Yanılsama

Büşra Baysal

Yaşam iki ucu sivri bir değnek hangi ucuna gitsen acıtıyor canını, ortası ise araf. Var olmadığın ama yok da olmadığın bir yer. Dünya zıtlıklar üzerine kurulu, zıtlıklarsa tüm menfileriyle benim üzerime kurulu.

Vur dedik öldürdün sen de nankör sanki hiç iyi bir şey yok hayatında.

Eh bu sefer hak... Bir dakika sen hiç iyi bir şeyi fark etmemi istemezdin. Ben mi yanlış duydum?

Hahaha. Yer değiştiriyoruz sanki.

Niye hınzırca gülüyorsun, Allah’ın belası!

Hahahahaha sinirlenmek sana çok yakışıyor.

Bu ikisi her zamanki gibi boğuşsunlar biz meseleye geçelim. Meydanı bunlara bırakırsak bize söz möz düşmez efendim. Yukarıdakilerden biri olan İsmail'den bahsedelim. Hangisinin İsmail olduğunu varın siz bulun.

Güneş ışınları yeni doğmaya başlamıştı, İsmail'in tepesindeki çalar saat zımbırtısı zaaarrr zaaarr diye çaldı. İsmail yatakta gerindi, gözlerini ovuşturdu, esneye esneye yataktan kalktı perdeyi açtı. Perdeyi açınca güneş ışınları odaya girmek için birbirini ezdi ve ortalığı aydınlatma işinde başarılı oldu. Bu da İsmail'in karısı Aynur'un uyanmasına sebep oldu, Aynur elini gözlerine tutarak ışınlardan korunmaya çalıştı. Sonra gerinerek yatakta doğruldu ve eşine;

- Günaydın.

+ Günaydın. Ne zaman çıkacaksın evden, hastaneye ben bırakabilirim istersen.

- Olur, hazırlanayım çıkalım.

Şu sıralar araları biraz limoni. Neden diye soracak olursanız hep bizim İsmail'in yükselme hırsından, memnuniyetsizliğinden. Vay efendim memurluk tamam cepteymiş ama cebe başka şeyler de koymalıymış. Mesela ticarete atılsaymış fena mı olurmuş hem Aynur da daha iyi bir yaşam sürmek istemez miymiş? Isparta onlar için değilmiş ikisi de çok gençmiş, başka bir yere taşınsalarmış olmaz mıymış?

Aynur İsmail'i seviyordu, lise aşkıydı onun ayrıldıktan sonra hep onu düşünmüş, özlemişti. Birkaç sene sonra karşılaşmışlar, bakışları birbirlerinde kitlenmişti. Sonra merhabalaşıp bir kafeye geçmişler, eski günlerden konuşmuşlardı. İsmail telefon numarasını istemiş Aynur da seve seve numarasını vermişti. O günden sonra konuşmaya devam ettiler ve bir sene sonra evlendiler. Aynur evlendiklerine pişman değildi. Çünkü İsmail’den ayrıyken ondan ayrı kalmanın kendisi için zor olduğunu, çocuksu bir aşk zannettiği şeyin derin bir sevgi olduğunu anlamıştı.

İsmail genel olarak sessiz, içine kapanık biriydi. Yağan karı, yağmuru, gün batarken oluşan kızıllığı, simsiyah gecede kötünün içindeki iyi gibi parlayan yıldızları, hafif hareketlerle raks eden denizi izlemeyi seviyordu. Bazen ise kafasının içinde biriyle kavga ediyormuş gibiydi. Ama Aynur'u rahatsız eden bu halleri değildi. İsmail yapmak istediği bir şeyi başaramayınca sürekli söyleniyor, huysuzlaşıyor, daha da hırslanıyordu. Gözlerinde kırmızı ışıklar peyda oluyor, kötücül bir baloncukla etrafını çeviriyordu. Baloncuğa değen şey ne olursa olsun elektrik akımına çarpılmış gibi oluyordu. İsmail böyle bir kişiliğe bürününce Aynur biraz sakinleşmesini bekliyordu sonra İsmail'in elini avucuna alıp öpüyordu, hayatta her şeyi başaramayız canım biliyorsun değil mi? Hem başarısızlıklarımız değil mi bizi güçlendiren, ders almamızı sağlayan, tekrar tekrar deneyip bir gün başaracağımız için bizi umutlandıran. Aynur bu gibi cümlelerle onun yanında oluyor, onu bu hırsından vazgeçirmeye çalışıyordu. Ama huylu huyundan vazgeçer mi? İsmail bu cümlelere kayıtsız kalıyor anlamsız gözlerle eşine bakıyordu. Her insanın bir kusuru var İsmail’inki de buydu.

