Yıldızsız Gece

Makbule Öztürk

4. Hafta

Kelimeler: Ahize, Yıldız, Yedi (7)

YILDIZSIZ GECE

Boğucu mu boğucu bu sanayi kentinde yaşamak ona artık iyice katlanılmaz geliyordu. Bu kent ruhumu öldürüyor, diye düşündü. Bir de yaşadıkları…Bacalardan çıkan dumanlar gökyüzüne adeta perde çeker, göğe bakmayı yasaklardı burada. Hiçlik, grilik… Boz rengi bir gökyüzü. Akşam inmeye yakın,diye düşündü saatine bakıp. Saati olmasa anlayamazdı bunu, güneş de kendini perdenin arkasına gizlemişti.

‘’Bir gün anlayacaksın, neden sessizce gittiğimi

Senden vazgeçmek uğruna nasıl bir savaş verdiğimi.’’

Radyoda çalan şarkıyla o gece, sevdiği kadın, o berrak gökyüzü bir yaz gecesi rüyası gibi göründü şimdi ona,sanki milyarlarca yıl uzaktaymış gibi. Her şeyini yitirdiği o yıldızlı geceye gitti zihni. İçine bir sızı düştü. Göğsünde açıp karnına oradan da boğazına doğru yayılan bir sızı. Midesine kramp girdi, elleri titremeye başladı. Bu şarkı… Dinledikçe hüzün yerini öfkeye bıraktı. O geceden parçalar gelmeye başladı gözünün önüne, bölük pörçük. Sevdiği kadının gülüşü, sonra dans etmeleri, ama gözlerindeki hüzün de neden? Sonra sanki en yakın arkadaşları ve o bakışmışlar mıydı bir an? İçine ilk kez düşen şüphe tohumunu hatırladı. Yoksa beni sevmiyor mu? Bir ara balkona çıkmışlardı, gökyüzünde o kadar yıldız olduğunu görüp şaşırmıştı üçü de.

Kalktı, nefes alma umuduyla camı açtı; nafile. Bir sigara yaktı. Odanın içinde bir aşağı bir yukarı… Kaç metreydi şu duvardan şu duvar? Bu kadar dar mıydı bu oda daha önce? İçini kaplayan hisse karşı koyamıyor, öfkesi kalbini sıkıştırıyor, kafasını mengeneyle sıkıştırıyorlarmış gibi hissediyordu.Gözlerine yaşlar hücum etmeye başladı. Derin nefesler almaya çalıştı ama faydası yok. Aldığı nefes göğsünde sıkışıyor. Daha derin, daha derin, sakin ve rahat, sakin ve rahat diye diye aldığı nefeslerin derinliğinin farkına varmadı ve başı müthiş dönmeye başladı. Şimdi panik hissi tüm vücudunu kaplamaya, elleri ve kolları uyuşmaya başlamıştı bile. Hemen mutfağa koşup böyle zamanlarda aldığı sakinleştirici ilacını buldu, yarım bardak suyla içti ve koltuğa uzandı. Yaşadığı hislerin ağırlığından ezilen vücudu fazla direnemedi ve yavaşça uykunun tatlı kollarına bıraktı kendini.

Uyandığında hava iyice kararmış, üstü açık yatmaktan her yeri tutulmuş, panik hissi yerini manasızlığa bırakmıştı. Her şey anlamını yitirmiş gibi göründü gözüne. Yaşamak ağır bir yük. Nicedir cesaret edemediği o fikre iyice yaklaştığını düşündü. Kalktı, kuruyan boğazını bir kaç yudum suyla ıslatıp çekmeceye uzandı, eline aldığı soğuk tabanca yanan eline tatlı bir serinlik bıraktı. Kalbi hızlandı. Tabancayı ortadaki sehpanın üzerine bırakıp odada volta atmaya başladı. Eline alıyor, evirip çeviriyor, okşuyor, birden fırlatıyor, tekrar alıyor tekrar bırakıyordu. Bir kaç saat hipnotize olmuş gibi karşısında duran nesneyi izleyerek geçti. Neden sonra elini uzatıp tabancayı tekrar aldı. ‘’Bu sefer tamam’’ dedi, dönüşü yok. Ama nasıl...Ya ölmezsem? Off, yapamayacağım galiba. Bir şey olsa, bir işaret. Neden, nasıl yapabildiler? Onsuz bu hayatın bir anlamı yok... Ama yapmalı, bu işkenceden kurtulmalı. Son kez görebilsem.

Zırrr….Zırrr... Çalan telefonla irkildi, ama bir şeyi müjdeliyor gibi çalıyordu adeta. Onun bu kararsızlığına ilaç gibi gelen bir kurtarıcı. ‘’Yedi kez çalarsa yapacağım.’’ Aniden verdiği bu karar ona cesaret verdi.

Yerinden kalktı. Sevdiğinin saçlarını tutar gibi tuttu ahizenin kıvır kıvır kablosunu. Zırrr...Ahizeyi boğup sesini kesmek istedi, eliyle bastırdı.

Zırrrr.... Benim zayıflığımdan. Beni beğenmiyordu.

Zırrr.... Öyle güvenmiştim ki… Neden?

Zırrr...Ohh, nihayet bitecek bu ızdırap. Bir eli ahizede, titreyen diğer eli silahı kafasına götürdü ve son ötüşünü bekledi elinin altındaki kuşun. Ama beklediği olmadı. Sustu telefon. Titreyen elini indirdi, yine yapamayacaktı. Canını bağışlayan telefona baktı, minnet miydi bu? Ölümün kıyısından dönen biri ne hissederse, onu hissetti bir an.

‘’Aradığınız kişi şu an evde yok. Sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakabilirsiniz.’’

Dııt...

‘’Nerdesin? Her şeyi anlatacağım. Yarın akşam gel.’’

Bu ses…İçinde yanan ümitle gözleri doldu. Yoksa onca zaman düşündüğü her şey zihninin ona oyunu muydu?