Bir Jetonluk Anne

Tuğba Uzunosmanoğlu

KELİMELER: Ahize, yıldız, yedi

EK ZORLUK: Kullanılmadı

Bir Jetonluk Anne

Gün çok erken başlamazdı lunaparkta. Sabahın köründe koşulup gelinecek bir yer değildi ne de olsa. Akif Dede, saat on gibi dış kapıyı açar, gelen park sakinleri bir bir yerlerini alırlardı. Gişe görevlisi, makinelerden sorumlu gençler, mısırcı, pamuk şekerci, dondurmacı ve birkaçı daha. Onlar hazırlıklarını yaparken, Akif Dede kaldıkları konteynırın önündeki masaya kahvaltılık bir şeyler çıkartır, demlenen çayı da masaya getirdikten sonra Şirin’i uyandırırdı. Birlikte kahvaltılarını yaptıktan sonra, onlar da parktaki koşturmacaya katılırlardı.

Şirin’in buradaki hayata dahil olması birkaç sene önceydi. Akif Dede bir akşam parkın kapısını kapatıp, ışıkları söndürdükten sonra yatmaya giderken bir çocuk ağlaması duymuş. Sesi takip ettiğinde, atlı karıncadaki bal kabağının içine sinmiş, ağlamaktan gözleri kızarmış kız çocuğunu fark etmiş. Ailen nerde, kayıp mı oldun, evin nerde diye bir sürü soru sorduysa da cevap alamamış. Çocuğun korktuğu için konuşmadığına, saatin de geç olduğuna hükmederek onu sakinleştirip geceyi burada geçirmesi için kaldığı konteynıra götürmüş. Kız uyuduktan sonra da olur da biri sormaya gelir diye tüm geceyi kapı önünde bekleyerek geçirmiş, ama gelen giden olmamış. Ertesi gün kıza polise gidelim aileni bulurlar dediği zaman kız o kadar ağlamış ki, Akif Dede bu fikrinden vazgeçip birkaç gün kalsın bari demiş. İşte o birkaç gün birkaç yıl oldu böylece. Şirin, Akif Dede’ye torun, can yoldaşı, gönül ortağı oldu. Sadece ona da değil hepimize neşe oldu onun varlığı.

İlk başta konuşmuyor sanmıştık, çünkü hiçbir soruya cevap vermiyordu. Bir gün temizlikçi abla oğlunu da getirmişti parka. Oynamak için bizim kızın yanına gittiğinde, adın ne diye sormuştu. O zaman öğrenmiştik, konuşabildiğini ve adının Şirin olduğunu. Kendine dair söylediği ilk ve tek şeydi. Nerden geldi, ailesi var mıydı, neler yaşamıştı hiç bilemedik, o artık Akif Dede’nin torunu, bizim de küçük sevimli maskotumuzdu, hepsi bu.

Şirin, gün içinde lunaparkta kimin yardıma ihtiyacı varsa ona yardımcı olur, neşesiyle hepimize güç verirdi. Herkese kalbini açmıştı, ama en çok onu sahiplenen Akif Dedesini severdi. Hava kapalı olup da müşteri gelmediğinde hep birlikte oturur, Akif Dede’nin demlediği çayı yudumlardık. Gün kazançsız geçti diye canımız sıkılsa da bunu birbirimize yansıtmazdık. Zaten şirin de buna müsaade etmezdi, o bitmek bilmeyen enerjisi ve neşesiyle lunaparka gelen kişilerin taklitlerini yapar, hikayeler anlatır, bizleri güldürürdü. Böylesine mutlu gözüken bir kızın içindeki hüznü nasıl bilebilirdik ki…

Bir akşam üstü, oyalandığım için geç çıkmıştım lunaparktan. Hava çoktan kararmış, yıldızlar parlaklığını konuşturmaya başlamıştı. Aheste aheste yürüyüp durağa vardım, otobüsü beklerken Şirin’in karşıdaki telefon kulübesine geldiğini gördüm. Elindeki jetonlardan birini atıp bir numara çevirdi. Karanlık olduğu için konuşup konuşmadığına dair mimiklerini göremiyordum. Yarım saat falan kaldı kulübede. Sonra koşa koşa parka geri döndü. Bayağı meraklanmıştım. Ailesi vardı da onlarla mı konuşuyordu acaba. Ertesi gün ve daha ertesi gün otobüs durağında bekleyip Şirin’i izledim. Herkes parktan çıktıktan sonra kulübeye geliyor, bir numara çeviriyor ve yarım saat civarı telefonda kalıp, sonra geri dönüyordu. Müşterilerin düşürdüğü jetonları bulup toplaması bundandı demek. Telefon için de kullanılabiliyordu ne de olsa. Akif Dede’nin durumdan haberi var mıydı ki? Her akşam ortadan kaybolduğunu elbet farketmiş olmalıydı, hele ona bu kadar düşkünken.

Birkaç gün sonra merakımı yenemeyip durumu Akif Dede’ye sordum. Tahmin ettiğim gibi haberdardı. Durumu anlattığında gözlerimde biriken yaşlara mani olamadım. Her akşam aradığı yer Alo Masal Hattıymış meğer. Orayı arayıp annesinin gitmeden önce ona son okuduğu Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını dinler, ahizenin ucunda annesi ile buluşmuş gibi hasret giderirmiş. Küçücük yüreğinin saklamaya çalıştığı hüznü o yarım saate sığdırır, sonra hiçbir şey yokuş gibi Akif Dede’nin yanına döner, yüzündeki tebbesümle ona bir öpücük kondurur ve yatarmış. Hikayesine dair daha fazla bir şey anlatmamış Akif Dede’ye, zaten o da sormadım diyor dahasını.

O günden sonra ne zaman düşmüş bir jeton bulsam, götürüp Şirin’e veriyorum. Öyle mutlu oluyor ki, yüzü güller açıyor. Neden bu kadar sevindiğini biliyorum artık. Ve o mutluluğun gölgesinde kalan gözlerindeki hüznü görebiliyorum…

Tuğba Uzunosmanoğlu Kaplan