*******

Aynur hazırlandıktan sonra birlikte evden çıktılar, İsmail şoför koltuğuna oturdu, arabayı çalıştırdı. Yol boyunca sessizlik vücut bulmuş halde yanlarında oturdu, çıt çıksa sessizliğin vücudu zarar görecekti sanki. Aynur'un fizyoterapistlik yaptığı hastaneye gelince arabayı durdurdu. Birbirlerine akşam görüşürüz dedikten sonra Aynur arabadan indi, İsmail o, hastaneye girene kadar arkasından üzgün üzgün baktı. Sonra da akademisyenlik yaptığı üniversiteye sürdü arabayı.

Ne hakkın var onu sürekli üzmeye aptal!

Ne oluyor sana ya sürekli kötülük yapmam için beni dürtükleyen sen değil miydin?

Yer değiştiriyoruz dedim ya. Ben sen olacağım sen ben .

Hadi be oradan, rahat bırak beni!

Bizim İsmail hepten kafayı sıyırdı, benden söylemesi. Bu ötekiyle bu aralar çok çekişir oldu öteki de ondan bin beter ya, insana kafasını happur huppur yedirtmek için yapmayacağı şey yok mendeburun!

Neyse ki Aynur’la aralarını düzeltebilmeyi başardı bizimki. Aynur zaten ona kıyamazdı, kendisinin de kusurları, hataları vardı çünkü. Kendini affettirmek için ona yedi tane kırmızı gül aldı, Aynur yedi rakamını ayrı sever ve onun gizeminden bahsederdi hep. İnsan vücudundaki yedi çakra, onları simgeleyen yedi renk, dünyanın yedi harikası, İstanbul'un yedi tepesi…

İstanbul'un yedi tepesi demişken İsmail'in yine mendeburla çokça kavga ettiği bir gündü, kafası karman çorman allak bullak darmadağınık dönme dolap aman neyse işte ağrıyordu yani. Bir ağrı kesici aldı, Aynur'un da saçlarını öpüp, başı ağrıdığı için erken yatacağını söyledi. Pijamalarını giyip yatağa girdi komodinin üstündeki düğmeden lambayı kapattı, tavanı seyre koyuldu. Biraz sonra gözleri ağırlaştı, gözlerini yumdu. Ev telefonu çaldı, yerinden kalkmak zor geldi ama açan yoktu, Aynur nereye gitmişti. Zar zor kalkıp ahizeyi kaldırdı uykulu bir sesle alo dedi. Telefonun diğer ucundaki konuştu;

- Ben İstanbul'un yedi tepesinden gözüken yıldızların en parlağıyım. Ben senin hayallerini gerçekleştirecek olanım. Eğer İstanbul'a taşınır, yedi tepeyi gezer ve beni bulursan istediğin her şey gerçek olacak.

İsmail hiçbir şey söyleyemedi, ahizeyi kulağından alıp epey inceledi sanki konuşanın kim olacağını görecekmiş gibi. Sonra ahize birden elinden kayboldu ve İsmail kan ter içinde uykusundan uyandı.

Bir süre etkisinde kalsa da o günkü kafa karışıklığına yordu bu saçma rüyayı. Birkaç ay sonra haberlerde bir adam aynı onun gördüğü rüyayı anlattı.

Adam bu rüyayı gördükten sonra hayatım değişti diyordu. "Haftalarca uğraşıp yedi tepeden görünen en parlak yıldızı bulmaya çalıştım, çıplak gözle olmayacağını anlayınca uzun menzilli bir dürbün alıp geceleri gökyüzünü inceledim. Ve sonunda buldum, ben onu fark eder etmez en parlak olan yıldız kaydı. Sonra ise ne hayalim varsa adım adım gerçekleşti."

