4.HAFTA: "Ahize, yıldız, yedi",
İsmail karakteri
SIRADAN BİR GÜN
Telefonun alarmıyla her zamanki gibi söylenerek uyanan İsmail, "Haftanın yedi gününde de çalışılır mı? Pazar günü bile sabahın yedisinde kalkılır mı?" diye söylenirken yumuşak sesiyle,
-Az kaldı bir tanem, ünvanını aldın mı işleri gevşetirsin. Bakteriler babalarını bekliyor.Tünelin ucunda yıldızlı pekiyi var. Babacık yavruların susadı çabuk çabuk! Ha ha ha!"
Karısının kahkahasıyla biraz açılır gibi oldu. Bu ses, bu gülüş İsmail'e hep iyi gelmiştir. Canlanan İsmail biraz da şımararak;
-Yıldızlı pekiyi istemem, direk yıldız isterim. Kuzey kutbunda yıldızlı bir gökyüzü ve ardından büyüleyici kuzey ışıklarını tercih ederim. Doğanın muhteşem hediyesini.
- İkisi de benden. Sabır,sabır!Süper baba, hadi bebeler seni bekler, marş marş!
-Doğru söylüyorsun, bebelerin gözleri yollarda. Gidip mamalarını vereyim.
-İzin kağıdını unutma sevgilim. Bugün sokağa çıkma tedbir kapsamında. Derdini anlatmaya çalışmak zorunda kalmaman için hatırlatıyorum.
-İyi hatırlattın. Aynı sivil her hafta iznim var mı diye durdurup soruyor. Anlamadım bir türlü. Nerede hah hatırladım, haki ceketin cebinde. Hakiye uygun pantolon ve gömlek giymeliyim. Ceket haki olursa çıkarken unutmamış olurum.
-Toprak rengi pantolonun ütülü, tam isabet sevgilim.
diyen karısının sol gözüne kocaman bir öpücüğü büyük bir sevgiyle kondurdu ve kendini zorlayarak yataktan yere doğru kaydı, küçük bir gayretle doğruldu. Hızlı hızlı sabah temizliğini yaparak üstünü giymekle eylemlerine devam etti. Her sabah ritüel haline getirdiği Atatürk'ün sözünü yedi kere tekrarladı: "Mesele ölmekte değil, ölmeden idealimizi gerçekleştirmektedir."
diyerek gücünü ve şevkini sırtına giydi.
Üniversitenin kapısına geldiğinde o kadar seçenek arasından her zamanki park terine, yarı yıkık duvarın dibine park etti. Binanın kapısından cep telefonuyla aradığı sabit numara bir türlü cevap vermiyordu. kendi kendie kızdı. Nasıl olur da görevlinin cep numarasını almaz. Belki adam telefonu duymayacağı bir noktada, belki de ahizeye uzanmak zul geliyir. Dikkatle içeriye bakınca binada yanan ışık olmadığını fark etti. Endişelendi. Tam yedi kere, arama sonlanana kadar aramayı tekrarladı. Enstitü müdürünü aramaktan başka çaresi olmadığına karar verdi. Saat sabahın sekizi ve pazar günü, ama seçenek yoktu, aradı.
-Günaydın müdürüm, seçenek olmadığı için sizi arıyorum. Laboratuvarda çalışmak için bölümün kapısındayım. Görevli bir türlü kapıyı açmıyor. Sorunu nasıl çözerim bilemedim.
-Okan Efendi entübe olmuş. Dün gece maalesef hastaneye yatırıldı. Bugün bina kapalı. Yarın işler yoluna girer.
-Ama efendim, bakterilere bakmam zorunlu. Tez çalışmam, biliyorsunuz.
-Yapacak bir şey yok İsmail, sağlık olsun.
-Şey, anahtar başka kimde var efendim? Gider alırım. Biana sorumluluğunu üzerime alırım müdürüm.
-Of, of, sabah sabah! Bende var, gel al!
dedi ve sert bir tonda suratına telefon kapatıldı. İçin için öfkelenmişti. Değer miydi basiretsiz insanları çekmek zorunluluğuna?
-Ya sabır, ya sabır, yedi ay sadece,yedi ay. Sonra kendi laboratuvarım, kendi işim diye söylenerek müdürün evinin yoluna koyuldu.
HÜSNİYE GERÇEK
-
-
Merhaba,
Bu bana, bir öyküden ziyade bir romanın kısa bir parçasıymış gibi geldi.
Cortazar'ın meşhur bir sözü vardır, roman puanla öykü nakavtla kazanır diye. Ben nakavt olmadım.
Okuru nakavt edeceğiniz başka öykülerinizi okumak dileğiyle. :)
Teşekkür ediyorum. Öykü yazamayan biriyim. En azından uzun öykü planlayanım. Doğru tespit. Tebrik ederim.
üstteki seçenek yoktu durumu açıklıyor, burda başka bir ifade olabilirdi
durum odaklı bir anlatı olması hoşuma gitti, elinize sağlık..
Sanırım bu kelime bana hep koronayı hatırlatacak.
Sıkmayan bir öyküydü. Kaleminize sağlık
Teşekkür ediyorum. Benim için de öyle.
_Marked as resolved_
_Re-opened_
hayatın bölümünden bir kesit olan hikayeleri seviyorum. ama o hikayenin öyküsü olmalı diye düşünüyorum. kaleminize kuvvet :)
Teşekkür ediyorum.
Öykünüz olaya diyaloglarla giriş yapıyor. Bu güzel, çünkü bence okuru içine çeken bir yanı var bu tür girişlerin. Ama ben öyküde oturmayan bir şeylerin olduğunu düşünüyorum. Çokça yazım yanlışı yapılmış. Belki mühim olan burada öykünün kurgusu ama yazım yanlışları insanı duraksatıyor. Dolayısıyla öyküye odaklanırken güçlük oluşturuyor. Daha uzun ve detaylandırılmış olayı tam anlamıyla ifade eden bir öykü olsa daha güzel olabilirdi. Hikayenin sonu birazcık daha detayla mükemmel hale dönüşebilirdi. Kaleminize sağlık :)
Teşekkür ediyorum.
Elinize sağlık, sade bir hikaye olmuş.
Teşekkür ediyorum.
Elinize sağlık hocam.
Teşekkür ediyorum.