Yıldız, ahizeyi kaldırdı yediye kadar saydı, yedi kere nefes aldı, yedi kere bekledi. Her gün, her Allah’ın günü saat yedide karargahı arıyor,yediye kadar sayıyor, telefonun açılmasını bekliyor. Ve bunu yirmi yaşından beri 7 yıldır yapıyordu. Ümit telefona gelir diye her gün yediye beş kala uyanıyor,yedide telefona sarılıyordu. Ümit’e sarılamadığı için ahizeye sarılıyordu. Ümit kim miydi? Yıldız'ın yedi yıllık nişanlısı. Kayıp askerlerden yalnızca biri. Ümit, Yıldız'ın karşı komşusunun oğlu, çocukluk aşkı. Köyde evlenme teklifi edilen tek erkek.
Her gece “Pencereden yıldızlara bakıyorum.’’ diyerek Yıldız’ın camına bakardı, Yıldız da bilirdi saat kaçta cama çıkacağını. Sokak lambasının zayıf ışığında Yıldız’ın yüzünü hayal ederdi. Sokağa bakan herkes geceyi karanlığı görürdü, o Yıldız’ı. Ama kimseye diyemezdi. Yıldız’a bile. Aşkını aşan bir utangaçlığa sahipti. Buna dayanamayan Yıldız, Ümit’in en yakın arkadaşının düğününde,Ümit’in halay çekmek zorunda olduğu düğünde anını kolladı, gitti Ümit’in yanında halaya durdu. Köy düğünlerinde kızlar ve erkekler kendilerini görücüye çıkarır ve halayda yakınlaşarak işaret verirlerdi. Bunu herkes bilirdi. Ümit işareti aldı almasına da put gibi dondu kaldı. Yıldız’ın tuttuğu parmağından vücuduna yayılan heyecan aklını kaçırmasına sebep olacaktı. Kızın karşısında konuşurken kekeme olmamak için 13 yaşından beri sohbet etmemişti Yıldız ile. Ki kendi sesini de çok hatırlamaz o günden beri. Çünkü Yıldız’dan başka konuşmak istediği kimse yoktu Ümit’in.
Yıldız anladı heyecanını, hafifçe dürttü, halaya katılmasını sağladı. Müzik bitene kadar idare ettiler. Halay halkası dağılmadan Yıldız Ümit’in eline bir kağıt tutuşturdu. Sonra arkasına bakmadan düğün alanını terk etti. Üzüm bağlarına kadar koştu, koştu. Heyecan ve yorgunlukla asmanın dibine oturdu. Kağıda ‘11.30’da bağlarda.’ yazmıştı. Bugün saatten yana sıkıntısı yoktu çünkü düğün gecelere kadar sürerdi bu köyde. Üzüm kokuları arasında mayışmıştı. Adım seslerini duymasa uyuyabilirdi. Ümit’in geldiğini anladı. Kendine çeki düzen verdi. Tabii karanlıkta ne kadar verebilirse. Ümit konuşacak gücü yine bulamadı. ‘’Ne vardı bu kadar susacak!’’ dedi, kendi kendine uğrundu. Sonra hafifçe kızın omzuna dokundu. Yıldız hiçbir şey demeden ona sarıldı. Bedeni ona sarılmak isteğiyle sızlıyordu. Ümit yine şok oldu. İkinci put vakası. Burnundaki koku Yıldız’ın gevşek yazmasının altındaki saçlarından geliyordu.Bunu farkedince elleri içgüdüsel olarak Yıldız’ın sırtına kondu. İncitmeden hafifçe sarıldı. Yanlış anlaşılmaktan korkuyordu hala. Bir kaç dakikadan sonra ayrıldılar. Göğün yüzü gülüyordu. Dolunay anne yıldızlı sofrasını kurmuştu. Aşıklara göz kırpıyordu. Ümit bir şeyler söylemek istedi. Ağzını açtı, kapadı. Derin bir iç çekti. Yıldız bu durumu anlayışla karşıladı. Ona güzelinden bir gülümseme hediye etti. Ümid’in ellerini tuttu, gökyüzüne baktı ve “Gökyüzünü şahit tutarak soruyorum. Benimle evlenir misin Ümit?’’ diye sordu.Ümit dilinin çözülmesini beklemek istemediği için kafasını sallayıp kıza sarıldı. Daha sıkı ve samimiydi bu sarılış...
Anıları nihayete ermeden telefon açılmıştı. Muhabere bölümündeki askerler tanıyordu artık onu. Tanıdık seslerden birini bekledi. Ahizenin diğer ucundan karmaşık sesler geliyordu. Sonra adımlar. Diğer sesler sustu. “Ben Binbaşı Ferit. Size bu haberi telefonda vermek istemezdim lakin, yedi senedir kayıp olan Çavuşumuz Ümit Özçam terkedilmiş bir terörist sığınağında şehid edilmiş. Esir tutulduğunu zaten biliyorduk lakin bulunduğunu tahmin ettiğimiz bölge aktif çatışma bölgesiydi.Şehadetinin üzerinden 7 gün kadar geçtiğini sanıyoruz.
Allah rahmet eylesin.Vatan size minnettar. Başınız sağolsun.” Ahize elinden kaydı, konsola çarptı... Yedi kere. Sinyal sesleri çınladı kulağında...Yedi kere. Yıldız yedi yılda yedi kere,yedi dakikada yetmiş bin kere öldü. Yediye kadar saymak istedi ama artık zihninde dünyaya ve yediye dair hiçbir şey yoktu.
Fil Gözü