Adam bunları anlattıktan sonra İsmail ve Aynur şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar.

*******

Bilmem yeter mi İsmail'den bu kadar bahsettiğimiz. Şimdi siz tabi bu yıldız olayına amma meraklandınız gerçek mi diye. Siz onu merak ederken asıl soruyu unuttunuz.

Peki İsmail gerçek mi? Daha da fenası siz gerçek misiniz? Ya gerçek o da ne ola ki?

Merhaba,

Öncelikle emeğine sağlık,

Biçim olarak biraz daha derli toplu olursa metin, okur için de daha anlaşılır olur. Hangi ses kime ait ayrımını yapmak kolaylaşır.

Şen anlatıcı, çatışmalar ve sıradan anlatıcı çok farklı üsluptan konuşuyorlar. Bunu değişkenliği çok sevmedim. Ama şen anlatıcının üzerine biraz daha çalışırsan bence çok güzel öyküler kaleme alırsın.

Bunu yaparken aklıma gelen, kendime de sürekli hatırlattığım bir iki hareketten bahsedeyim:

Şen anlatıcı, her şeyi bilir. Tüm karakterleri, tüm iç sesleri, tüm bilinç akışlarını. Şen anlatıcı aynı zamanda anlattığı şeyin bir öykü olduğunu da bilir. Okurun da bunu bilmesinde onun için bir sorun yoktur. Biraz postmodern tavsiyeler oldu ama idare ediver. Belki oralara kaçmayı istersin diye.

Selamlar.

Merhaba, Postmodernizmi seviyorum zaten. Aslında anlatıcının kendini belli etmesiyle metnin kurgu olduğunu vurgulamak istemiştim. Hikâyenin tamamını o anlatıyordu ama kendini ara ara belli etti. Her yerde mi belli etmeliydi kendini? Teşekkür ederim yorumunuz için.

menfileriyle? hımmm. menfi yanlarıyla derdim ben olsam. menfinin sıfat olmaayan kullanımı var mı, bir araştır, haksız da olabilirim.

bu ara sesi sevdim. selam ara ses. selam büşra.

Selam hocam 😊

Merhaba, anlatıcının dilini çok sevdim, Ahmet Midhat'i hatırlattı bana, kaleminize sağlık.

Merhaba, teşekkür ederim.

-mıştı yerine, -di'li geçmiş zaman mı kullansanız?

herkes eşinin fizyoterapist olduğunu eşinin fizyoterapist olduğunu söyleyerek aktarmış, sen bunu çok ustalıkla yapmışsın.

herhalde kavga etmişler, ben limonilikten onu anlamamıştım. eşler bazen kavga etmeden de limoni olabiliyor, o zaman dargın da olmuyorlar, barışık da, saçma sapan işler. bu ayrıntıya binaen, kavga varsa, kavgaya değin.

Altlarda açıklamıştım aslında İsmail'in yükselme hırsı gibi durumlardan dolayı diye.

ama işte kavgayla uyumsuzluk farklı işler. pasif agresif dövüşmeler de var.

Bu kadar vâkıf değilim bu kavramlara😊

buradaki kip geçişi hatalı. ya mıştı ile devam etmelisin, yahut dı ile. Kip değiştirmek illa lazımsa, yeni paragrafa geçip "düşüncelerinden uyandı aynur." gibi devam edebilirsin.

ben bu paragrafı çok sevdim. bravo. alkışlar.

Teşekkür ederim.

Sabahattin Ali'yi anımsattı cümleler :')

Yaşlanırsın Aynur, yapma diyesim geldi.

Fizyoterapist olarak çalıştığı diyebilirsiniz

doğrudan çalıştığı, da denilebilir, fizyoterapistlik bir yere bağlanmayacaksa.

bu cümle de doğal değil.

bu yazar sesini italik yapıp sağa yaslasan, iyi olur. çünkü normal anlatıcının sesi de değil, ismailin çatışan kimliklerinin sesi de değil, tamamen ayrı bir ses.

