medeni durumum… Değişmeyen tek şey tutkumdu. Tübitak projem tam yedi defa reddedildi. Ben revize edip gönderdikçe onlar reddediyordu. Üstelik neden reddedildiğine dair açıklama yapılmaması, insanı çıldırmanın eşiğine getiriyordu. Şimdi projenin fon kabulüyle de daha büyük değişimler yaşayacağıma eminim.
Ders programıma baktım, bugün dersim görünmüyordu. Birkaç maile cevap verdikten sonra çıkabilirdim. Bunları düşünürken kapım tıklandı. Işığım kapalı olduğu için odada yokmuş gibi mi davransaydım acaba. Tuna Hoca’nın odaya girmesiyle hayallerim suya düştü.
“Bakıyorum yine çalışmalara gömülmüşsünüz İsmail Bey. Bir selam vereyim dedim, siz de nefes alın.”
“Yok abi maillere bakıp çıkacaktım, evde işlerim var. Hümanist insanlar gibi davranacağım bugün.”
“Hümanizm mi? O ne demek abi.”
“Ne demekti ya? Sanırım hümanizm kelimesinin anlamını bilmiyorum. Ama neden bilmediğimi de bilmiyorum.”
“Olur arada öyle şeyler abi, ben de bazen cümlelerimi klavyede birisi yazıyormuş gibi hissediyorum. Benim derse gitmem gerek, hadi yarın yine görüşürüz. Bana müsaade.”
“Tamam abi kal sağlıcakla.” Tuna Hoca kapıyı kapatır kapatmaz odadaki dahili telefon çalmaya başladı. Ahizeyi kaldırdım ve eşimin sesini duymamla modum yükseldi.
“Bugün erken çıkma ihtimalin var mı İsmail?” Eşim sabırsızlıkla sormuştu bu soruyu. O da heyecandan yerinde duramıyor, üç gündür mesai saatleri biter bitmez eve koşuyordu. Aslına bakılırsa devlet hastanesinde çalışmak onu çok yormuyordu. Liseden beri fizyoterapist olmanın hayallerini kuruyordu, bunu gerçekleştirmişti. Ama şimdi sanki kırk yıllık uzay bilimi okuyucuları gibi benim ilgi alanıma heyecanla yaklaşıyordu. Bu durum beni öylesine mutlu ediyordu ki! Ahmet’ten sonra heyecanımı paylaştığım kişinin eşim olması en büyük şansım olmalıydı.
“Evet, bir saate evdeyim. Neden sordun ki?”
“Araştırma yapmamız lazım. Bugünkü son randevu yarım saat sonra. Eğer erken geleceksen ben de erken çıkacağım. Bu arada cep telefonun neden kapalı?”
“Şarjım bitmiş olmalı, çantamdan çıkarmadım geldiğimden beri. Tamam o zaman evde görüşürüz canım.”
“Görüşürüz.”
-Dört Yıl Sonra-
“… Oysa Hawking’in önerisi kabul edilirse kuantum fiziğini baştan yazmak gerekecek ya da bu kuram bugünkü haliyle geçersiz kalacaktı. Uzun süren bu bilgi kaybı tartışmasından sonra Hawking pes ederek kara deliklerde bilginin kaybolmadığını kabul eder ve bilginin nasıl korunacağını açıklar. Türk bilim insanlarımız geliştirdikleri bu teori ile bunun nasıl ispatlanacağı konusunda gelecek vaat eden buluşlara imza atacaklarını açıkladılar. En son kara deliklerin olay ufkunun fotoğrafının çekilmesinde göğsümüzü kabartan Feryal Özel ile birlikte çalışan İsmail Yıldırım ve eşinin bilgi korunum kanunu ile ilgili yapacakları açıklamaları merakla bekliyoruz. Bu açıklamayı yapmak için bekledikleri dünya pi günü ise manidar. 14 Mart’ta sizlerle bu konuyu tekrar konuşmak dileğiyle. Diğer haberimiz ise…”
Ayşenur ÖNLER
Merhaba,
Öykünün konusu ve kurgusu beni pek heyecanlandırmadı, tarzım değil. Ama tabii ki bu bir eleştiri değil. :) Hata bu yüzden bunu konuşmam doğru olmaz.
Teknik açıdan gayet kolay okutan, temiz bir öykü. Kaleminize sağlık. :)
Merhaba, estağfurullah herkesin sevdiği şey farklı olabilir. Buna rağmen okuduğunuz için ben teşekkür ederim, teknik açıdan beğenmenize çok sevindim :)
“Hiçbiri, “ 🤔
Bu cümleyi sevdim :)
ben de beğenmene sevindim :)
Cümleye azimli ve sosyolojik açıdan ... diye başlanırsa daha hoş olur sanki
bu cümlede karmaşıklık var, tekrar bak istersen.
Işıklar sönünce görebiliyorsa ne ala biz onu da göremiyoruz :(
Bu cümle biraz kopuk geldi bana üzerine çalışılabilir
‘kabulüyle de’ şekli daha rahat akıyor metinde
Hoş bir öykü olmuş, fizik benim de ilgimi çekiyor, ve finalde göğsüm kabardı. (: Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim 😊
Öykünüze genel bir yorum yapmak istedim konu itibari ile sıradanlıktan uzaktı bu hoşuma gitti. Kısa bir telefon görüşmesinden sonra direk habere geçilmesi okuyucunun aklında soru işareti bırakıyor. Ben şahsen o süreci biraz bilmek isterdim. Bu kısmı detaylandırırsanız daha güzel olur gibi. Bir de haberi pat diye vermek yerine ismail ile eşi izlerken ya da okurken nasılsa artık onların tarafından vermeniz daha hoş olurdu. Kaleminize sağlık :)
Üzerinde biraz daha çalışılması gereken bir öykü farkındayım kopuklukların. Teşekkür ederim yorumlarınız için :)
Söylediğin gibi, bu hikaye tekrar konuşulmayı hak ediyor. Biraz yarım kalmış sanki. Sanırım bizler gibi İsmail de kendini sıkıcı buluyor ve asıl tutkusunun peşinden gidiyor. Onun da bizlerle aynı fikirde olması hoşuma gitti. Bu konuya değinmen güzel. ☺️
Öykünün verdiği mesajı sevdim, tabii biraz daha yedirilebilir bu. Son olarak; dilin her zamanki gibi güzel ve akıcı. Ellerine sağlık, daha nicelerine. 🌼
Teşekkür ederim Elif Ezgi Hanımcığım :)