Diğer sesi italik yaptım diye yapmadım karışabilir diye.

başka bir yazar daha olayı yedi sayısının gizemine bağlamıştı. ama orada sayılarla hafiften sıyıran ismailin kendisiydi :)

:)) yedi rakamını güzel kullanmışsınız. Hoşuma gitti.

Ben de aynı fikirdeyim hoş olmuş :)

o komik anlatıcı kendisini anlatı metninin kendisinde ilk kez burada gösteriyor. normalde sadece kendi paragrafında konuşuyordu. tutarlılık açısından burayı değiştirmeyi düşünebilirsin. Zaten cümlenin devamına nasıl bağlanıyor bu ilk 4 kelime belli değil.

Ben aslında hep ona anlattırdım ama bazen kendisini belli etti. Özellikle ona ayrı paragraf yazmamıştım. Sadece kendini her yerde belli etmiyor gibi düşünmüştüm.

Sonu biraz cümleyi basitleştirmiş gibi

şimdi belli oldu. ama o arada okuyucu biraz dumur oluyor, eleştirim geçerli.

ve telaşlanan eşine rüyasını anlattı. bu ayrıntı önemli çünkü iki paragraf sonra değiniyorsun

Ben onu yazmıştım demek değişiklik yaparken silmişim. Eşine anlattığı yeri yazılı zannediyordum.

Yorum yapan diğer arkadaşlarla aynı fikirdeyim öykünün sonu yarım kalmış. Bir kitabın bölümü olda idi sonrası için merak uyandırması güzeldi ancak eğer okuyucu öyküden istediğini alamıyor. Sonu çalışılabilir. Emeğinize sağlık:)

Yorumunuz için teşekkür ederim😊

Güzel cümleler kullanmışsınız ancak bu hikayenin bütününe yayılmadığı için sanki başka bir kitaptan alınan alıntı cümleler gibi durmuş. Hikayenin son kısmı ise kafamızda bir şeyleri çözmedi yahut, tamam demek ki bundan dolayı olmuş dedirtmedi. Her şeyi yalan saymak veya okuyucuyu şüpheye düşürmek için biraz daha üzerinde çalışmalısınız. Elinize emeğinize sağlık, hoşçakalın :)

Sonunda İsmaille Aysunun hayatında ne olduğunu anlatsam mı daha iyi olurdu? Yorumunuz için teşekkür ederim😊

öykünü genel olarak beğendim. okuduğum incelemelrden de en çok ayşenur önler'inkine katılıyorum. adamın rüya gördüğü sahneden sonra sıkılıp bir an önce bitsin diye yazdığın faazlasıyla bariz. kendin de bir roman konusu bulduğunun farkındasın herhalde, ama tabi üç günde roman beklemiyorum :)

geçenkinden daha iyi geldi bana bu öyküdeki dil. ama bir geçiş süreci gibi de. biraz daha cesur olup, estetiği genele yayarsan çok hızlı ilerleyeceksin, inşallah.

Aslında Ismail'i yıldızın peşine düşürüp bulduracak ticarete atılma vb. hayallerini gerçekleştirecektim. Sonra biyolog birinin bir rüya için hayatını değiştirmesi mümkün olur mu onu bilemedim. Sonunda karar kılamadığım için oldu sonu tam olmadı sanırım.

Çok güzel oldu, harika oldu. En heyecanlı yerinde... İsmail gerçek mi bilmem ama bu hikayenin yarım kaldığı bir gerçek. :) İsmail kiminle konuşuyordu onu anlayamadım. İç ses desem değil, şizofreni desem değil. Yani o sese bir kimlik oturtamadım. O yüzden biraz havada kaldı. Genel olarak heyecan uyandırıcı güzel bir hikayeydi. Emeğinize sağlık :)

İç sesiyle konuşuyor biraz farklı bir iç ses diyelim. Teşekkür ederim yorumunuz için 😊

öyküde birden fazla sesi olması hoşuma gitti.Farklı ve güzel bir öykü olmuş.Emeğinize sağlık

Teşekkür ederim.

okuduktan sonra yorum. başlığı sevmedim.

Başlık koymakta pek iyi değilim hocam.